Türk ekonomisini kurtaracak kadın
I.
KADININ DEVRİ
Amerika’da yaşayan bir arkadaşım birkaç sene önce bana tesadüfen tanıştığı, Goldman Sachs’ta çalışan, Princeton doktoralı bir Türk’ü tanıyıp tanımadığımı sordu. Goldman’dan sonra başka bankaların en tepe konumlarında, hatta Tiffany & Co’nun yönetim kurulunda bile yer almıştı. Linkedln da sayfası çok çarpıcı bir özgeçmiş ortaya seriyordu. Boğaziçi’nden birincilikle mezuniyet, Harvard ve Stanford’da profesyonel eğitimler, ABD’nin finans dünyasının en gözde kurumlarında iş tecrübesi.
Hayır, böyle bir Türk’ü duymamıştım. Hatta profilini nasıl düşük tuttuğunu, iki haftalığına Los Angeles’a gidenin Hollywood’a açılıyorum diye beş sene haber yaptırdığı Türkiye’de nasıl hakkında her gün yazılar çıkmadığını merak ettim. Bir vesile olsa da söyleşi yapmayı düşündüm hatta. O vesile çıkana kadar bütün Türkiye o Türk’ün adını duydu: Gaye Erkan. (İlk adı Hafize’yi Türkiye’de resmi göreve geldikten sonra kullanmaya başladı.)
Gaye Erkan gibi tanıdıklarım var. İnsanüstü başarı gösteren, özgeçmişi, eğitimi, birikimi hepimizden daha sağlam olan böyle kadınlar tanıyorum. Hepimizden derken özellikle erkekleri kastediyorum. Yakın çevremde varlar ve benden daha akıllı arkadaşlarım olduğu için kendimi ayrıcalıklı hissediyorum.
Dünyanın en iyi okullarından çok sağlam derecelerle mezun olan, dev kurumlarda çok önemli görevlere gelen bu kadınların hemen hepsinin ortak bir özelliği var: Türkiye’de büyüyen bu kadınların ders çalışmaları dışında kendilerini ifade edebilecekleri bir alan tanınmaması. Pek çoğunun ailesi çeşitli nedenlerden dolayı kızlarına yok denecek kadar sınırlı bir sosyal hayat sunmuş. Öğrendiğim kadarıyla Erkan da böyle katı bir ailede büyüyerek, sürekli ders çalışarak ve kendi tırnağıyla kazıyarak bu parıltılı CV’sini elde etmiş.
Dünyada feminist hareketin ivme kazanmaya başladığı 1960’lı yıllardan beri kadın olmanın seyri hala birçok azınlığınkiyle aynı. Sistemin bütün köşe başları erkekler tarafından tutuluyor, hala kurallar erkekler tarafından belirleniyor, ister Kamala Harris olsun isterse de bir CEO, hala bir kadının başarılı olması erkekler tarafından onlara yapılan bir jestmiş gibi algılanıyor.
Hak ettikleri yere gelen kadınlar ise, yine tıpkı başka azınlıklar gibi, erkek rakiplerinden çok daha fazla çalışmak, çok daha birikimli olmak, çok daha iyi okullarda okumak zorunda. Biliyoruz ki Merkez Bankası’nın başına gelen erkeklerde illaki Princeton doktorası ya da Goldman Sachs’ta edinilmiş iş tecrübesi aranmıyor.
II.
ŞÖHRETİN BEDELİ DEVRİ
Taylor Swift’in ailesi katı değil, hatta kızlarının müzik kariyeri için Pennsylvania’daki hayatlarını bırakıp Nashville’e taşınıyorlar. Aile bütün hayatını Swift’in başarısı üzerine inşa ediyor, o da daha 14 yaşından itibaren en iyi olmak için çalışıyor.
Bugün hala müzik yazarlarından plak şirketi sahiplerine yine en tepelerde erkeklerin yer aldığı bir dünyada herkesten daha başarılı olarak, daha fazla çalışarak ve sürekli kendisini yeniden icat ermek zorunda olduğunu biliyor. Bu yüzden son turnesinin ve şimdi ABD’de gişe rekorları kıran konser filminin adı “Eras.” 17 yılda Taylor Swift’in 10 albümü ve 10 ayrı dönemi var.
Pek çoğumuzun adını ilk duyduğu dönem VMA’de Kanye West tarafından ödül alma anının gasp edilmesi. Birden sahneye fırlayıp “Taylor konuşmanı bitirmene izin vereceğim ama…” diye mikrofonu elinden kapıyor. Kendi kendisine başarıya ulaşmış, ödül almış bir kadının en mutlu olması gereken o an bir erkek tarafından gasp ediliyor, bir de o sahnede olmaya hiç hakkı olmayan erkek utanmadan “konuşmana izin vereceğim” diye adeta lütfediyor.
Barack Obama bile bu haksızlık karşısında sessiz kalamadı, West için “jackass” (hıyar) dedi. Kanye West yıllar sonra Swift hakkında “O karıyı ben meşhur ettim,” diye şarkı yazacaktı. Ama Kanye hadisesi Swift’in erkekler tarafından sabote edildiği ilk örnek olmayacaktı.
Benim gibi country müzik dinlemeyen, genç kız olmayan müzik dinleyicileri belki sahiden de Taylor Swift adını ilk kez Kanye sayesinde öğrendi. Bu an Amerikan toplumunun ilk ciddi kutuplaşmalarından biriydi ayrıca. Trump ve Trump karşıtılığı Kanye ve Taylor arasında taraf tutmanın yanında hiçbir şey değil.
Açıkçası, uzun süre Taylor Swift’in alameti farikasını anlayamadım. Kadın şarkıcıların pusulası hep Madonna’dır bana göre; Lady Gaga’dan Katy Perry’e yıllar içinde birçok türevinin doğduğu müzik dünyasında Taylor Swift hiçbirine benzemediği için bir yere oturtamadım herhalde. Üstelik onlar ya da Beyoncé gibi arkasında çok kuvvetli bir gay kitlesi de yoktu.
Taylor Swift’in önemini bir akşam yemeğinde Harvard’da ekonomi profesörü olan bir tanıdığımın kızından öğrendim. Kolunda “Swiftie” olduğunun kanıtı bileklik taşıyacak kadar hayrandı ve gözüm çarpar çarpmaz, hakkında bildiklerim o VMA an’ından ibaret olarak, “Nedir bu Taylor Swift manyaklığı, neden Lady Gaga vs. değil?” diye sordum.
“Onların hepsi fazla çılgın,” dedi. “Taylor ise çok normal.” Dünyanın çoğunluğu makul insanlardan oluşuyordu ve herkesin sınırları zorlaması gerekmiyordu. Milyonlarca genç kız kendi hikayelerini Taylor Swift şarkılarında buluyor, kendi hayatlarının onun tarafından temsil edildiğine inanıyordu.
Swift’in ‘country’ tarzında yaptığı ilk şarkılar dinleyicilerinin yaş grubuna uygun olarak masum, masalsı, zaman zaman fazla şirindi. Zamanla o da büyüdü; dinleyicilerini de beraberinde büyüttü. Artık erkek arkadaşları oluyor, mini etek giyiyor, kırmızı ruj sürüyordu.
Hatta bir ara fazla mı erkek arkadaşı oluyordu? Bu erkeklerin bir kısmı ona kötü davranıyordu ve öfkesini şarkılarında yansıtıyor, hemen her albümünde hayranlarının şifresini çözdüğü şarkı sözlerinde birilerine mesaj yolluyordu. Grammy’lerde detone olduğunu yazan bir eleştirmene karşı “Mean” diye şarkı yazdı. “Red” albümü ağırlıkla Jake Gyllenhaal’la ayrılığı hakkındaydı.
Taylor Swift kalbini kıran erkekleri, müzik eleştirmenlerini ve Kanye West’i de aştı. Kanye-Taylor çatışmasında da tarih kararını verdi.
Ama bir kriz bitince erkekler bir diğerini başlattı. Taylor Swift’in son yediği kazık plak firmasının patronundan geldi.
Herkesin bir can düşmanı var mıdır? Var olduğunu düşünün, Scooter Braun da Swift için o. Adı Scooter olan birine güvenilir mi zaten? Justin Bieber’ı meşhur eden, bir dönem Kanye’yle de çalışan menajer. Kanye’yle! Eski plak şirketinin sahibi Swift’in master’larını 300 milyon dolara satışa çıkardı ve başka alıcı yokmuş gibi Braun’a sattı. Braun’a! Oysa herhangi birine satabilirdi, ama Swift’e söylemedi bile adi! Bu master’ları Swift’in satın almasını teklif ettiğindeyse öyle şartlar sundu ki adeta onu köleleştirecek, bir dolu albüm yapmak zorunda bırakacaktı.
Taylor Swift bu krizden de çıkmanın yolunu buldu. Çünkü plak şirketi sahibi ya da menajer Scooter’dan bir fazlası vardı: Bütün şarkılarını kendisi yazmıştı. Böylece “Taylor’s Version” diye eski albümlerini teker teker kaydetmeye başladı. “1989” bugünlerde çıkacak, çok heyecanlı “Swiftie”ler. Çok heyecanlıyız. Buraya çığlık efekti.
III.
HEPİMİZİN MAVİ DEVRİ
Bob Dylan ya da Leonard Cohen gibi şiire çok yaklaşan şarkı yazarlarının kendi sözlerini ve müziklerinin yaratıcı olmaları normal karşılanıyor müzik dünyasında. Ama ne zaman bir kadın şarkıcı kendi şarkılarını yapsa bu sanki bir istisna, olağanüstü bir durum, suyun akışını tersine döndüren bir gelişme gibi yorumlanıyor.
Joni Mitchell dünyanın en güzel albümlerinden “Blue”yu kaydettiğinde kadın şarkı yazarlarına da istedikleri gibi olabileceklerini, istedklerini yazıp söyleyebileceklerini gösterdi. Bir kadın ilk kez açık açık hislerinden, kırgınlıklarından, sevişmelerinden bahsediyordu. “Seni şampuanlamak istiyorum!” diyordu. “Beni öyle haylaz sevdi ki / Dizlerimi zayıflattı,” diye tarif ediyordu aşkı. Yazarlığa hiçbir cinsiyet sınırı koymuyordu.
Taylor Swift 2020 yazında Joni Mitchell’la kıyaslanan, daha doğrusu onun Joni Mitchell gibi kadın şarkı yazarları arasında anılmasına neden olacak bir albüm yaptı: “folklore.” Hit makinesi olmasına rağmen radyolarda tekrar tekrar çalınacak, ezberlenecek, çabuk tüketilip unutulacak bir tek şarkı yok içinde. Aksine tıpkı “Blue” gibi baştan sona sırayla dinlenecek, içinde hiç boş olmayan, piyasa için değil kendi hislerini açıkça ifade etmek için yazılmış gibi duruyordu.
Benim ilk dinlediğim Taylor Swift albümü bu değildi. “1989” yayınlandığında üç arkadaş otomobil yolculuğuna çıkmıştık ve yol boyunca fonda bu albüm çaldı. Daha doğrusu durmadan bu albümden benim takıntılı olduğum “Style”ve “Blank Space” şarkıları çaldı.
Günümüz gazeteciliğinin en başarılı dergi yazarı Taffy Brodesser-Ackner geçen hafta New York Times Magazine’de Swift’in “Eras” konser turundan izlenimler kaleme aldı. Dinleyiciler, ki çoğu genç kız, her biri farklı Taylor Swift devirlerine ait kostüm ve aksesuarlarla gelmiş stadyuma. 18-19 yaşlarında biri “Sen hangi devirdensin?” diye sormuş, çünkü “Swiftie”lerin her biri için 10 albümün ayrı ayrı anlamları var. Orada “Red” devrini temsil eden biri “Devir sevdiğin albüm değil,” diye düzeltmiş. “Olduğun albüm.”
Bu kritere göre benim de ilk severek dinlediğim albüm “1989” ama galiba olduğum albüm “folklore.” Albümün sözleri o dönemki hayatımla birebir örtüşüyor, o albümü dinledikçe sözler içinde bulunduğum durumun bir sonraki aşamasını, bir sene sonra olacakları belirliyor, bir sene sonra o şarkıları yeniden dinlediğimde bütün işaretleri sözlerde buluyor, hikayemin bu albümle yazıldığını anlıyordum.
Albümün lisede geçen “queer” bir aşk üçgenini anlattığına dair hayran teorileri var. Takıldığım sözler de fazlasıyla liseli zaten. Aşık olma halini “Ararsın diye planlarımı iptal ettim,” kadar iyi açıklayan başka bir dize var mı—en azından o an, o ruh halimle bu cümlenin yazılmış en iyi şarkı sözü olduğunu düşünüyordum. Aynı aşkın son noktasını da “Sen artık benim anavatanım değilsin, o zaman neyi savunuyorum?” diye koyan da bu albüm.
Taffy Brodesser-Ackner diyor ki, Taylor Swift farklı dönemlerinden şarkılar söylerken sahnede en seksi danslarını yapıp en çarpıcı kostümlerini giydiğinde bile öyle şirin ve çocuksu bir yüz ifadesi yapıyor ki aniden genç kıza dönüşüyor. Hala liseli aşk şarkıları yazıyor olması da tesadüf değil, aşık olmak da yaş kaç olursa olsun hep lisedeki duygularımıza geri dönmek gibi zaten.
Ararsın diye planları iptal etmek kadar takıldığım bir başka Taylor Swift dizesi de son albümü “Midnights”tan: “Aurora borealis (kuzey ışıkları) yeşilini aradım.” Aradım derken kastettiği Google araması, cümlenin de özel bir anlamı yok hayatımda. Hatta hiç kimse için bir anlamı olduğunu zannetmiyorum ama “aurora borealis” demesi hoşuma gidiyor ve tekrar tekrar sadece bu cümleyi duymak için şarkıyı geri sarıyorum. Üstelik o kısmı tam olarak Taylor Swift bile söylemiyor, geri vokallerde Lana Del Rey var.
Taylor Swift bu albümün çıkmasından birkaç ay sonra “Midnights”ın daha genişletilmiş baskısını yayınladı. Aynı şarkının tam da bu kısmında kendi mikrofonunu kıstı, Lana Del Rey’inki açtı. Kanıtlayamam ama bunu benim için yaptığına ADIM GİBİ EMİNİM.
Taylor Swift şarkılarında “hook” çok önemli, Brodesser-Ackner da öyle yazıyor. Herkesin takıldığı bir yer var, dönüp dönüp bu yüzden dinliyoruz. O da şarkılarına böyle kancalar yerleştirmeyi çok seviyor. Herkes bu kancalar hakkında konuşmayı, kendilerine ne ifade ettiğini ya da Taylor Swift’in kimi kastettiğini bulmayı daha da çok seviyor.
Taylor Swift’in şarkı sözleri dünyasına dalınca o kuyudan çıkmak mümkün değil, o yüzden saatlerce başka şarkı sözleri, başka küçük göndermeler veya bana çağrıştırdıkları üzerine konuşabilirim ama şimdi kendimi mecburen frenliyorum, istemesem de. Sayfalarca Taylor Swift’in “folklore” albümünün benim hayatımı nasıl tanımladığını haykırmak, tekrar tekrar aynı cümleleri kurmak, bu albümün benim hikayem olduğunu, bir ilişkinin sonunu o ilişkinin başlangıcında dinlenen şarkıların teyit ettiğini, bunun korkutucu bir gerçek olduğunu, 2020-2021 arasında eve kapanmışken “folklore”u dinlemeseydim belki şimdi hayatımın seyrinin çok farklı ilerleyeceğini, başıma ne geldiyse Taylor yüzünden geldiğini, onun şarkılarının kaderimi tayin ettiğini, arar diye plan yapmadığımı ve artık savunacak bir anavatanım olmadığını konuşmak istiyorum. Ayrıca onun şarkılarının benim hikayem olduğunu söylemiş miydim?
Bu da benim lise “era’m.”
Ama kendimi tutuyorum çünkü ister inanın ister inanmayın bu bir ekonomi yazısı.
IV.
SİYASETTE DEPREM DEVRİ
23 Temmuz 2023 tarihinde Taylor Swift’in Seattle’daki Lumen Field stadyumundaki konseri Richter ölçeğine göre 2.3 şiddetinde sismik aktiviteye neden oldu. Taylor Swift hayranları iki gece boyunca üst üste “Shake It Off” şarkısıyla tepinerek yeri salladı, bu sarsıntı küçük bir depreme eşitti.
Stadyumdaki bu ayrıcalıklı insanlar “Eras” turnesine bile alabilen şanslılardı, çünkü bilet satış tekelini elinde bulunduran Ticketmaster daha satışa çıktığı an bu işi yüzüne gözüne bulaştırdı. Site çöktü, biletler anormal pahalı satışa sunuldu, pek çok gerçek “Swiftie” dışarıda kaldı ve karaborsaya mahkûm edildi. Swift de bu olanlara çok sinirlendi, hatta Ticketmaster tekelinin kırılması için Kongre’de oturum düzenlendi, açık açık “tekel” dendi. Bu tekel kırılırsa “Swiftie”lerin yer sarsıntısının artçı şoku yaşanacak Amerikan ekonomisinde.
Bu hayranları hafife almamak lazım, yeri sarstıkları gibi tarihin akışını da değiştirebilme gücüne sahipler.
Hiçbir dinleyicisini uzaklaştırmamak için siyaset konuşmayan Swift kadınlara sürekli hakaret edildiği, özgürlüklerinin kısıtlanmaya başladığı Trump’lı yıllarda ilk kez ağzını açtı. Çok bir şey demesine gerek yoktu, sadece dinleyicilerine oy vermeleri gerektiğini söyledi ve kitlesini Trump’a karşı birleştirdi. Sadece bir Instagram paylaşımıyla bir günde 38 bin yeni seçmen oy vermek için Pennsylvania’da kayıt yaptırdı. Başkanlık için şart olan bu eyaleti Biden rakibi Trump’tan 80 bin 555 fazla oyla kazandı.
2015 yılında Apple kendi müzik uygulamasını piyasaya sunduğunda sanatçılara verilecek telifle ilgili bizzat Tim Cook’a meydan okuyan da Taylor Swift’ti. Apple Music abonelerine sunduğu üç aylık ücretsiz deneme sürecinde sanatçılara telif ödemeyecekti, ancak Swift kataloğunu çekmekle tehdit edince koca şirket ertesi gün geri adım attı. Taylor Swift sayesinde bedava aylarda da sanatçılar dinleme üzerinden telif alıyorlar artık.
Apple’a bile geri adım attırmak kolay değil ne de olsa. Ve herkes bir şekilden bu güçten payına düşeni almak istiyor.
V.
EKONOMİYİ KURTARMA DEVRİ
Geçen yaz Kanada Başbakanı Justin Trudeau tur tarihlerini açıklayan Taylor Swift’e bir tweet attı. Hatta Taylor Swift’in şarkı sözüyle, “It’s me, hi,” diyerek. “Kanada’da seni ağırlamak isteyecek yerler biliyorum,” dedi. Hatta koca Başbakan, yine şirinlikte kendini tutamadı, Swift’in bir başka şarkısına gönderme yaparak “zalim bir yaz olmasın,”dedi. Başbakanlar bile Taylor Swift’in kancalarına yakalanıyorlar. Taylor Swift de bu mesajı karşılıksız bırakmadı, “Eras” turnesinin genişletilmiş ikinci ayağında Toronto’da 2024 yılında altı konser vereceğini açıkladı.
Trudeau belki gerçekten bir “Swiftie” ama bu daveti hayranlığından yapmıyor. Taylor Swift konserlerinin yapıldığı yere olağanüstü bir ekonomik katkısı var. Hatta konserlerinin yapılmadığı yerlere bile var. Hollywood’un sinema salonlarına insan çekmekte zorlandığı bir çağda “Eras” konser filmi—çok başarılı bulunmasa da—açılış hafta sonunda 100 milyon dolar hasılat yaptı.
Ama 100 milyon dolar “Eras” turnesinin yarattığı ekonominin yanında ufak kalıyor. Sadece Kuzey Amerika’da bilet satışından 2.2 milyar dolar kazanılacağı hesap ediliyor, Time’a göre. Tahminler tutarsa tarihin en büyük turnesine imza atmış olacak Swift. Ancak konser satışlarının ötesinde tüketicilerin bu turne vesilesiyle beş milyar dolar harcama yapacakları tahmin ediliyor. Dergiye konuşan bir uzmanın deyişiyle “50 ülkenin bütçesinden daha fazla.”
Arizona’nın Glendale şehrindeki turnenin açılış konserinin kentin ekonomisine katkısı Şubat ayındaki Amerikan futbol liginin finali Super Bowl’dan daha fazla oldu, hatta Swift beş aydır her hafta sonu iki-üç Super Bowl büyüklüğünde konserler veriyor.
Yine Time’ın aktardığına göre normalde canlı performanslar için harcanan her 100 dolar yerel ekonomiye otel, yiyecek, ulaşım gibi harcamalarda 300 dolar katkı sağlıyor. “Eras” turnesinde ise Taylor Swift hayranları kostümler, kıyafetler, yiyecekler ve seyahat için 1300-1500 dolar arası harcama yapıyor. Her hafta sonu bir şehre yüzlerce milyon dolar bırakıyorlar. Tek bir konser biletine 20 bin dolar veren var. “Chicago’daki üç konserden sonra Illinois valisi müzisyenin eyaletin ekonomisi canlandırdığını söyledi,” diye yazıyor haberde. “Fed’in raporunda bile milli turizm sektörünü Swift’in ateşlediğine değiniliyor.”
Bloomberg’in aktardığına göre Amerikan merkez bankası Fed’in o raporuna göre Swift’in konseri Philadelphia’daki otel gelirlerini yükseltti, “Eras” ve Beyoncé’nin “Renaissance” turnesi, yazın yaşanan “Barbenheimer” çılgınlığı ABD’nin üçüncü çeyrek gayri safi yurtiçi hasılasına 8.5 MİLYAR DOLAR katkıda bulundu.
Birmingham Üniversitesi’nden iktisatçı Maria Psyllou’ya göre sadece Los Angeles’taki altı Taylor Swift konserinin GSYH için olan katısı 320 milyon dolar. New York Fed başkanı John Williams’ın tabiriyle o “büyük bir fenomen.” Turne Kasım 2024’te Toronto’da bitiyor ama belli mi olur, her an yeni tarihler ekleyebilir.
Demek istediğimi anlıyorsunuz, değil mi?
Fed, Merkez Bankası, gayri safi yurtiçi hasıla, ekonomiye katkı, “funflation,” İnönü Stadyumu, “Bir Ahmet San Organizasyonu,” altı gece üst üste, 1993 yazı adeta 2023 yılı, İstanbul’daki efsane stadyum konserleri, VIP’de Gaye Erkan ve Mehmet Şimşek, hem Taylor Swift’in babası da Merrill Lynch kökenli, al sana yabancı yatırımcı, sihirli reçete, kurtuluş formülü, Justin Trudeau’nun tweet’i, 100. yılda Türklerin “Era”sı. Ararsın diye planları iptal ettim.
- Aslında bir kasaba pansiyonu42 dakika önce
- Huysuz divalar7 dakika önce
- Çok yeni ve şimdiden çok iyi olma yolunda2 gün önce
- Paranın kaynağı1 hafta önce
- Bombanın patladığı yerde tam 30 sene sonra1 hafta önce
- Paul Pogba olayı bize çok tanıdık1 hafta önce
- Bluesky o eski sosyal medya günlerini geri getirecek mi? (Hayır.)2 hafta önce
- Hamiş'in vasiyeti adeta2 hafta önce
- Konserler, ünlüler, paralar2 hafta önce
- Trump oligarklar rejimi kuruyor3 hafta önce