Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Sinema Biletler satışa çıkıyor! İşte Mehmet Açar'dan Filmekimi için 20 öneri
        1

        Filmekimi, İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından bu yıl 5-14 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirilecek. İstanbul ile birlikte Ankara ve İzmir’de de sinemaseverlerle buluşacak 17. Filmekimi'nin biletleri 29 Eylül Cumartesi günü satışa sunulacak.

        2

        Filmekimi bu yıl da dünya festivallerinde gösterilmiş, ödüller almış, eleştirmenlerin ve izleyicilerin ilgisini çekmiş ve merakla beklenen yeni yapımları içeren programıyla karşımıza çıkıyor.

        3

        Peki Filmekimi'nde bu sene hangi filmler ön planda? Habertürk sinema yazarı Mehmet Açar, geçtiğimiz günlerde Filmekimi'nin programından sizler için 20 film seçmişti. Biletler satışa çıkmadan önce sizleri sizleri Filmekimi tavsiyeleriyle baş başa bırakıyoruz.

        4

        Bir Yıldız Doğuyor (A Star is Born)

        Rock efsanesi Jackson Maine (Bradley Cooper), bir barda dinlediği amatör şarkıcı Ally'nin (Lady Gaga) sesine hayran kalır ve onun müzik piyasasına girmesi için elinden geleni yapmaya karar verir... Ally, tahmin ettiğinden de başarılı olur ve müzik dünyasında yükselmeye başlar.

        5

        Jackson Maine içinse işler ters gider... Biri yükselirken, diğeri düşmektedir. Gösterildiği festivallerde seyirci ve eleştirmenlerden çok olumlu tepkiler alan “Bir Yıldız Doğuyor”, 2019'da verilecek Oscar ödüllerinin de şimdiden en güçlü adaylarından biri. Filmekimi kapsamında görmek istiyorsanız acele edin. Açılış filmi ve tek bir kez gösterilecek.

        6

        Mandy

        İlk filmi “Beyond the Black Rainbow” ile istediği çıkışı yapamayan Panos Cosmatos, bu kez hedefini tutturmayı başardı. İlk gösterimini Sundance Film Festivali'nde yaptıktan sonra Cannes Film Festivali'nin programına alınan “Mandy”, eşi zalim bir tarikat tarafından öldürülen Red'in intikam arayışını anlatıyor.

        7

        Filmekimi'nin korku, aksiyon ve gerilimi birleştiren en kanlı filmi olmaya aday “Mandy”ye gidecek seyircileri bol miktarda şiddetin yanı sıra tuhaf bir fantazi dünyası da bekliyor. Deneyimli oyuncu Nicolas Cage'in performansıyla damga vurduğu filmin müzikleri Jóhan Jóhansson'a ait. Filmin diğer oyuncuları arasında Andrea Riseborough ve Linus Roache da var. Özellikle korku – gerilim tarzında filmleri sevenler için...

        8

        Herkes Biliyor

        İranlı sinemacı Asghar Farhadi, son 10 yılın en önemli yönetmenlerinden biri. Sadece Oscar kazandığı “Bir Ayrılık” (2013) ve “Satıcı” (2016) değil, “Geçmiş” ve “Elly Hakkında” (2009) filmleriyle de çağdaş sinemada derin izler bırakmayı başarmış bir isim... Cannes Film Festivali'nin açılışında gösterilen “Herkes Biliyor”un başrollerinde Javier Bardem ve Penelope Cruz gibi iki uluslararası yıldız oynuyor.

        9

        Buenos Aires'te yaşayan bir kadın, kız kardeşinin düğününe katılmak üzere iki çocuğuyla birlikte İspanya'ya, Madrid yakınlarındaki aile evine gelir. Beklenmedik olayların ardından geçmişteki sırlar açığa çıkmaya başlar... “Herkes Biliyor” Farhadi'nin önceki işleri kadar beğenilmedi ama yine de Filmekimi'nin en çok merak edilen filmlerinden biri.

        10

        Arakçılar (Manbiki kazoku - Shoplifters)

        Hirokazu Kore-eda, Japon sinemasının Avrupa festivallerinde yükselen yönetmenlerinden biri. Geçtiğimiz Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye kazanan filmi “Arakçılar”da küçük bir evde yaşayan ve karınlarını doyurmak için süpermarketlerden yiyecek çalan bir ailenin öyküsünü anlatıyor.

        11

        Olaylar, ailenin sokakta buldukları küçük bir kızı evlat edinmeleriyle gelişiyor... Sinemaseverler, bazı eleştirmenlerin Japon yönetmen Yasujiro Ozu'yla (1903-1963) karşılaştırdığı Kore-eda'yı 2013 yılında Filmekimi'nde gösterilen “Benim Babam, Benim Oğlum”dan (Soshite chichi ni naru) hatırlayabilirler.

        12

        Capernaum

        Lübnan'ın yabancı dilde en iyi film Oscarı'na aday gösterdiği “Capernaum”, Cannes'da seyircileri en çok etkileyen, en dokunaklı filmlerden biriydi. Kendi kategorisinde Oscar'ın en güçlü adaylarından olan film, Beyrut’un en fakir mahallelerinde yaşayan, nüfusa kayıtlı bile olmayan Zain'in hikâyesini anlatıyor. Ailesinden sevgi dışında hiçbir şey alamadığını, ihmal edildiğini söyleyen Zain, anne-babasını mahkemeye veriyor...

        13

        Nadine Labaki'nin amatör oyuncularla çektiği filmde Zain karakterini canlandıran Zain Al Rafeea, gerçek hayatta Beyrut'ta yaşayan Suriyeli mülteci bir ailenin çocuğu ve onun hayatı da filmdeki Zain'den çok farklı değil.

        14

        Soğuk Savaş (Zimna wojna – Cold War)

        Oscar ödülleri için de adı geçen filmlerden biri “Soğuk Savaş”, dünya prömiyerini Cannes'da yapmış ve Pawel Pawlikowski’ye En İyi Yönetmen ödülünü kazandırmıştı. Pawlikowski, 2015'te yabancı dilde en iyi film Oscar'ını kazanan “Ida”da (2013) olduğu gibi filmi siyah beyaz ve eski usul 1.37:1 formatıyla çekti.

        15

        Tıpkı “Ida” gibi “Soğuk Savaş” da geçmişte çekilmiş bir film izlenimi veriyor... 1950'li yıllarda Soğuk Savaş yıllarında geçen film, Polonya'dan Berlin'e, dönemin Yugoslavya'sından bohem Paris'in gece kulüplerine uzanan hüzünlü bir aşk öyküsü anlatıyor. Film, cazın yanı sıra Fransız şarkıları ve folk ezgilerini içeri müzikleriyle de öne çıkıyor.

        16

        Mutlu Lazzaro (Lazzaro Felice)

        İtalyan yönetmen Alice Rohrwacher, Cannes Film Festivali'nin sevdiği sinemacılardan biri. 2014'de “Mucizeler” (The Wonders) ile Cannes'da Jüri Büyük Ödülü'nü kazanan Rohrwacher, bu yıl da “Mutlu Lazzaro”yla en iyi senaryo ödülünü kazandı...

        17

        Film, iki gencin dostluk hikâyesini anlatıyor. Biri saf bir köylü, diğeri hayalgücü kuvvetli bir soylu... İçerdiği mistik öğelerle de dikkat çeken film, birçok seyirciyi mest ederken bazı eleştirmenlere Pasolini'nin tarzını hatırlattı. Rohrwacher'in eski usul Super16 formatıyla çektiği “Mutlu Lazzaro”, başroldeki genç oyuncu Adriano Tardiolo'nun performansıyla da konuşuluyor. Ayrıca hikâyenin düz bir zaman çizgisi izlemediğini belirtelim. İtalyan sinemasının yükselen ismi Alice Rohrwacher'ı tanımak için iyi bir fırsat...

        18

        Şüphe (Beoning - Burning)

        Cannes'da film eleştirmenleri jürisinin verdiği FIPRESCI ödülünü kazanan “Şüphe”, Japon yazar Haruki Murakami'nin bir öyküsünden sinemaya uyarlandı. Sıradan bir genç olan Jong-su, güzel komşu kızı Hae-mi'ye âşık olur. Hae-mi, Afrika'ya giderken kedisini Jong-su'ya bırakır. Afrika'dan döndüğünde ise yanında yeni tanıştığı esrarengiz bir adam vardır... Güney Koreli yönetmen Lee Chang-dong, yönetmenliğe 43 yaşında “Green Fish” (Chorok mulkogi) ile başladı ve o tarihten bu yana sadece 6 film çekti ama her filmiyle eleştirmenlerin ilgisini çekmeyi başardı.

        19

        Gizemli öyküsüyle Cannes Film Festivali'nin öne çıkan filmlerinden biri olan “Şüphe”nin de eleştirmenlerden yüksek notlar aldığını belirtelim. Filmin başrollerini Koreli oyuncu, moda ikonu, sanat tarihçisi Yoo Ah-in, “Walking Dead” ve “Okja”dan tanıdığımız Steven Yeun ile Jeon Jong-seo paylaşıyor.

        20

        Kız (Girl)

        Lara, 15 yaşındadır. Bir kız olduğunu ama bir erkek bedeninde doğduğunu düşünür. Hayali ise balet değil, balerin olmaktır ve bunun için belki de herkesten daha çok mücadele etmesi gerekmektedir. Lukas Dhont'un senaryosunu Angelo Tijssens'le birlikte yazıp tek başına yönettiği “Kız”, Cannes'da Belirli Bir Bakış bölümünde dünya prömiyerini yaptı ve En İyi İlk Film'e verilen Altın Kamera ödülü başta olmak üzere, FIPRESCI ve Kuir Palmiye ödüllerini kazandı.

        21

        Başroldeki genç oyuncu Victor Polster de Belirli Bir Bakış bölümünde en iyi erkek oyuncu ödülüne layık görüldü. Gerçek bir öyküden esinlenen Lukas Dhont, 2009'da Belçika'da bir gazetede okuduğu haberden yola çıktı.

        22

        Sarayın Gözdesi (The Favourite)

        “The Lobster”, “Köpekdişi”, “Kutsal Geyiğin Ölümü” gibi “çetin ceviz” filmleriyle tanınan Yunan yönetmen Yorgos Lanthimos, bu kez senaryo yazarı değil sadece yönetmen olarak geliyor karşımıza. Venedik'te Jüri Büyük Ödülü'nü kazanan ve 2019 yılında verilecek Oscar ödüllerine şimdiden ağırlığını koyan “Sarayın Gözdesi”, İngiliz kraliyet ailesinin tarihinden sayfalar açan bir dönem filmi...

        23

        18. Yüzyıl'da İngiltere'nin Fransa'yla savaştığı bir dönemde geçen filmde Marlborough Düşesi Sarah (Rachel Weisz) ile akrabası genç Abigail (Emma Stone), İngiltere Kraliçesi Anne’in (Olivia Colman) gözdesi olmak için birbirleriyle rekabete girer. Kraliçe Anne’in sağlığı giderek bozulurken saray entrikaları alıp başını gider. Venedik Film Festivali'nin en beğenilen filmlerinden biri olan “Sarayın Gözdesi”, başroldeki üç oyuncusunun mükemmel performanslarıyla da öne çıkıyor.

        24

        Kül En Saf Beyazdır (Jiang hu er nv - Ash is Purest White)

        Çinli yönetmen Jia Zhang-ke, Nuri Bilge Ceylan gibi Cannes Film Festivali tarafından sevilen sinemacılardan biri... 2013'te “Günahın Dokunuşu”yla (A Touch of Sin) en iyi senaryo ödülünü almıştı. Her filmiyle eleştirmenlerin gönlünü fethetmeyi başaran Jia Zhang-ke, Cannes 2018'de Sinefil Derneği Ödülleri Jüri Özel Ödülü'nü kazandı.

        25

        Başroldeki Tao Zhao ise En İyi Kadın Oyuncu seçildi. Film, Çin’in kapitalist dönüşümünü gangster dünyasında geçen trajik bir aşk öyküsü üzerinden anlatıyor. 2015'te Filmekimi'nde gösterilen “Dağlar Uzaklaştığında”dan hatırlayabileceğiniz Zhang-ke filmini “Toplumun kıyısında yaşayan bir çiftin hikâyesi—kayıp gençliğim ve gelecek hayallerim… Yaşamak, sevmek ve hür olmak…” diye tarif ediyor.

        26

        Müze (Museo)

        23 Aralık 1985'te Meksika bir soygunla sarsılmıştı... Ülkenin en saygın ve nerdeyse kutsal mekânlarından biri olarak kabul edilen Meksika Antropoloji Müzesi soyulmuştu. “Müze”, Mexico City'deki bu unutulmaz soygunun öyküsünü anlatıyor. Senaryonun özelliği, soygunla ilgisi olan kişilerle yapılan görüşmeler sonrasında yazılması...

        27

        Yönetmen 2014'de çektiği ilk sinema filmi “Güeros”la birçok festivalde ödüllendirilen Alonso Ruizpalacios... Başrollerden birinde oynayan Meksikalı ünlü oyuncu Gael Garcia Bernal, aynı zamanda filmin yapımcılarından biri... “Müze”. Berlin Film Festivali'nde Manuel Alcalá ve Alonso Ruizpalacios'a en iyi senaryo ödülünü getirmişti.

        28

        İz Bırakma (Leave No Trace)

        Amerikan bağımsız sinemasının tanınmış isimlerinden yönetmen Debra Granik'i 2010 yapımı “Gerçeğin Parçaları” (Winter's Bone) isimli filminden hatırlıyoruz. Başrolünde Jennifer Lawrence'ın oynadığı film, gerçekçi, sade ve çok sahici bir filmdi...

        29

        Granik'in yeni filmi seyircide benzer etkiler uyandırıyor. Peter Rock'ın gerçek bir olaydan yola çıkan romanı “My Abandonment”tan beyazperdeye uyarlanan film, “Winter's Bone”da olduğu gibi yine şehir dışında, ormanlık alanda geçiyor ve izole bir hayat sürdüren bir babayla kızın hikâyesini anlatıyor. “İz Bırakma”, Shakespeare'in “Fırtına” oyunu ve doğacı düşünür Henry David Thoreau’nun yazılarından da esinleniyor. Filmin başrollerinde Thomasin McKenzie ve Ben Foster oynuyor.

        30

        Biz Hayvanlar (We the Animals)

        Kısa ve belgesel filmleriyle tanınan Amerikalı sinemacı Jeremiah Zagar'ın ilk konulu uzun metraj filmi “Biz Hayvanlar”, dünya prömiyerini Sundance Film Festivali'nde gerçekleştirdi ve kazandığı Yenilikçilik Ödülü'yle festivalin öne çıkan yapıtlardan biri oldu. “Biz Hayvanlar” anne-babalarının sevgi-nefret ilişkisinde arada kalan üç küçük erkek kardeşin büyüme hikâyesini anlatıyor.

        31

        İşçi sınıfı kökenli bir ailenin iç sorunlarını nerdeyse belgeselci bir yaklaşımla yansıtan “Biz Hayvanlar”, kardeşleri canlandıran amatör çocuk oyuncuları, duygusal atmosferi ve animasyon sekanslarıyla da övgüler aldı.

        32

        Üç Hayat (3 Faces)

        Cafer Panahi, İran sinemasının önde gelen yönetmenlerinden biri ve her filminde üstü kapalı da olsa sistem eleştirisi yapmaktan vazgeçmiyor. İlk gösterimini Cannes'da gerçekleştiren “Üç Hayat”, meslek hayatlarının farklı dönemlerini yaşayan üç ayrı kuşaktan üç kadın oyuncuyu eksen alıyor. Panahi, İran'da da popüler olan “sosyal medya manzaraları” eşliğinde oyuncuların hayatına ve toplumun huzursuzluğuna bakıyor...

        33

        İran-Türkiye sınırında, ailesinin memleketi olan ve Azerice konuşulan köylerde çektiği filmde “ünlü yönetmen” olarak kendini de oynuyor. Filmde yer alan şiirler, devrim öncesinin sinema yıldızlarından, günümüzde film çekmesi yasak olan Shahrzad’a ait.

        34

        Uzun Bir Günden Geceye Yolculuk (Di qiu zui hou de ye wan - Long Day’s Journey Into Nıght)

        Çinli yönetmen Bi Gan, 2015'te “Kaili Blues” adlı ilk uzun filmiyle başta Locarno olmak üzere festivallere katılmış ve çeşitli ödüller kazanmıştı. Bi Gan'ın yeni filmi, dünya prömiyerini Cannes Film Festivali'nde yaptı ve eleştirmenlerden çok yüksek notlar aldı...

        35

        Film, 20 yıl önce yaz aylarında birlikte olduğu esrarengiz bir kadını ararken geçmişi hatırlayan bir adamın hikâyesini anlatıyor. Kara film ve bilimkurgu gibi türlerden de izler taşıyan “Uzun Bir Günden Geceye Yolculuk”, Filmekimi'nin basın bülteninden alıntılarsak “hafıza, geçmiş ve anılar üzerine zarif bir zihin alıştırması..” Görsel atmosferiyle de öne çıkan filmin genel seyirci kitlesinden ziyade özellikle eleştirmenler tarafından beğenildiğini belirtelim.

        36

        Woman at War (Kona fer í stríð)

        2013'te çektiği “Atlar ve İnsanlar”la adını duyuran İzlandalı yönetmen Benedikt Erlingsson, yeni filmi “Woman At War” ile Cannes'da Eleştirmenler Haftası'nda yer almayı başardı. İzlanda’nın el değmemiş dağlık bölgelerinde geçen film, yöresindeki alüminyum tesislerine karşı tek başına savaş açan 50'li yaşlarındaki çevreci aktivist Halla'nın öyküsünü anlatıyor.

        37

        Savaşını sonuna kadar götürmekte kararlı olan “Dağların Kadını” Halla'nın hayatı evlat edinme başvurusunun kabul edilmesiyle alt üst oluyor. Yönetmen Erlingsson filmini “macera gibi anlatılan bir kahramanlık hikâyesi; gülümseyerek anlatılan ciddi bir masal” olarak tanımlıyor.

        38

        Suspiria

        “Benim Adım Aşk”, “Beni Adınla Çağır” gibi aşk filmleriyle tanınan İtalyan yönetmen Luca Guadagnino'nun merakla beklenen yeni filmi “Suspiria”, Venedik Film Festivali'nde görücüye çıkmasının ardından eleştirmenleri ikiye böldü. Kimisi çok beğendi, kimisi nefret etti, kimisi de vasat buldu...

        39

        Dario Argento'nun 1976 tarihli aynı adlı korku filminin yeniden çevrimi olan “Suspiria”, 1977 yılında Berlin'de bir dans okulunda geçen olayları anlatıyor... Başrollerde Dakota Johnson ve Tilda Swinton var. İlkinin öyküsüne bağlı kalan filmin müzikleri Radiohead grubundan Thom Yorke tarafından bestelendi. Filmde yer alan dans sahnelerinin koreografileri ise Damien Jalet’ye ait.

        40

        Çifte Hayatlar (Doubles vies)

        “Hayalet Hikayesi” (Personal Shopper) ile alternatif bir gerilim filmine imza atan, akıllı telefonlarla ilişkilerimizi sorgulayan Fransız yönetmen Olivier Assayas, bu kez de çağımızda yaşanan dijital dönüşüme ayak uydurmakta zorluk çeken Parisli bir yayınevi yöneticisi ile yazarın uyumsuz hayatlarını konu alıyor.

        41

        Alain ve Leonard aynı zamanda bir orta yaş krizi de yaşamaktadırlar... Venedik Film Festivali'nde Altın Aslan için yarışan ve eleştirmenlerden yüksek puanlar alan film, mizahi ve ironik yaklaşımıyla seyirciyi cezbetmesini bildi. Filmin başrollerinde Juliette Binoche ile Guillaume Canet var.

        42

        Climax

        Gaspar Noé'nin daha önceki filmlerini çok sevdiğimi ya da beğendiğimi söyleyemem ama her koşulda ilgiye değer bir yönetmen olduğunu inkâr edemem. İlk gösterimini geçtiğimiz Cannes Film Festivali'nde yapan ve Yönetmenlerin 15 Günü bölümünün en iyi filmi seçilen “Climax”, 1990'lı yılların ortasında geçiyor. Bir grup dansçı üç günlük bir prova süreci için orman içindeki boş bir yatılı okulda buluşurlar.

        43

        Son provanın ardından yaptıkları partide tuhaf şeyler olmaya başlar. Dansçılar esrarengiz bir çılgınlığa kapılırlar... Kimisi kendini cennette gibi hissederken kimisi de cehennemi yaşadığını düşünür. “Climax”, Gaspar Noe'nin eleştirmenler tarafından en çok beğenilen filmi gibi görünüyor. Filmdeki dans koreografileri Nina McNeely’ye ait. Koreograf rolündeki Sofia Boutella’yı “Kingsman” filminden tanıyoruz. Filmde “waacker”, “krumper” ve “electrodancers” gibi farklı sokak dans tarzları yer alıyor.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ