Yalçın Akdoğan: Bu kumaştan diktatör çıkmaz
Eski Başbakan Yardımcısı ve AK Parti Ankara milletvekili Yalçın Akdoğan, "Lider-Siyasi Liderlik ve Erdoğan" isimli kitabını anlattı
“Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sağ kolu” olarak nitelendirilen, çözüm sürecindeki aktif rolüyle öne çıkan ve şu sıralar Erdoğan’ın siyaset tarzı üzerine yazdığı kitapla dikkat çeken eski Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Gazete Habertürk'ten Kübra Par'a konuştu. Akdoğan kitaptan hareketle, Erdoğan’ın çalışma arkadaşlarıyla ilişkisini, siyaset dilini, görünenin ötesinde insan olarak bilinmeyen yönlerini ve otoriterlik tartışmalarını değerlendirdi. Akdoğan, “Tayyip Erdoğan’ın, kendi tabanını konsolide eden birtakım çıkışları olmuştur. Ama bunlar tepeden halka dönük bir söylem değildir, kendisine efendilik taslayan güç odaklarına karşıdır” diyor...
Bu kitabı neden yazdınız? Girişinde, “Dalkavukluk için yazdığımı düşünenler olabilir” demişsiniz. Son dönemde Cumhurbaşkanı’yla aranızın açık olduğu söylentileri, “Acaba bu kitap arayı ısıtma çabası mı?” sorusunu getiriyor akla...
Tayyip Erdoğan’la olan ilişkimiz, bulunduğumuz pozisyonlardan kaynaklanan bir ilişki değil. Ben hangi makamda olursam olayım, o hangi makamda olursa olsun, aramızda bir gönül bağı var, bir dava arkadaşlığı var.
Aranızda bir soğukluk var mıydı peki gerçekten?
Hayır, yoktu. Bunu birilerine ispat etmek gibi bir zorunluluğum yok. Siyasi açıdan bir yerlerde yer alma gibi bir kaygım, hırsım ve beklentim de yok. Bu kitabı bir vebal duygusuyla, Tayyip Erdoğan’ın nasıl bir yönetici olduğunu anlatmak ve gelecek kuşaklara siyasetin temel değerleriyle ilgili bir çerçeve çizmek için hazırladım. Tayyip Erdoğan’ı anlatmaya çalıştım çünkü kendisiyle ilgili birkaç yıldır özellikle uluslararası zeminde devam eden bir karalama kampanyası var. İsmi çok iyi biliniyor, yabancı gazetelere, dergilere sık sık kapak oluyor ama birçok özelliği iyi bilinmiyor. Politikalar, yapılanlar eleştirilebilir ama Tayyip Erdoğan’ı doğru bir şekilde anlamak lazım. Bir kişi girdiği bütün seçimleri kazanıyorsa ve çok büyük badireler, saldırılar karşısında ayakta kalabiliyorsa bu gerçekten not edilmesi gereken bir şeydir. 15 yıldır Avrupa’da ayakta olan kaç lider var? “Erdoğan gerçekte nasıl bir liderdir?” deyince akıllarda farklı bir profil canlanıyor. Oysa Tayyip Erdoğan insanları hiç itiraz etmeden saatlerce tahammülle, toleransla dinler. Ortak akılla ortaya çıkan fikir neyse ona göre amel eder.
Kitabı yazarken kendisinden destek aldınız mı?
Cumhurbaşkanı’mız, geçmişte yaşadıklarımızla ilgili bir kitap hazırlamamı istiyordu. Kendisi de önemli olaylarla ilgili günlük tutar. Daha önce çıkardığım birkaç kitap oldu. Tarihe Düşülen Notlar: AB Zirvesinin Perde Arkası, Cumhurbaşkanlığı Seçim Sürecinde Yaşananlar... Fakat bu, daha farklı bir kitap oldu. Cumhurbaşkanı’mıza da “Sizin ne istediğinizi biliyorum ama bu daha iyi bir kitap olacak” dedim. Liderlerin hayat hikâyesini anlatan kitaplar vardır. Ama bu daha farklı bir konsept. Hem teorik, felsefi bir çizgisi var hem de klasik siyasetnamelerden daha farklı.
‘ÇALIŞTIĞI İSİMLERE BAĞIRIP ÇAĞIRMAZ’
Birlikte çalışmak nasıldır? Zor biri midir?
Zor değil. “Kimseye alan bırakmadan her şeye hükmediyor” gibi düşünülüyor, ama öyle değil. Tayyip Erdoğan, insanlara büyük alan açan birisi. Size görev verir, o işi siz yaparsınız ama konuyla ilgili siyasi bir karar vermek gerekiyorsa ortak bir karar verilir. Çok yoğun bir çalışma temposu var, elbette ekip yorulur, çünkü lider olmasının getirdiği bir zorluk vardır ama kızmaz, bağırıp çağırmaz... Toleranslıdır. Cumhurbaşkanlığı’nda da Başbakanlık zamanında da danışman kadrosu çok genişti. Çoksesliliğe açık olan bir kişiyi farklı bir şekilde resmetmek haksızlık…
‘SALDIRILARA KARŞI DİK DURMASA AYAKTA KALAMAZDI’
Kitapta, “Erdoğan biz ve diğerleri ayrımını kabul etmeyerek her kesimi kucaklamaya çalışan bir siyaset ortaya koydu” diyorsunuz ama bugün “biz ve diğerleri” ayrımı yaptığı yönünde yoğun eleştiriler var, ne dersiniz?
Türk siyasetinde son dönemde, tolerans, empati ve kucaklama bağlamında ortaya yeni bir şey koyan kimdir? Tayyip Erdoğan’dır. Balkon konuşması tabirini literatüre o soktu. O konuşmalarda kendisine oy vermeyen toplum kesimleriyle kucaklaştı, empati yaptı, onların da hükümeti olacağını söyledi. Erdoğan’ın hükümet ederken ayrımcılık yaptığı söylenemez. ‘Yenikapı ruhu’nu da o üretti. Yeni sayfa açma, helalleşme, kapıyı açık bırakma... Bütün bu kavramlar Tayyip Erdoğan siyasetiyle literatürde anlam kazandı. Böyle bir kişiye “Biz ve öteki ayrımı yapıyor” derseniz, bu haksızlık olur. Tayyip Erdoğan, ister oy alsın ister almasın, hiçbir zaman halka dönük haşin ve sinirli olmamıştır. Onun celallenmesi şer ve güç odaklarına karşıdır. Halka göstereceğiniz şefkati, merhameti onlara gösterirseniz, bu, zillet olur. O odaklara göstereceğiniz şiddeti, celali halka gösterirseniz de zulüm olur. Tayyip Erdoğan bu ayrımı yapıyor. Bazen sinirleniyor, kızıyor ama o kızdığı toplum kesimleri değil, kendisine saldıran, yok etmeye çalışan güç odakları... Onlara karşı dik durmasa zaten ayakta kalamazdı.
“Erdoğan’a göre kitle coşku ve heyecanla harekete geçirilebilir ancak kin ve nefret aşılamak siyasetin zeminini yok eder” diyorsunuz ancak toplumu kutuplaştırdığını düşünenler var.
15 yıldır sokakları harekete geçiren, toplum kesimlerini birbirine düşüren, tahrik eden bir yaklaşım sergiledi mi? Birtakım olaylara karşı demokratik direnç ortaya koydu. Bazı odakların kendisine saldırdığı durumlarda kendi kitlesini de sokağa çıkardı, demokratik gösteriler yapıldı. Ama herhangi bir kesime dönük kışkırtıcı bir dil kullanmadı. Kendi tabanını konsolide eden çıkışları olmuştur. Ama bunlar tepeden halka dönük değil, efendilik taslayan güç odaklarına karşıdır.
Ya Gezi olayları esnasındaki sözleri?
Gezi olaylarına karşı kendi kitlesini canlandırmak için birtakım şeyler yaptı. Ama bu olayların hiçbirini Tayyip Erdoğan üretmedi, “Suni bir gerilim, bir kavga çıkarayım” diye uğraşmadı. Hep kendisine bir saldırı oldu.
‘BU KUMAŞTAN DİKTATÖR ÇIKMAZ’
Erdoğan’ı bir halk kahramanı olarak gördüğünüzü yazmışsınız. Onu çok seven kemik bir kitle olduğu gibi hiç hoşlanmayan bir kitle de var. Bunu neye bağlamak lazım?
Dünyada hiçbir lider mutlak anlamda takdir toplamaz ki... Bir kere ideolojik farklılıklar var. Erdoğan yüzde 52 ile seçildi ama belki de onu başarılı bulan, “İstikrar için gereklidir” diye düşünen yüzde 60-70... Önemli olan budur. Ayrıca siyasi mücadele bazen sizin dışınızdaki sebeplerle sertleşebiliyor. Tayyip Erdoğan’ın başına gelenler kimin başına geldi? Gezi olayları, Kobani kalkışması, 17-25 Aralık, ailesiyle ilgili çıkarılan tapeler, cunta girişimi, terör saldırıları... Bu kadar çok saldırıya başka hangi lider maruz kaldı? Bu olaylar bir sertleşme yarattı ama dediğim gibi bu halka yönelik değil, bu odaklara dönüktü.
“Erdoğan’ın tesis ettiği otorite; zoru, baskıyı ve korkuyu değil, gönül birlikteliğini esas alır” diyorsunuz. Son dönemde başkanlık gündemiyle birlikte otoriterleşme tartışmalarına ne diyorsunuz?
Thomas Hobbes’un Leviathan adlı kitabının kapağında, liderin bir elinde asa, bir elinde kılıç vardır. Bunların biri otoriteyi, diğeri gücü temsil eder. O otorite, halkın gönüllü olarak kanunlara uyması ve gönüllü bağlılığın getirdiği bir otorite oluşumudur. O otoriteyi halk kabul ettiği için zaten devlet vardır. Bu açıdan baktığımızda halkın lidere sevgisi ve bağlılığı elbette bir otorite tesis eder, bu tüm liderler için geçerlidir. Ama ‘otoriter’ olmak başka bir şeydir. Otoriter olmak tepeden birtakım şeyleri dikte etmek, dayatmaktır. Erdoğan, kime karşı bir baskı, dayatma uygulamış ki otoriter olsun? Bir kere Tayyip Erdoğan, hukuki meşruiyete son derece önem verir. Partisi kapatılmak istendiğinde dahi hukuk dışı bir yola tenezzül etmedi. Mahkeme kararlarını eleştirebilir ama ona rıza gösterir. Hukuki meşruiyete bağlı olmak, otoriterlikten ayrıştırır. Bu kumaştan diktatör çıkmaz. Erdoğan’ın hem demokratik hukuk sistemini kabullenmiş olması hem de Allah korkusu ve millete olan sevgisi, bunu engeller.
‘İHANET EDİP BIRAKIP GİDENLER HARİÇ KİMSEYE VEFASIZLIK YAPMADI’
“Kimse Tayyip Erdoğan’a vefasızlık suçlamasında bulunamaz. Kendisine yanlış yapan kişiler de dahil olmak üzere hepsini sineye çekmiştir ve son derece vefalı davranmıştır. Nefsine ağır gelse bile birtakım şeyleri yapması, siyasetin rasyonalitesi gereğidir. Yani siyasette başarılı olmak için bazı dengeleri gözetmeniz, bazı verileri kabul etmeniz gerekir. Kimse ‘Bana yanlış yapıldı’ diyemez. Ama tabiri caizse, ihanet edip bırakıp gidenler olmuştur. Bunları da herkes biliyor. Onun dışında yaşından dolayı, sağlık durumundan veya özel durumundan dolayı biraz daha pasif kalmış olanlar olabilir.”
‘MEDYAYI SİNDİRMEK GİBİ BİR DERDİ HİÇ OLMADI’
“Erdoğan’ın bir kısım haberleri veya yazarları eleştirmesi, basına müdahale etme, hizaya getirme amacı taşımaz” diyorsunuz ama medyayı baskı altına aldığına ve kendi medyasını kurduğuna dair eleştiriler dillendiriliyor...
Erdoğan, “Bunları sindirip baskı altına alalım” veya “Birilerinin ekmeğiyle oynayalım” tavrı içine girmedi. O sahici bir siyasetçi. İçindeki, dışındaki bir. Medyadan bir saldırı olursa ya dava açıyor ya da çıkıp cevap veriyor. Her gün sabah kalkıp “Erdoğan’a nasıl saldırabilirim, nasıl yok edebilirim?” diye düşünen gazeteler, televizyonlar var. Otoriter ya da totaliter biri olsa bunlara izin verir miydi? Tayyip Erdoğan’ın burada tek yaptığı, cevap vermek. Birileri işgüzârlık yapabilir, durumdan vazife çıkarabilir ama Tayyip Erdoğan’ın böyle bir beklentisi yok. Gazetecilik sebebiyle tutuklanan da yok. Ajanlık yapma, devlet sırlarını ifşa etme, terör yüzünden tutuklananlar var. Darbenin bir parçası olarak medyayı kullananlar oldu. Bu da basın özgürlüğü kapsamında ele alınamaz. Ama kısacası, Erdoğan’ın medyayı sindirmek gibi bir derdi hiç olmadı.
‘BASKETBOL, YÜZME GIBIBIRÇOK SPOR YAPIYOR’
Cumhurbaşkanı’nın valizlerini kendisinin hazırladığı doğru mu gerçekten?
Bu konu ne kadar ilgi çekti! Bilsem başka özel bilgiler de koyardım kitaba. (Gülüyor.) Çok çalışkan ve tertipli, düzenli birisi. Her şeyi not eder, farklı defterleri ve çantaları vardır, her şeyin yeri bellidir. Kılık kıyafetini kendisi belirler ve bu konuda eleştiri getirirseniz pek ciddiye almaz! (Gülüyor.)
Stres atmak için yaptığı özel şeyler var mı?
Basketbol, yüzme gibi birçok sporu yapıyor. Stres karşısında dağılmaz. Çok can sıkıcı bir olay başına geldiğinde bile o, yaşlı bir teyzenin evine gidip çay içebilir. Sinirleri kuvvetlidir.
Başka ilginç yönleri var mı?
Yemek seçmez, ne olursa yer. Yurtdışı ziyaretlerde özellikle Uzakdoğu’da çok egzantrik sofralarla karşılaştık. Hiç tanıdık olmayan, suyun üzerinde yüzen bir şeyler var. Ev sahibi size güzel bir şey ikram ettiğini düşünerek hazırlıyor, sizin de onu mutlu edecek şekilde karşılık vermeniz gerekir. O tür durumlarda bizim yemediğimiz olurdu ama Tayyip Erdoğan önüne ne konulursa konulsun geri çevirmez, afiyetle yerdi. Fakir evlerinde de hiç yüksünmez, bağdaş kurar, halk adamı olarak gereğini yapar.
‘BIYIK YAKIŞMIYORDU, KARIM DA İSTEMİYORDU, KESTİM’
Kitabı hazırlarken Erdoğan’ın yakın çevresiyle konuşup destek aldığınız oldu mu?
Benden daha yakın bir çevresi olmadığı için yardım almadım! (Gülüyor.)
Kitapta hiç eleştiri yok. Hiç eleştirdiğiniz bir yönü yok mu?
Birçok konuda temel değerleri ortaya koyup olması gerekenleri anlattım. Zaten siyasetnameler “Ey oğul” diye cümlelerle başlar. Ayrıca her şeyi ben yazacak değilim, onları da başkaları yazsın...
Hiç onu yüzüne karşı eleştirdiğiniz oldu mu?
Dediğim gibi, bir konu tartışmaya açıldıysa Tayyip Erdoğan herkesi saatlerce dinler. Bunlar eleştirel şeyler olabilir. Bunu herkes yapar, önemli olan usulüne uygun, kırıp dökmeden yapmaktır. Bunu yapmazsanız siyasette ilerleyemezsiniz. Zaten bu parti yüzde 34’ten yüzde 50’lere geldiyse bu rasyonalite sayesindedir.
Esprili bir soruyla kapatayım... Bıyıklarınızı neden kestiniz?
Bıyık yakışmıyordu, karım da istemiyordu, kestim. (Gülüyor.)
Bıyık bırakmak AK Parti’de Erdoğan’a sadakat anlamı taşıyor mu?
Cumhurbaşkanı’mızın bu konuda tavsiyesi olabilir. Ben de tavsiyesine uyarak bıraktım ama tavsiyelerin de bir geçerlilik süresi vardır! (Kahkahalar...)