Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Bazı kelimeler sağcı, bazı kelimeler solcudur. Bazı kelimeler muhafazakâr, bazı kelimeler devrimcidir. Bazı kelimeler ilerici, bazı kelimeler gericidir. Bazı kelimeler laik, bazı kelimeler dincidir.

Listeyi bir hayli uzatmak mümkün.

Demem o ki, kelimeler siyasi kamplar, ayrı fikirler arasında bölüştürülmüştür. Kimin hangi fikirde olduğunu, kimin fikrinize yakın veya uzak olduğunu kullandığı kelimelere bakarak anlamak mümkündür.

Bu yüzden dil bölücüdür.

*

Mesela “usta” solcu, “üstat” sağcıdır. “İnkılap” sağcı, “devrim” solcudur. “Işık” laik, “nur” dindardır. “Mübarek” dinci, “kutlu” laiktir. “Hayat” muhafazakâr, “yaşam” ilericidir. “Divan” sağcı, “konsey” solcudur. “Binaenaleyh” muhafazakâr, “dolayısıyla” ilericidir. (Rahmetli Süleyman Demirel ne çok severdi “binaenalyh”i! Vakti zamanında adliye önüne tezgâh kurmuş uyanık bir Siverekli arzuhalci, dilekçe yazdırmak isteyene “Binaenaleyhi kullanmamı ister misin, istersen elli kuruş daha fazla vermek zorundasın” dermiş müşterilerine.)

Listeyi istediğiniz kadar uzatabilirsiniz.

*

Büyük şair, solcu Turgut Uyar, 1970’li yılların başında çıkan yeni şiir kitabına “sağcı” bir kelime olan “Divan” adını koyar ve kıyamet kopar.

*

Önce “divan”ın anlamına bakalım.

Birkaç lügate baktım. Kelimenin aslı Farsçadır. Buradan Arapçaya, Türkçeye ve Avrupa dillerine geçmiş. (Goethe’nin “Batı-Doğu Divanı” diye bir şiir kitabı olduğu gibi meşhur Amerikalı terapist Irvin D. Yalom’un da “Divan” adlı bir romanı var.) Arabî’de, Farisî’de ve Kurdî’de “dîwan” diye yazılır, Türkçede “divan” birçok anlam taşır. Bir anlamı, “büyük, yüksek meclis” demek. Bir anlamı, eskiden şairlerin aruz vezniyle yazdıkları şiirlerini, belirli bir sıraya bağlı kalarak düzenledikleri “şiir defteri” demek, bugünkü “antolojiye” karşılık gelir. “Divan” klasik Türk musikisinde bir form olduğu gibi Osmanlı döneminde birkaç köyden oluşan küçük birliklere de denirdi. Bir de kol koyacak yeri olmayan, arkalıksız, üstü minderli ve yastıklı olabilen kerevet, arkalıksız kanepeye de “divan” deriz. Sayıştay’ın eski ismi de “Divan-ı Muhasebat”, ayrıca Arif Sağ’ın kullandığına benzer büyük bağlamalara “divan sazı” denir.

Ölümsüz eseri “Mukaddime”sine dayanarak İbn Haldun üstadın bu kelimenin kökenine dair şöyle bir hikâye anlattığı rivayet edilir:

“Divan (dîv) Farsçada şeytanların ismidir. Çeşitli hususlara süratle nüfuz etmeleri, bu gibi hususların açık ve kapalı olanına vâkıf olmaları, ayrı ve uzak olan şeyleri hızla toplamaları sebebiyle kâtiplere (cin gibi anlamında) bu isim verilmişti. Daha sonra bu isim kâtiplerin o işlemleri yapmak için toplandıkları ve çalıştıkları yerin adı hâline gelmişti. Bu duruma göre divan hem defter tutan kâtipleri hem de bu işi yapmak için sultanın sarayında toplandıkları yeri içine alan bir isimdir.”

Kim ne derse desin, hangi dilde hangi anlama gelirse gelsin, “divan” denilen bu tılsımlı kelimeyi her kudretli şair bir yolunu bulur onu her daim yanında gezdirir.

Turgut Uyar yanında gezdirmekle kalmaz, 1970 yılında Bilgi Yayınevi’nin bastığı kitabına “Divan” adını verir. Bu “gerici” kelimeyi kitabına isim yapmakla yetinmez, kitaptaki bazı şiirlerine “Münacat”, “Naat”, “Rubai”, “Sâdâbâd’a Kaside”, “Meclis-i Mebusan’a”, “Salihat-ı Nisvandan Saffet Hanımefendi’ye” gibi hepten “gerici” isimler verir.

*

İlk saldırı İsmet Özel, Ataol Behramoğlu ve Murat Belge’nin çıkardığı “Halkın Dostları” dergisinden gelir. Turgut Uyar, adından başlayarak, her şeyiyle “gerici” bir kitapla çıkmış piyasaya. Ve halkın bağrında bir inci gibi/Büyüyüp gelişmektedir zafer,” diye şiir-slogan atan Ataol Behramoğlu ile “Bir devrimcinin armonikasında boğulmaya giden” İsmet Özel, halkımızın akın akın devrime yürüdüğü; sanatın, kültürün, romanın, şiirin bu “büyük yürüyüşün” emrine amade olması gereken bir dönemde, Turgut Uyar adlı bir “küçük burjuva şairi” çıkmış, bu coşkulu yürüyüşün çok uzağında adı “Divan” olan “gerici” bir kitap yazmış!

Halkın Dostlarına göre, Turgut Uyar'ın da içinde yer aldığı "İkinci Yeni" şiiri “gerici” bir şiirdir. “Halkın Dostları” dergisinin 1970 yılı mart sayısında İsmet Özel şunları yazar:

“Ne bu toplumların gelişimi, ne diyalektiği, ne de kendi toplumunun varlığından, T.S. Eliot'tan haberdar olduğu içindir ki sonuçta şiirin yeni tadından duyduğu heyecan dönemi geçince ya Turgut Uyar gibi toplumun tutucu, gerici safında yer alıyor, ya Cemal Süreya gibi niteliksiz bir anlama bel bağlıyor, ya da Edip Cansever gibi bir şiir fetişisti olup çıkıyor.”

Aslında “halkın dostları” İsmet Özel, Ataol Behramoğlu ve arkadaşlarını, Turgut Uyar’a karşı bu kadar öfkelendiren, Uyar’ın kitabında “gericiliğin” propagandası yapmış olması değildi, bunu onlar da biliyordu, zira o kitaptaki şiirlerin büyük bir kısmı aşılması zor şiirlerdi, onları öfkelendiren “Sosyalist Osmanlı Şeyhi” dedikleri “Tahirî tarikatının” kurucusu, onların istediği cinste romanlar yazmayan, olmayan işçi sınıfına methiyeler dizmeyen, “Fransa’da yüz sene önce verilen sınıf savaşından” çok mazimize dair kalem oynatan, “kökü uzakta aramayan”, resmi tarihe karşı çıkan, dışardan gelen “yabancı” fikirlerden çok “yerli” olana kıymet veren, inkâr edilen, yok sayılan tarihi yeniden hatırlatmak isteyen Kemal Tahir’in, “Divan” çıkar çıkmaz, kitaba dair “coşku dolu” bir yazı yazmış olmasıydı.

Madem Kemal Tahir kitabı övüyordu, o halde şiir kitabı işlerine yaramıyordu!

*

Aslında Kemal Tahir ayarında bir büyük yazarın, şahsiyetin şairliğine ve şiirine dair yazdığı coşkulu yazı Turgut Uyar’ı hem “gururlandırmış” hem de “kaygılandırmış” olmalı; bu durumu kendini savunurken sarfettiği sözlerden anlıyoruz. Başka zaman olsa, slogancı şiirin baş tacı edildiği, herkesin devrim yolculuğuna çıktığı o tuhaf zamanlarda olmasa, Kemal Tahir’in yazısını çoğaltıp her yere dağıtabilirdi şair ama gelin görün ki safların dışına atılmış, “gerici kampa” sürgün edilmiş Kemal Tahir’in onun şiirini övmesi ve şiirini “geleneğe dönüşün habercisi” saymasıydı şairi “tedirgin” eder.

Bunu bahane edip onu da mahalleden sürebilirler!

“Halkın dostlarının” yaptığı bunun ilk girişimiydi, peşinden linççi güruh sökün ederse eğer her şey sarpa sarabilirdi. Bu yüzden savunmaya çekilir şair ve bulduğu her fırsatta Kemal Tahir’in şiiri hakkındaki yorumunu yanlış olduğunu, onu “Osmanlıya dönüş özlemi içinde” gösterdiğini, oysa onun böyle bir amacı olmadığını vurgular.

*

Peki, Kemal Tahir, “Turgut Uyar’ın Kitabı Dolayısıyla Tarih ve Şiirimiz” (Turgut Uyar, "Sonsuz ve Öbürü", Broy Yayınları içinde) başlıklı yazısında neler söylüyordu?

Kemal Tahir, son elli yıldan beri uğradığımız “belanın” hiçbir toplumun başına gelmediğini söyleyerek başlıyordu yazısına. Ona göre bu “bela”, bin yıllık onurlu bir tarihin, gaddarca inkâr edilmek istenmesi, bu akıl almaz “ihanetin” kuşaklardan kuşaklara geçirilerek nihayet aydınlarımızın çoğuna kabul ettirilmesidir.

Oysa Anadolu halklarının binyıllık tarihi onurlu bir tarihti. Batıda olduğu gibi insanın insanı sömürdüğü bir tarihsel süreçten geçmemiştik biz. Osmanlı İmparatorluğu gücünü buradan almıştı. Uzun bir süreden beri yeni kuşaklara bu onurlu tarih unutturulmaya çalışılıyor. Bunun için de Osmanlı’nın dünya görüşü, hukuk düzeni, edebiyatı, sanatı her fırsatta kötüleniyor, aşağılanıyor. Tarihimizin elimizden alınmasında “sömürücü Batı’nın” rolü büyüktü yazara göre. Batı, intikamını bizden bu yolla alıyordu. Ona göre tek kurtuluş yolu “tarihimize geri dönmemiz” idi ve bunun işaretleri yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlıyordu. İşte Turgut Uyar’ın “DİVAN adlı büyük kitabı” "bu epeyce geç kalmış dönüşün çok önemli belirtilerinden” birisiydi ve bu nedenle Kemal Tahir onu yürekten selamlıyordu. Kitabı çok sevmiş, kitap onu “duygulandırmış”, “önü tıkanmış gibi görünen şiirimizi yeni, geniş alanlara geçirmek için taşıdığı tekliflerle” onu çok umutlandırmıştı.

Kitabın eski şiirimizle ilişkisi adından belliydi. Oysa modern şiirimiz çok uzun bir süreden beri divan edebiyatıyla olan “göbek bağını” kopardığını sanmış, daha korkuncu, buna bir daha hiç dönülemeyeceği kanısına kapılmıştı. Çünkü “Divan edebiyatı Acem-Arap kopyası” olduğu gibi onlara göre bu edebiyat halktan kopuk bir saray sanatıydı. Oysa Osmanlı sarayı Batıda olduğu gibi feodal bir çekirdekle çevrelenmiş bir aristokrat kurum değildi. Şöyle devam ediyordu:

“Bir toplumda halktan ayrı düşmüş bir zümrenin, Divan edebiyatımız gücünde şiiri olup halktan ayrı dünya görüşünü belirleyen aynı güçte tarih, felsefe ve sosyoloji eserleri olmaması aklın alacağı şey değildir. Kaldı ki hal­ka mal edilmek istenen tekke ve halk şairleri ürünleri de gerek kullandıkları kalıplar gerekse taşıdıkları öz bakımından Divan edebiyatının ana temeli olan halk tarafından he­men anlaşılır açıklıkta değildir.”

Turgut Uyar, yazdığı şiirlerle Divan edebiyatından nasıl yararlanacağımızı gösterirken, halk şiirinden yola çıkan birçok şiir hiçbir yere varmamışlardı. “Çünkü sanatta bilgi ve şuurdan önce üstün sanatçı yeteneği şart”tı.

Kemal Tahir, yazısını şu satırlarla bitiriyordu:

“Türk şiirine yeni ve ileri alanlar açacak şairlerimiz, divan edebiyatımızla, tekke edebiyatımızla, halk edebi­yatımızla, batılılaşmacılarımızın getirdiği yeni edebiya­tımızla, Nazım Hikmet'in önderlik ettiği sosyalist edebiyatımızla hesaplaşmak, bunların temel kanunlarını, yani, tarih içinde toplumla ilintilerini bulmak, yerlileri­ni yabancılarından ayırmak zorundadır. Turgut Uyar, Divan kitabıyla böyle yaman bir ça­lışmaya yönelmiştir. İşin gücünü seçmiştir. İşin gücünü seçmek ancak soylu sanatçıların harcıdır.”

Özetle Kemal Tahir, “güç bir iş” seçerek “yaman bir işe” soyunmuş olan “soylu sanatçı” Turgut Uyar’ın “Divan” kitabıyla uyduruk yeni tarihle, Batılılaşma süreciyle, slogancı sosyalist edebiyatla, sanata sinmiş olan yüzeysellikle hesaplaştığını söyler makalesinde.

*

Ama her şeyi görmek istedikleri gibi görmek isteyen, su başlarını tutmuş sosyalist eleştirmenler, şiir uzmanları, Turgut Uyar’ın yakın çevresinde yer alanlar Kemal Tahir gibi düşünmüyorlardı. Onlara göre Turgut Uyar geleneğe falan dönmüş değil, hiçbir şeyle de hesaplaşmıyor; “şakadan”, “Divan edebiyatıyla dalga geçmek için” bu şiirlere başlamış, sonra bir de bakmış ki yaptığı “şakalar” bir hayli güzel, işi ciddiye alıp kitabına eski şairlerden mülhem “Divan” adını koymuştu. Böyle düşünenlerden birisi de Turgut Uyar’ın eşi Tomris Uyar’dı.

Erhan Altan “Tomris Uyar’la Turgut Uyar Üzerine Söyleşi, Ben Koşarım Aşağlara, Koşarım” adını verdiği ve 2005 yılında Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları arasında çıkan kitabında, Tomris Uyar’a “kitabı çıktıktan sonra kendisine gerici denmesini, Turgut Uyar’ı nasıl etkilediğini” sorması üzerine Tomris Hanım şu cevabı verir:

“Ha o konu Kemal Tahir’in bir yazı yazmasıyla başladı zaten. Hiç onun yapmak istediğini yazmıyordu Kemal Tahir. Hiç ilgisi yoktu. O sırada bir şair arıyordu sanıyorum, Kemal Tahir rastlantısal olarak buldu Turgut’u ya da birilerinden duydu, buldu. (…) (Turgut Uyar) O yazıya mesela içerledi. Güzel bir yazıydı, ama yine de içerledi. Çünkü onu ummadığı bir yere koyuyordu. Çünkü ‘hayır’ da diyemeyeceği bir şey. Bir usta kalkmış seni öyle gördüğünü söylüyor. Hayır, ‘ben böyle değilim’ diyemezsin. Diyemezsin çünkü övüyor ve güzel şeyler de yakalamış. Dediği şeyler yok değil. Ama amaç başka.”

Bu “amacın” ne olduğunu açıklamıyor Tomris Hanım, ama hepimiz biliyoruz ki, “Kemal Tahir o sırada sola yaptığı ihanetine bir ortak arıyor, bula bula da Turgut Uyar’ı buldu” demeye getiriyor. Bu yolla da Turgut Uyar’ı “klandan” ayırıp kendi safına çekecek uyanık Kemal Tahir!

Tomris Uyar, Kemal Tahir’in Turgut Uyar şiirinden “eski kalıplara bağlılık” sonucunu çıkardığını söylüyor aynı mülakatta, oysa “Turgut Uyar eski kalıpları kırmak için kullanıyor, gırgır geçmek için kullanıyor divan şiiri geleneğini” diyor. Ona göre o kitapta “özellikle seçilmiş, özenle seçilmiş, komik kafiyeler vardır, onlar mahsus konmuştur, ne kadar komik olduğunu göz önüne seçerek biçimden yararlanmak.”

*

Sayfaları arasında muazzam şiirler barındıran ve bir tanesi de “Tomris Uyar İçin Bir Şiir Kurma Çalışması” adını taşıyan “Divan”da şu ana kadar birkaç okumada kendi adıma hiçbir “komik kafiyeye” rastlamış değilim ama o kitapta yer alan, Erdal Öz’ün de “Gülünün Solduğu Akşam” adlı anı-romanına isim babalığı yapmış, Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçişi, geçişin bütün sancılarını, travmalarını ihtiyar bir kadının gözünden mi desem, bilincinden mi, bilinçaltından mı desem anlatan “Salihat-ı Nisvandan Saffet Hanımefendi’ye” şiiri, bana göre Türk şiirinde şu ana kadar yazılmış en muhteşem şiirlerden birisidir.

“hatırlarım bir akşam bir yokuşa durmuştu

miri atlarınız macardı, dantelleriniz alman”

mısralarıyla başlar hikaye-şiir. Hamit’in padişah olduğu devirde eski bir İstanbul hanımefendisinin hayatına odaklanırız. Saffet Hanımefendi söyler bize şiiri, onun ağzından yazılmış. Atları Macar, dantelleri Almandır… Hiçbir şeyi umursamıyor ne Göksu’da bülbül sesleri ne de bir romanında adına benzer bir kahramanı olan Abdülhak Şinasi Bey’i. Deli Rüştü Paşa adıyla matuf, kocaman bıyıklıymış kocası. Hadiseler peş peşe gelmiş, önce hürriyet ilan edilmiş, arkasından 31 Mart vakası, sonra İstanbul işgale uğramış ama işgal gemileri “boğazdan aşağı boğazdan yukarı” gidip gelmiş. Paşa kocası bunu hiç umursamamış, hep bıyıklarını burmuş durmuş. Cumhuriyetten sonra Rüştü Paşa’nın sakalları daha da gürleşmiş. Kızları, oğulları İsviçre’yi, Lozan’ı mesken tutmuş, Saffet Hanım yapayalnız bekler, uykuları kaçmış bir halde konağı ve ölümü beklemeye başlamış.

Şiirde, buradan itibaren her şey birbirine karışır, zaman dizimi bozulur, bilinç akışı başlar, bilinçaltı, bilinç üstü, şair burada her şaire nasip olmayan büyük hünerini konuşturur. Ölüm başrole gelip kurulur; “gülünün solduğu akşam”la gelen ölüm… Saffet Hanım’ın bilinçaltı Çıfıt çarşısı… Bahriye Nazırı Tevfik Paşa mı istersiniz, Mütarekeyi mi, sadece esvaplarını hatırladığı annesini mi, çocukluk cennetini mi, Yeniköy’deki yalıyı mı, Fatih’teki evi mi, Rüştü Paşa’nın Yıldız ve Dömek’teki vazifelerini mi, ışıklara boğulmuş Göksu teşriflerini mi, mevlitleri mi, Hafız Burhan’ı mı, arkasından dalgalar bırakarak Boğaz’dan geçen gemileri mi?

“öldüm ben saffet hanımefendi salihat-ı nisvandan”

Ben daha fazla anlatmayayım şiiri, en iyisi aşağıya aldığım Cüneyt Türel’in muhteşem yorumuyla dinleyin (Salihat-ı Nisvandan Saffet Hanımefendi'ye) siz onu.

*

Bazı kelimeler sağcı, bazı keliler solcudur. Bazı kelimeler muhafazakâr, bazı kelimeler devrimcidir.

“kelimeler, bazısı tüyden bazısı demir”

“Divan”… “tüy” mü, “demir” mi bilemedim.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar