Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Siyasetin doğal akışı içinde taşlar bir yandan yerine oturur, öte yandan bazı taşlar yerinden oynar. Maharet bu değişimi olabildiğince az hasarla ve sarsıntıyla yönetmektir. Bu da elbette siyasetin sorumluluğudur.

Yine hayatın her alanında olduğu gibi siyasette de tasfiyeler, yer ve pozisyon değiştirmeler, geri çekilmeler ve yenilenmeler olur. Bunların her biri siyaset sahnesinde bulunan aktörler için seçeneklerdir. Bazen nerede olacağınızı seçebilirsiniz, bazen şartlar size bunu dayatır. Akıllıca olan, kendisine uygun yeri bilebilmek ve onu seçebilecek şartları oluşturmaktır. En kötüsü, uzak ve kendisine ait olmayan hedeflere koşmaktır. Yorar ve tüketir.

BİLGELİK VE TECRÜBE

Böyle bakınca siyasi hayatımızın hali pür melalinin pek parlak olduğunu söyleyemeyiz elbette. Bilgelik ya da en azından tecrübenin siyasetle ilişkisi zayıfladıkça; üsluptan muhtevaya kadar pek çok zaaf ve yazık ki kabalık ortaya çıkıyor. Bilgeliğin daha çok doğal, yani önemli ölçüde yaradılıştan gelen bir özellik olduğunu düşünüyorum. Tecrübe ise zamanla edinilmesi mümkün olandır. Kuşkusuz büyük emek ve sabır ister.

Siyasetimizin bilgelikle irtibatı üzerine konuşacak fazla söz yok açıkçası. Eflatun’un “Ya bilgeler hükümdar olmalı, ya hükümdarlar bilge” sözünün hükmü olmayan bir çağda yaşıyoruz özetle. Belki burada bir parça olsun bilgelikten iz taşıyan tecrübeye değer vermek yol gösterici olabilir. Arada sırada buna dair örneklere rastlıyoruz.

Bu sıkıcı bölümleri okuduysanız, devamında günceli konuşabiliriz. Çünkü mevcut tartışma ve süreçlerde sürekli arıza çıkmasının yukarıda ifade ettiklerimle yakından ilgisi var.

TOPLUMSAL DESTEK BÜYÜK

31 Mart sonrasında Türkiye’de en az seçim sonuçları kadar sürpriz olan bazı süreçler başladı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve CHP Genel Başkanı Özgür Özel arasındaki müzakere ve görüşmeler, toplumun geniş bir kesiminde olumlu karşılandı. Bu sürece dair eleştirilerin toplumsal karşılığının olmadığını savunmuyorum elbette. Ancak siyasi merkezin en genel tanımla sağında ve solunda olan iki büyük partisinin, yakın tarihte örneği olmayan biçimde ve üslupta masaya oturmasının aldığı destek çok büyük.

Gayet net olan bir husus daha var.

Her siyasal değişim sürecinin, onun açacağı yeni alanlarda iştah kabartması şaşırtıcı değildir. O güne kadar siyasette olmamış, yer bulamamış veya bulunduğu yerden hoşnut olmayanlar için bu bir fırsattır. Doğru yönetilebilirse ülke açısından da bir yenilenme kapısıdır.

Ancak böyle zamanlarda, bulunduğu pozisyonları ve elde ettiği gücü kaybetmekten korkan, dolayısıyla da tüm gayretini bunları elinde tutmak üzere şekillendirenler de vardır. Bazı taşlar yerine otururken, bazılarının yerinden oynaması budur.

Merkezin iki büyük partisi, bazıları artık “devlet meselesi” haline gelmiş sorunları da içine alan bir zeminde konuşmaya başlayınca, siyasetin diğer aktörlerinin alanları ister istemez daralmaya başlıyor. Ortaya çıkan tepkilerin ve tartışmaların önemli bir bölümüne bu gözle bakmak yararlı olabilir.

SİYASETİ ESİR ALAN ZAAF

Öte yandan yaşanan müzakere tecrübesi ilk olsa bile, CHP gibi ülkenin en eski partisinin bu alanda üslup ve yaklaşım açısından çok daha dikkatli ve kuşatıcı olması gerekiyor.

Ayaküstü açıklamalar her siyasetçi için riskler taşır. Özgür Özel, yakın tarihteki genel başkanlarına kısmet olmayan bir fırsat yakaladı. Kuşkusuz bunda önemli payı var. Ancak 24 saat önce masada oturduğu bir müzakerenin ana muhatabına yönelik ifadeleri, toplumsal beklentinin çok uzağında ve yaralayıcı oldu. Siyasetin tecrübeyle bağının zayıflığına dair tatsız bir örnek bu. Halihazırda tüm partileri esir alan bir zaaf bu.

Bu durumu CHP içinde ve kendisine yakın kamuoyundaki tepkileri yatıştırmak gibi görmek, muhtemel krizlerin daha büyük olmasının önünü açabilir. Kendinize anlatamadığınız bir değişime kimi inandırabilirsiniz ki.

Ancak şunu da atlamayalım. Özgür Özel’in ilk yaptığı açıklamanın ardından kastını izah eden ikinci açıklaması önemli. Kısaca aktarayım: "Ben bu suç ortağı dediğim, Türkiye’yi buraya getirmekle birlikte suçlusunuz. Yoksa Sinan Ateş cinayetinden bahsetmiyorum. Ayrıca da yani kriminal bir suçtan bahsetmedim. Ama benim esas kastettiğim ekonomik olarak memleketi getirdiği nokta."

AKTÖRLERİN ARTMASI

Burada sürecin yönetimine ve özellikle AK Parti ve CHP’nin dışındaki aktörlerin katkısına dair yaklaşımlar üretmek daha önemli. MHP, siyasi hayatımızın zorlu koridorlarından geçmiş, görüşlerine katılsanız da katılmasanız da büyük bir tecrübe. Türkiye ve dünyaya dair söylemlerinin toplumsal karşılığı, partinin oylarıyla ölçülemeyecek kadar geniş.

Ayrıca oylarından ve parlamentoda temsil edilip edilmediğinden bağımsız olarak her siyasi partiyle ve her siyasi tecrübeyle bu sürecin yoğrulması gerekiyor.

Zor elde edileni kolay kaybetmeyelim.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar