'Paralı asker'in dramı
‘Komplo’ (The Contractor), testosteron ve şiddet saçan orta bütçeli standart Amerikan aksiyon filmlerinden değil. Benzerlerinden ayrılıp farklı olmak istediği belli.
Açılış sahnesinden kendini hissettiren melankolik bir yanı var filmin. Tüm filme hâkim olan bu melankoli duygusu, ana karakter James Harper’ın (Chris Pine) kişiliğinden geliyor aslında. Harper düşünceli, sakin ama kaygılı bir özel kuvvetler askeri olarak çıkıyor karşımıza. Açılıştaki kilise sahnesinde onu eşi (Gillian Jacobs) ve oğluyla yan yana gördüğümüzde, cemaatine bağlı, vatansever biri olduğunu anlıyoruz.
Askerliğe öylesine bağlı ki, sakat dizini iyileştirmek için kullandığı ilaçlar nedeniyle tazminatsız ve emeklilik haklarından mahrum edilerek ABD ordusundan atıldığında dahi askeri disiplinden kopmuyor. Kendisini ordudan atan komutanına saygılı davranıyor, bayrağına selam durmayı ihmal etmiyor. Sırf görevden uzak kalmamak için o ilaçları kullandığı gerçeğiyle kimse ilgilenmiyor bile. Sonuçta, Irak ve Afganistan’da savaştıktan sonra asla tam tedavi olmayacak sakat diziyle paçavra gibi atılıyor sokağa…
J.P. Davis’in yazdığı senaryo, hikâye ilerledikçe James Harper gibi ordudan atılan başka askerler de çıkarıyor karşımıza. Hepsinin önceliği ailelerini geçindirmek, çocuklarına iyi bakabilmek hiç kuşkusuz. Ama bir süre sonra içlerinden bazılarının kendilerini yasa dışı dünyanın, derinde devletin bir parçası olarak bulduğunu anlıyoruz. James’ın ABD ordusundan silah arkadaşı Mike (Ben Foster) da bunlardan biri… James, hâlâ ülkesine hizmet etmek, kendine göre daha doğru işler yapmak istediği için özel şirketlerden gelen teklifleri kabul etmek yerine Mike’ın yanında çalıştığı Rusty (Kiefer Sutherland) ile irtibata geçiyor. Çünkü Rusty ona Savunma Bakanlığı adına özel ve gizli operasyonlar yaptığını söylüyor. Ayrıca hemen hesabına yatacak çok iyi bir para teklif ediyor.
James, Rusty’den aldığı ilk iş için Berlin’e gidip El Kaide bağlantılı Salim (Fares Fares) adlı Suriyeli bilim insanını takip etmeye başladığında kafasının biraz karıştığını hissediyoruz. Özellikle, Salim’i takip ederken, onu ailesiyle birlikte gördüğünde… Ama yine de sonuna kadar emirlere sadık kalıyor. Operasyon sırasında her şeyin kötüye gitmesine rağmen askeri disiplinden bir an bile vazgeçmiyor. Ne var ki, bir süre sonra tahmin ettiğinden çok daha farklı bir işin içinde olduğunu anlıyor.
‘Komplo’, ilk yarısına kadar ailesini geçimini temin etmek isteyen yorgun ve endişeli bir askerin hikâyesi olarak gelişiyor. İyi baba, iyi eş, iyi vatandaş ve iyi asker olmanın yollarını arayan biri James. İkinci yarıda ise aşırıya kaçan görev bilincinin, emir kulu olmanın kötü sonuçlarıyla yüzleşiyor…
İlerleyen bölümlerde başını belaya sokan görev bilincinin babasından devraldığı bir gelenek olduğunu anlıyoruz. Film boyunca kısa planlarla araya serpiştirilen sahnede babasının küçük yaşta James’in koluna onun isteği dışında Amerikan bayrağı dövmesi yaptırdığına tanık oluyoruz. Yeri gelmişken, babayla olan geçmiş hikâyenin ancak finalde netleştiğini ve hem film hem karakter için anahtar nitelik taşıdığını belirtelim.
‘Komplo’nun zayıf ve eksik yanı, ana karakterin değişimini iyi anlatamaması. Aslına bakarsanız, karakterin bir değişim yaşadığı dahi söylenemez. Belirli bir noktadan sonra sadece ahlaken doğru olanı yapmak ve hayatta kalmak istiyor James. Kendisiyle ve tüm hayatını adadığı sağ kanat politik değerlerle hiç yüzleşmiyor. Dolayısıyla, ‘Komplo’nun belirli bir ABD eleştirisi taşısa da sağlam politik alt metinleri olduğu söylenemez.
‘Komplo’ ABD’nin karanlık yurt dışı operasyonlarında resmi ya da gayri resmi olarak kullandığı emir kulu eski askerler ve onların trajedileri üzerine bir film… James o askerlerden sadece biri. Almanya’da güvenli evde karşısına çıkan karakter ya da ölümüne dövüştüğü rakibiyle arasında hemen bir bağ oluşuyor. Çünkü hepsi birbirine benziyor. Dolayısıyla, film bir değişim veya yüzleşmeden ziyade James ve onun gibi ordudan atılan askerlerin hayatını anlatmayı ve onları birbirlerine yaklaştıran ruh halini yakalamayı hedefliyor.
Film belki hedefine ulaşıyor ama etkili bir sonuca ulaştığı söylenemez. Her şeyin tahmin edilebilir ve öngörülebilir olması filmin eksileri arasında.
Öte yandan, ilk İngilizce filmini çeken İsveçli yönetmen Tarık Saleh’in kötü bir iş çıkardığını söyleyemem. Gerçi Alex Belcher’in fon müziğini biraz fazla kullanıyor ama film, özellikle ilk yarısındaki sakin ve hüzünlü temposuyla gayet güzel akıyor. Böylelikle, Saleh ilk 40 dakika boyunca gerilim ve aksiyona hiç girmeden karakterinin psikolojisi üzerinde yoğunlaşabiliyor. James’i tanıdıkça, operasyon sırasında düştüğü ikilemleri daha iyi anlıyoruz. İkinci yarıda ise aksiyon ve gerilim sahnelerinin sayısı artıyor, öykü sürükleyici olmayı başarıyor.
Final, birçok Hollywood filminin aksine kararı seyirciye bırakan açık uçlu bir özellik taşıyor. Ama her şey bitip film üzerine düşünmeye başladığımda, ‘Komplo’nun geride çok kalıcı izler bırakamadığını fark ettim. Yine de başında söylediğim gibi hikâyesi, yönetmenliği ve yapısıyla ‘sürü’den ayrılmayı göze alan bir film. Belki çok özgün değil ama en azından ‘paralı askerler’e farklı ve trajik bir yerden bakmaya çalıştığı kesin.
Chris Pine’ın James Harper karakterine getirdiği yorumu sevdim. Testosteron saçan, aksiyon kahramanı olmanın tadını çıkaran bir karakter değil James. Pine, çocukluktan beri geçmeyen acıları olan, hep yalnız ve hüzünlü ama bir o kadar da pes etmeyen güçlü bir karakter çıkarıyor karşımıza. Ben Foster ve aldığı kısa sürede elinden gelenin en iyisini yapan Kiefer Sutherland de iyi…
‘Komplo’yu çok sevip beğendiğimi söyleyemem ama baştan sona hiç sıkılmadan, ilgiyle izlediğimi de inkâr edemem. 2017 yapımı, Sundance Film Festivali’nde ödül kazanan ‘The Nile Hilton Incident’ ile dikkat çeken Tarık Saleh, ‘art house’ sinemasından hayli uzaklaşıp ana akıma yaklaştığı filmde anlatım kalitesi olarak belirli bir seviyeyi tutturmayı başarıyor ama hikâyenin düz olmasından ötürü çok ileri gidemiyor.
6.5/10
- Hikâye farklı, formül aynı39 dakika önce
- Peri masalına dahil olan modern sapık2 gün önce
- Gençlik bağımlılığa dönüştüğünde…6 gün önce
- Amerikan rüyasının peşinde1 hafta önce
- 'Yandaki Oda': Sade, duru ve hüzünlü2 hafta önce
- Yeni bir 'beden değiştirme' hikâyesi2 hafta önce
- 'Venom: Son Dans': Simbiyotik dostluk hikâyesi2 hafta önce
- Pop müzik yıldızının kâbusları3 hafta önce
- Trump'ın yükselişinin öyküsü3 hafta önce
- Silaha, şiddete ve öldürmeye inananlar4 hafta önce