Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nasuhi Güngör Siyasetin anahtarı değişim mi?
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Her kapıyı açan maymuncuk gibi, hatta daha da ötesi sihirli kavramlar var hayatımızda. Bunlara yüklediğimiz anlamlar, aynı zamanda zihin konforumuzu da yansıtıyor. Bir kavramla neredeyse tüm gidişatı açıklamak varken, onca emeğe ne gerek var ki!

        Bunların başında “değişim” geliyor. Siyaset, büyük ölçüde okur-yazarlar ve bir şekilde karar vericiler olarak tarif ettiklerimizin büyük bölümü, olup biteni “değişim”le izah etmeyi sahiden bir konfora dönüştürmüş durumda.

        Bazen önüne geleni biçip bir kenara atan büyük bir fırtına, bazen her şeyi yakan bir ateş gibi “değişim”. Daha doğrusu öyle anlıyor ve öyle tanımlıyoruz. Ona bu gücü atfettikten sonra peşine takılmaktan başka bir çıkar yol da görünmüyor.

        DEĞİŞİM EŞİTTİR BAŞARI MI?

        Her siyasi tartışmanın, arayışın, gelecek öngörüsünün temelinde de aynı kavramı görüyoruz. “Başarı” ve “değişim”in ikiz kardeş sanılması bu yüzden. Şu sıralar özellikle muhalefet tarafında birdenbire hız kazanan “cumhurbaşkanı adaylığı” konusundaki gündem de yine aynı yerde dönüp duruyor. Kim daha fazla değişim derse kazanıyor.

        Anlatımlar ise şu yönde: Artık toplum bildiğimiz gibi değil, değişiyor. Seçmenin sabiteleri kalmadı, her yöne gidebiliyor. Yani onlar da değişiyor vs.

        İtirazımın değişime değil, ona yüklenen anlamlara olduğunu daha net ifade etmiş olayım. Dahası bu yorumlama biçiminin, insan, toplum ve devlet açısından bazı sabiteleri/değerleri yok sayan tarafına da dikkat etmek gerekiyor.

        MEVLANA’NIN PERGEL METAFORU

        Türkiye siyasetinde büyük değişim hikayeleri, hep bir geçmişten kopmak, kurtulmak ve yerine "yenisini yapmak" iddiasıyla sahaya çıktı. (Kulağa kentsel dönüşüm gibi geliyor değil mi? Çünkü yenisini yapmakla inşa etmek arasında dağlar kadar fark var.)

        Bu hikayelerin parlak söylemlerle alıcısı da oldu elbette. Bugün de öyle. Fakat siyasette şu gerçek her iddia sahibinin yakasında olacaktır. Kimse köklerinden, yetiştiği ocak ya da zihin dünyasının etkisinden, reflekslerinden kolayca sıyrılıp bir kenara atamaz. Dolayısıyla köklerinden tamamen kopuk bir değişim hikayesi sahici ve kalıcı olamaz.

        Gelecekte Türkiye’yi yönetme iddiasında olan siyasi aktörlerin ya da adayların, temel meselelere dair fikir beyanında bulunamaması, “şimdi zamanı değil” kabilinden bir stratejik tercih filan değil. Bu düpedüz bahsettiğim meselelerin ve tarihin dışında kalan bir zihin dünyasının yansıması. Diğer yanıyla da bunlara dair ciddi ve tehlikeli bir ilgisizlik. Toplumun artık bunları önemsemediği ise tartışmaya bile değmeyecek bir yaklaşım.

        Hz. Mevlana’nın pergel metaforu, bunu anlatmak için eşsiz bir örnektir. Bir ayağı sabit olan, diğeriyle yeni ufuklara açılabilir. Sabit olan köktür, değerlerdir, tarihtir, bilinçtir ve aidiyettir. Aynı zamanda duruştur.

        HERKES DEĞİŞİM Mİ İSTİYOR?

        “Z kuşağı” tartışmalarında ortaya koyduğum itirazı, benzer biçimde “değişim” tartışmalarında da ifade etmek istiyorum. Toplumun büyük çoğunluğunun, gençlerin, mesela Z kuşağının tamamen köksüz; geçmişi, değerleri ve tüm sabiteleri yok sayan bir arayış içinde olduğunu düşünen gerçekten yanılır.

        Türkiye, toplumun siyasete ve kendi geleceğine duyduğu ilginin yüksekliği açısından pek çok ülkeden hayli farklıdır. Dolayısıyla insanımızın ülkeyi yönetmeye aday isimlere yönelirken, tamamen popüler olanın peşinde koşacağını, anlık ve hızlı kararlar alacağını düşünmek büyük bir hata olur.

        Toplumsal aklın ortaya çıkışı, toplumu oluşturan bireylerin iradesini yansıttığı gibi, aynı zamanda yüksek düzeyde bir bilinç ve ferasete işaret eder. Hangi iddiaya sahip olursa olsun siyasetçinin öncelikle görmesi gereken taraf burasıdır. Bir dönemin “Halk plajlara hücum etti, vatandaş denize giremedi” hezeyanıyla, yakın tarihin “bidon kafalı, göbeğini kaşıyan adam” çirkinliği aynı hatanın yansımasıydı.

        Daha yolun başında toplumla olan bağlarını sahici kılma çabası yerine, süslü ve yaldızlı imajlar satın almak cazip görünebilir. “Satın almacı” bir çağın bunu gerektirdiğini savunanlar da çıkabilir. Gerçek bir siyasi hikayesi olan liderlerin ortak özelliği, toplumla olan bağlarını her şeyden daha önemli saymasıdır. Zor tarafı, bunun büyük emek gerektirmesi.