Naif ve politik bir masal
Wes Anderson’un stopmotion formatında çektiği animasyon filmi “Köpek Adası” (Isle of Dogs), bütün köpeklerin insanlardan uzaklaştırılarak bir adada tecrit edildiği hayali Japon şehri Megasaki’de geçiyor
JENERİK yazıları, müzikleri ve her şeyiyle bir Japon filmi gibi açılıyor “Köpek Adası”. Öyle ki, karakterler Japonca konuştuğunda altyazı bile kullanılmıyor. Çeviri farklı yöntemlerle, sözgelimi film içindeki simültane tercümanlar aracılığıyla gerçekleşiyor. Bazı sahnelerdeyse hiç çeviri yok, özellikle köpekleri çok seven genç Atari’nin adadaki konuşmalarında... Köpekler de Japonca bilmiyor ama Atari’nin ne demek istediğini hissediyorlar. Sonuçta, sevginin tercümeye ihtiyacı yok... Köpeklerin İngilizce konuşmalarına jenerikte bir açıklama getirilmesi de anlamlı. Wes Anderson “Köpek Adası”nın hayvanların konuştuğu animasyonlardan farkını esprili bir şekilde vurguluyor. Sadece içerik değil, grafik stil de çok farklı...
70’LERİ HATIRLATIYOR
Gerçekten de Anderson’un ekibiyle birlikte özgün bir stop-motion tarzı yakaladığı kesin. Görsel olarak ilk bakışta 1970’lerin televizyonda yayınlanan stop-motion çocuk filmlerini hatırlatıyor. Ama asıl önemli olan galiba şu: Filmdeki köpekler, geleneksel animasyonlarda olduğu gibi insanları andıran şekilde gülmüyor, ağlamıyor, tepki vermiyorlar. Bir köpek gibi davranıyor, gerçek hayattaki gibi gözleriyle oynuyorlar. Buna karşılık, filmdeki insanlar, çocuk animasyonlarından fırlamış gibiler... Bu kontrast, filme sadece farklı bir görsel hava değil, sahicilik katıyor, köpekleri filmin en gerçek, duyarlı varlıkları haline getiriyor. Hikâye, sadece köpeksevmezlik değil, insansevmezlik ve doğasevmezlik üzerine aynı zamanda...
TEMALAR TANIDIK...
Megasaki’deki bütün köpekleri çöplerle dolu bir adaya gönderen Vali Kobayashi, geçmişe takıntılı, tutucu biri. Köpeklere kin tutmasının nedeni eski bir aile hikâyesi... Anderson’un onun üzerinden merhametsiz ve otoriter iktidar fikrini eleştirdiği çok açık. “Köpek Adası”, Anderson’un çektiği en politik film... Ama öte yandan, tanıdık Anderson temaları da var... Sözgelimi, “sürüden ayrılarak” tek başına da olsa inandığını yapmak isteyen Atari, tipik bir Anderson karakteri... Değişim öğrencisi Tracy Walker da öyle... İkisi birlikte, köpekleri sonuna kadar savunuyor. Tam da burada muhalefet partisi liderinin aksine, gençlerin pes etmemesi ve Kobayashi’den korkmamaları önemli...
‘YAKIN DOST’ VURGUSU
Filmin bana en çok dokunan yanı, çocuk-köpek arkadaşlığı oldu. Karşımıza insan sevmeyen, sürekli “ısırırım” diyen sert bir sokak köpeği olarak çıkan Chief ile Atari arasındaki yakınlaşmayı Anderson çok güzel anlatıyor, köpeklerin insanların yakın dostu olduğunu vurguluyor. Anderson’un “Köpek Adası”nda stop-motion estetiğine kendine özgü bir dokunuş getirdiği kesin. Yine ağırlıklı olarak simetrik çerçeveler ve her yanını kullandığı geniş ölçekli genel planları tercih ediyor. İnsan figürlerine hacim olarak çerçevede daha küçük olarak yer verirken, sözgelimi bazen ufak yazılarla kadrajın her yanını kullanıyor... “Köpek Adası” Japon kültürüne yapılan bir saygı duruşu ve aynı zamanda Anderson’un elinden çıkan bir distopya... Ama her şeyden önce naif ve duygusal bir film.
Filmin notu: 7
- Hikâye farklı, formül aynı39 dakika önce
- Peri masalına dahil olan modern sapık2 gün önce
- Gençlik bağımlılığa dönüştüğünde…6 gün önce
- Amerikan rüyasının peşinde1 hafta önce
- 'Yandaki Oda': Sade, duru ve hüzünlü2 hafta önce
- Yeni bir 'beden değiştirme' hikâyesi2 hafta önce
- 'Venom: Son Dans': Simbiyotik dostluk hikâyesi2 hafta önce
- Pop müzik yıldızının kâbusları3 hafta önce
- Trump'ın yükselişinin öyküsü3 hafta önce
- Silaha, şiddete ve öldürmeye inananlar4 hafta önce