Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Meğer New York’un finans mahallesinde, sigorta şirketi AIG’nin eski merkezi bu aralar şehrin en gözde binasıymış. 175 Water Street’te yer alan 31 katlı binada bu sene Met Gala sonrası manken Emily Ratajkowski’nin ev sahipliğindeki partiye Kendall Jenner, Lana Del Rey ve Bad Bunny katıldı. Aynı mekanda GQ dergisinin ödül yemeklerinin konukları Lewis Hamilton, Tim Cook, Donald Glover gibi isimler vardı. Eylül ayında Jenner saçlarını sarıya boyadığını da bu binada çekilmiş bir fotoğrafla duyurdu.

WSA olarak bilinen binanın spa’sı, lokantaları, cep sineması gibi hizmetleri var. Kulaktan kulağa bu binanın şanını duyan “yaratıcı sınıf” da erkenden, kiralar artmadan, buradaki daireleri piyasa değerinin çok ama çok altına kapatmaya başlamış.

Bütün bu ayrıntıları New York Times’ın binayla ilgili haberinden okudum. Normal şartlarda, mesela bizim basında olsa, bu gibi haberler yukarıda özetlediğim iki paragrafta biter. Otel, lokanta, sanat galerisi ya da rezidans üzerine haberler böyle buram buram tanıtım kokar hep. Paraların saçıldığı yıllarda PR ajansları Türkiye’den gazetecileri ta New York’a böyle binaların tanıtımları için götürüyor, ardından da özellikle etik çıtasının çok yüksek olmadığı gazete eklerinde bu gezilere övgüler düzülüyordu.

HALKLA İLİŞKİLER DEĞİL GAZETECİLİK

New York Times bu rezidansla ilgili haberini burada bırakmamış ama. “Paranın kaynağı nedir?” diye soruyor. Nasıl oluyor da metrekare değeri olarak bazen mahalle ortalamasının beş katı altında kiraya verilebiliyor bu daireler? WSA binasının yatırımcıları vaat ettikleri 150 milyon dolarlık tadilatın üzerine bir de 165 milyon dolarlık ‘mortgage’ ödemesini karşılayacak kadar çok kazanmalılar. Gazetenin vurguladığı gibi ayrıca emlakçı komisyonları gibi sonradan eklenecek masraflar da var. Matematiğin bir şekilde tutmadığı emlak piyasasını bilenlerin ortak görüşü.

PR bülteniyle gazetecilik arasındaki fark paranın kaynağını sorgulayınca ortaya çıkıyor işte. Nitekim New York Times’ın sorgulamasına kadar bu binayı işletenlerin çeşitli dergilerde ağırlanmışlar, boy boy fotoğrafları çıkmış. Ama binanın finansmanı hakkındaki sorulara muğlak yanıtlar vermişler. Sahibi? “Birkaç zengin aile.” Gazete yanıtla tatmin olmuyor, emlak kayıtlarından vergi beyanlarına incelemeye başlıyor ve mümkün olduğu kadar binanın sır perdesini aralamaya çalışıyor.

Her saniye yeni bir inşaatın başladığı, bu inşaat maliyetlerinin de astronomik rakamlara ulaştığı New York’ta gayrimenkul önemli bir haber kuşkusuz. Bu yatırımların arkasındaki isimler değişildiğinde bazen ortaya çok ilginç ilişkiler ağı çıkabiliyor. Bugün Amerikan Başkanı olan Donald Trump ilk otelini avukatının şantaj-tehdit de içeren türlü oyunlarıyla belediyeden vergi indirimi alarak açabilmişti mesela.

Vergi indirimi inşaatla elde edilen ayrıcalıkların belki en hafifi. Birçok başka örnekteyse bina inşa etmek ya da işletmek parayı gizlemek, bir yerden bir yere sorunsuz aktarmak ve bir güzel yıkayıp temizlemek için elverişli bir yatırım.

“Parayı takip et!” gazeteciliğin klişe sloganlarından biri zaten. Türk basını pek parayı takip etme meraklısı değil. Son yıllardaki isteksizlik meslek reflekslerimizin gevşemiş olmasından değil sadece. Çoğumuz parayı takip ettiğimizde bizi götüreceği yeri öğrenmek istemiyoruz, ucunun nereye varacağını görmektense bilmemenin huzurunu yaşıyoruz. Sonuçta hiç kimsenin başı ağrımıyor; alan memnun, satan memnun.

Türkiye çoğu zaman servetin kendi kendine kazanıldığı bir ülke değil. Cem Boyner’e nasıl zengin olunur diye sorulduğunda “Zengin bir babanız varsa,” demişti. 90’lardaki bu yanıttan bu yana da yeni sermaye sınıfı yaratılmasına rağmen şecere hala önemli bir gösterge. Ama bir kuşak öncesi muğlak pek çok kişi “büyük işadamı” diye medyada ağırlanıyor. Reza’lar falan böyle çıkıyor işte, sonra da şaşırıyoruz.

OTELLER, SANAT ETKİNLİKLERİ VE MEDYA

Son yıllarda özellikle lüks lokanta ve otel yatırımlarını gördüğümde ağzım açık kalıyor. Bazılarını gazetelerde okuyup sonra meraktan bizzat görüyorum. Mobilyalara, aydınlatmaya, inşaat kalitesine harcanan paraya şaşırıyorum. Ama hiç kime paranın nereden geldiğini, bu yatırımın nasıl karşılandığının matematiğini sorgulamıyor. En azından açık kaynaklardan bunları bulmak mümkün değil. Son zamanlarda özellikle bu tip mekanlara, mesela baklavacılara gidiyorum, çünkü merak ediyorum.

Contemporary Istanbul gibi uyduruk etkinliklerde öne çıkan zenginlerin sanat sevgisi de paranın nereden geldiğinin sorgulanmadığı bir başka alan. Maurizio Cattelan’ın geçtiğimiz günlerde altı buçuk milyon dolara satılan muz eserinde olduğu gibi sanat eserlerinin fiyatlandırılmasında uçuş serbest. Türk sanatçıların sık sık rekor fiyatlara eserlerini sattığına dair haberler okuyoruz. Bunların çoğunun değeri şişirme, ama bu paralar da nereden geliyor kimse merak etmiyor.

Yemek ve sanatta fiyatları belirlemek keyfi olduğu için paranın illaki bir karşılığı vardır, en azından kağıt üzerinde. Adam bir liralık malı 100 liraya satıyorsa ve alıcısı da varsa kim karışır. Paranın izini merak ettiğim bir başka alan olan medya ise öyle değil. Ve Türkiye’de tıpkı senenin sadece bir bölümü dolu ve o sürede yatırımı çıkartması mümkün olmayan lüks oteller gibi bir de medya kuruluşu enflasyonu var. Bir kısmı devlet destekli, tamam, ama muhalefet cephesinin medya yayın organı sayısı iktidar medyasını çoktan geçti.

Bugünlerde bir TV ve gazete daha kuruluyor; Sözcü’nün Çin malı gibi. ABD’de toplam üç haber kanalı var, üçünün gecelik toplam izleyici sayısı beş milyon kişiden az. Bizim gibi çok daha küçük bir ülkede kaç tane haber kanalı var sayamıyorum. Ama bildiğim medya yatırımın hala karlı bir iş olmadığı.

Sadece Türkiye’de değil, dünyada da öyle. Jeff Bezos gibi ultra-zengin patronlara rağmen medya işi para kazandırmıyor. Ama Türkiye’de birkaç sene öncesine kadar adını duymadığımız isimler şimdi medya patronu. Daha da önemlisi büyüyorlar, yatırım yapıyorlar.

Bir gün lüks bir otelin içindeki daha da lüks bir lokantanın masasında, belki sanatsal bir davetin sonunda paraların nasıl kazanıldığı ve harcandığı da ortaya çıkar. Türkiye gibi ülkelerin bir özelliği de hiçbir şeyin çok uzun süre gizli kalmamasıdır.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar