Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

24. James Bond filmi “Spectre”n gösterime girdiği hafta, 53 yıldan bu yana devam eden serinin en iyilerini seçtik

Skyfall 2012 Yönetmen: Sam Mendes Bond’un 50’nci yıldönümüne yakışan ağır, karanlık ve derin bir film. Bond’un insani yönlerini ön plana çıkarırken, sürprizli hikâyesiyle de köklere dönüş niteliği taşıyor. Iskartaya çıkarılmak üzere olan Bond, psikolojik ve fizyolojik sorunlarla boğuşuyor. “Skyfall” geçmiş günahların bedelini ödeyen M. için de bir trajedi niteliğini taşıyor. “İlk Bond”ların havasını arayan filmde Bond çocukluk yıllarına dönerken, kötü adam Silva “Dr. No”daki gibi bir adaya çekilmiş durumda.

Dr. No 1962 Yönetmen: Terence Young İşte ilk James Bond filmi. Düşük bütçesine rağmen sadece James Bond serisinin değil, 1960’lı yılların gizli ajan filmlerinin de modeli oldu. Ian Fleming’in 1958 tarihli aynı romanından adapte edilen filmde Bond (Sean Connery), kayıp bir ajanı bulmak için Jamaica’ya gidiyor ve serüven Doktor No’nun yeraltı tesislerine kadar uzanıyor. Maurice Binder’in müziği ve o meşhur jenerikle ilk kez karşılaştığımız film. Ursula Andress’in beyaz bikinisiyle deniz kenarında yürüdüğü efsane sahneyi de unutmayalım.

Kraliçe’nin Hizmetinde 1969 (On Her Majesty Secret Service) Yönetmen: Peter R. Hunt Sean Connery’nin yokluğunda George Lazenby’nin bir kereye mahsus Bond’u canlandırdığı film, önceki filmlere göre daha karanlık ve hüzünlüdür. Bond’un doğru kadını bulduğunda nasıl duygusallaşabildiğine ilk kez şahit oluruz. Diana Rigg de kuşkusuz en güzel Bond kızlarından biridir. John Barry’nin dönemin “psychedelic rock” temalarından esinlenen müziği filme cuk oturur. Louise Armstrong’un “We Have All the Time in the World” adlı sade ve güçlü şarkısı ise filmin ruhunu özetler

Goldfinger 1964 Yönetmen: Guy Hamilton İlk ikisi karakteri oluşturmuşsa, seriye asıl ruhunu veren ve onu bir popüler kültür efsanesi haline getiren bu üçüncü filmdir. Yüksek teknoloji silahlar, ajan akseuvarları, spor otomobiller, eksantrik kötü adamlar ve özenle hazırlanmış şık jenerik bu filmle birlikte serinin vazgeçilmezleri haline gelir. Pussy Galore’yi oynayan Honor Blackman de unutulmaz Bond kızlarından biridir. Bütçesi ilk iki filme oranla çok daha büyüktür ve gişede önceki filmleri geride bırakmayı başarmıştır.

Beni Seven Casus 1977 (The Spy Who Loved Me) Yönetmen: Lewis Gilbert Bir James Bond filmini “James Bond filmi” haline getiren her şeyin fazlasıyla ve gösterişli bir biçimde kullanıldığı ilk film... “Dr. No” temellerin atıldığı, “Goldfinger” binanın şekillendiği filmse “Beni Seven Casus” süslemeleri tamamlayan o “son dokunuş”tur. Seri artık kendi gücünün ve efsanesinin farkındadır. Başta aksiyon olmak üzere her şeyin keyfi çıkarılır, seyirciye katıksız bir eğlence sunulur. Roger Moore’un kendiyle dalga geçen soğukkanlı hallerinin seriye katkısı azımsanamaz.

Rusya’dan Sevgilerle 1963 (From Russia With Love) Yönetmen: Terence Young Serinin ikinci filminde James Bond, Sovyet Konsolosluğu’nda çalışan Tatiana ile buluşmak için İstanbul’a gelir. SPECTRE adlı örgüt James Bond’dan intikam almaya hazırlanmaktadır. Oryantalist bir yaklaşımla filme alınan İstanbul dekoru önünde şık bir kaçma - kovalamaca filmi seyrederiz. Hitchcock tarzı gerilim, John Le Carre romanlarının huzursuzluğuyla buluşur. Serinin geleneğini oluşturan “Goldfinger”dan önce çekilmiş film, öyküsü ve şık anlatımıyla öne çıkar

Casino Royale 2006 Yönetmen: Martin Campbell “James Bond filmi klişeleri”ni terk etmeyi ve her şeyi yeni baştan almayı göze alan ilk James Bond filmi. Aksiyon seyircilerine beklemediği bir derinlik vaat eden öykü, Bond’un “öldürme lisansı”na sahip olmadığı bir dönemde geçiyor. Daniel Craig’in ilk kez canlandırdığı ajanımız tecrübesiz ve duygusal olsa da inandırıcı bir karakter. Trajik tonlar taşıyan öykü, seriye gerçekçi bir hava getiriyor. Tam zamanında yapılmış bu kritik müdahaleyle serinin yeniden hayat bulduğunu belirtelim

Goldeneye 1995 Yönetmen: Martin Campbell Pierce Brosnan’ın bayrağı devraldığı ilk film. Roger Moore ve Sean Connery gibi iki farklı ekolden de izler taşıyan İrlandalı aktör Brosnan, herkesin hemen benimsediği bir 007 olmakta hiç zorlanmamıştı. Öykü, hem belirli bir derinlik içeriyor hem de Soğuk Savaş’ın bittiği, siber casusluk çağının başladığı bir dönemin ruhunu yakalıyordu. Aksiyon sahneleri de şahaneydi. Tina Turner’ın seslendirdiği şarkıyı da unutmayalım

Ay Harekâtı 1979 (Moonraker) Yönetmen: Lewis Gilbert “Star Wars”ın popüler olduğu yıllarda Bond, Ay istasyonu üzerinden Dünya’yı yok etmeye çalışan kötü adamları engellemeye çalışıyor. Özel efektleri ve görkemli prodüksiyon tasarımıyla öne çıkan filme, serinin en iyileri listelerinde rastlamak zor. Matraklığı ve hafifliğiyle öne çıkan Roger Moore döneminin en eğlenceli ve gösterişli filmlerinden biri. Üstelik Bond’un uzaya çıktığı film olarak serinin tarihinde özel bir yeri de var. Yine de kişisel bir tercih olduğu kesin

Öldürme Yetkisi 1989 (Licence to Kill) Yönetmen: John Glen Timothy Dalton, Connery ve Moore’un ardından çok mütevazı bir Bond olarak çıkmıştı karşımıza. Bir İngiliz centilmeninden ziyade aksiyon kahramanını andırıyor; kadınlardan çok macerayı seviyordu. Belki de Dalton’un imajı nedeniyle senaryo daha gerçekçi yazılmıştı. Hatta filmin kötü adamı olan uyuşturucu patronunun amacı dünyayı ele geçirmek değil, sadece daha çok zengin olmaktı. Bond kızları daha zeki ve kişilikliydiler. Olumlu eleştiriler almasına karşılık yapımcıları radikal değişiklikler için harekete geçiren film oldu

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar