Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Nicolas Cage, hâlâ başrollerde karşımıza çıkan, 60’ına yaklaşırken star kalmasını bilen bir oyuncu. Filmografisine nicelik açısından baktığımızda, çok verimli olduğu inkâr edilemez. Ama iş, son yıllarda oynadığı filmlerin niteliğine geldiğinde, iyi şeyler yazmak kolay değil. Sorun, yaş alması ve gözden düşmesinden ziyade daha çok film tercihleriyle ilgili. Gerçi Hollywood’un artık kendisini anlamaması nedeniyle bağımsızlarla çalışmayı tercih ettiğini söylüyor; arada ‘Mandy’ (2018) ve ‘Color Out of Space’ (2019) gibi özel filmlerde oynuyor ama eleştirmenler ve ana akım sinemanın radarına eskisi kadar sık giremediği kesin.

İşte tam da bu dönemde çekilen ve Nicolas Cage’in beyazperdeden bize yansıyan star kimliğinden yola çıkan komedi aksiyon türündeki ‘Yetenekli Bay Cage’ (The Unbearable Weight of Massive Talent), aktörün filmografisi açısından kritik önem taşıyor.

Bir oyuncunun bir filmde kendi adını taşıyan, gerçek hayatından izler taşıyan ‘yarı gerçek yarı hayal bir karakter’ oynamasına şüphesiz ilk kez tanık olmuyoruz. Eski Yeşilçam dahil sinemacıların sevdiği, çok denenmiş bir numaradır. Yine de tüm benzerleri arasında ‘Yetenekli Bay Cage’in ayrı bir yeri olacağını düşünüyorum.

Filmi katmanlarına ayırmadan önce biraz hikâyesinden söz etmemiz gerekiyor. Nicolas Cage, beyazperdeden tanıyıp bildiğimiz oyuncu olarak geliyor karşımıza. Adı Nick Cage olarak geçiyor. Senaryoda kariyerindeki düşüş ve oynadığı filmler dışında, ayrı yaşadığı eşi Olivia (Sharon Horgan), kızı Addy (Lilly Sheen) ve menajeri Richard Fink (Neil Patrick Harris) dahil nerdeyse her şey kurmaca. Merak edenler için, geçmiş yıllarda vergi borçları nedeniyle çektiği bazı maddi sıkıntıların, filmde anlatıldığı kadar ağır olmadığını da belirtelim. Bunun altını çiziyorum çünkü filmin öyküsü, Nick Cage’in zengin hayranı Javi Gutierrez’in (Pedro Pascal) doğum günü kutlamasına katılması için 1 milyon dolarlık teklifi kabul etmesi üzerinden şekilleniyor. Rol almayı çok istediği filmin yönetmenini (David Gordon Green) ikna edemeyen; benmerkezciliği nedeniyle kızı ve eski eşiyle ciddi problemleri olan aktör, öncelikle yüzbinlerce doları aşan otel borcunu ödemek için gidiyor hayranı Javi’nin yaşadığı adaya. Tahminlerinin aksine Javi ile iyi vakit geçirmeye başlayınca keyfi yerine geliyor ama CIA ajanları Vivan (Tiffany Haddish) ve Martin’in (Ike Barinholtz) devreye girmesiyle içinden çıkılması çok zor tehlikeli bir görevin orta yerinde buluyor kendini. Bu arada, CGI ürünü bir karakter olarak karşımıza gelen ‘genç Nicky Cage’ ile kariyeri ve kararları üzerine hayali ama çok ateşli tartışmalar yaşıyor.

Filmin ilk katmanında, karakterin öne çıktığı bir aksiyon komedisi var karşımızda. Her şey hayata tutunmaya çalışan ana karakter Nick Cage’in çelişkileri ve varoluş krizi üzerinden şekilleniyor. İyi baba olmak için gösterdiği çaba, ‘Yetenekli Bay Cage’i bir aile öyküsü haline getiriyor. Hayranı Javi Gutierrez ile karşılaşması üzerinden gittiğimizde ise bir arkadaşlık filmi (buddy movie) seyrediyoruz.

Ne var ki, film boyunca nitelikli sinemanın şartı olarak ısrarla altı çizilen ‘karakter ağırlıklı’ bir öyküden söz etmemiz zor. Çünkü karşımızdaki karakterin gerçek biri değil, film için yazılmış abartılı ve karikatürize edilmiş bir Nicolas Cage versiyonu olduğunun farkındayız. CIA için ajanlık yaptığı suç öyküsünün de ciddiye alınabilecek hiçbir yanı yok. Her şeyin komedi için bahane olduğunu biliyoruz.

İkinci katmanda, kayda değer bir ‘hayran filmi’ var. Yönetmen Tom Gormican’ın Kevin Etten ile birlikte yazdığı senaryo, Cage’in ‘Yüz Yüze’ (Face/Off - 1997), ‘Con Air’ (1997), ’60 Saniye’ (Gone in Sixty Seconds - 2000), ‘Guarding Tess’ (1994), ‘The Rock’ (1996) gibi popüler filmlerine yaptığı referanslarla ilerliyor. Tam bir Cage hayranı olan Javi’nin filmdeki varlığı, sinemayı bırakma noktasına gelen Cage için geçmişini yansıtan bir aynaya dönüşüyor. Javi sayesinde, kariyerinin son döneminde ne yaparsa yapsın, altın çağında çektiği filmlerle hayranlarının gönlünde hep ayrı bir yeri olacağını hissediyor.

Üçüncü katmanda ise sadece hayranlarına değil, eleştirmen ve sinemaseverlere hitap eden bir film var. ‘Yetenekli Bay Cage’in benim için en ilgiye değer yanı da burası oldu. Film, edebiyat teorisyenlerinin üstkurmaca (metafiction) olarak tanımladıkları, sinemada da karşımıza çıkan bir yapıya sahip. Filmi seyrederken kurmaca ve gerçeklik arasındaki ilişkiler üzerine düşünüyoruz. Hikâyenin gerçeklikten ziyade Cage’in beyazperdeden bize yansıyan ‘persona’sının, diğer bir deyişle sinemadaki hayali kişiliğinin temsil ettikleriyle ilgili olduğunu biliyoruz.

Cage güçlü olduğu kadar kırılgan ve aşırı duygusal karakterleri canlandırır. Duygularını bastırmayan, çılgın olmaktan ve deli gibi görünmekten korkmayan karakterlerdir bunlar. Kesinlikle mükemmel değildirler. Zaafları ve zayıflıkları vardır ama onlara her koşulda güvenebilirsiniz. Cage, filmde işte tam da böyle bir karakteri canlandırıyor.

Javi’nin Cage ile birlikte iki sıkı dost olarak bir macera yaşama özlemi sırasında, ikisinin kendilerini bir aksiyon filminin içinde hayal ettikleri sahneler de bu üstkurmacanın bir parçası. İki yetişkinin oyun oynayan iki çocuğa dönüşmesi, biz seyircilere de bir ayna tutuyor ve aksiyon macera filmlerinin içimizdeki çocuğa hitap ettiğini düşündürüyor. Cage’in ister istemez aksiyon kahramanı haline geldiği bölümlerde sadece film klişeleriyle dalga geçilmiyor. Cage’in çevresindeki insanların zihnindeki ‘Nick Cage imajı’na göre hareket etmek zorunda kalmasının altı çiziliyor.

Cage ve Javi’nin ‘Dr. Caligari’nin Kabinesi’nden (Das Cabinet des Dr. Caligari – 1920) Cage’in diğer filmlerine ve 2017 yapımı ‘Paddington 2’ye kadar uzanan sinema sohbetlerini de öyküdeki üstkurmacanın parçası olarak görebiliriz. ‘Dr. Caligari’nin Kabinesi’ ve ‘Paddington 2’ gibi birbiriyle hiç ilgisi olmayan iki yapıtı sevmek birçok kişiye önce tuhaf gelebilir. Ama sinema sevgisi bazen tam da böyle alakasız filmleri bir araya getirebilir. Nicolas Cage’in de sinemada karşıt uçları birleştiren bir oyuncu olduğu söylenebilir.

Alman ekspresyonizminin öncü filmi olan ‘Dr. Caligari’nin Kabinesi’nin, Cage’i kızı ve eşinden uzaklaştırırken Javi ile yakınlaştırması; hikâyeyi belirleyen öğelerden biri. Ayrıca, ‘Paddington 2’nin finaldeki birleştirici işlevini de unutmamak gerek.

Sinema sanatıyla ilgili tüm bu unsurları sevdiğimi söyleyebilirim ama filmin Nicolas Cage’in yurt dışında çok tartışılan oyunculuk tarzıyla ilgili ciddiye alınır bir şey söylememesi veya bu konuya çok girmemesi, beni biraz hayal kırıklığına uğrattı.

Konu kısaca şöyle özetlenebilir: Bir kesim, Cage’in oyunculuğunu abartılı bulur; onu ‘overacting’ ile yani gereğinden fazla oynamakla eleştirir. Bir başka kesim ise Cage’i doğaçlama yapan caz müzisyenlerine benzeterek oyunculuğunu över, kendine özgü farklı bir tekniği olduğunu söyler.

Oyunculukta abartılı tarzları hiç sevmeyen, sadelik ve doğallıktan yana biri olmama rağmen ikinci gruptaki eleştirmenler gibi düşünürüm. Nicolas Cage’i ilk filmlerinden bu yana seyretmekten ayrı bir keyif alırım. Onun o kendine özgü aşırı duygusal tarzı, bazen ironik ve eğlenceli, bazen doğal ve sahicidir. En kötü filmin içinde bile bize seyre değer anlar sunabilecek potansiyele sahiptir. Oyunculuk tarzını nasıl değerlendireceğini iyi bilen David Lynch, Brian De Palma, Mike Figgis ve Coen Kardeşler gibi usta yönetmenlerin elinde mükemmel bir enstrümana dönüşebilir Nicolas Cage…

Meslekteki ilk yıllarında metot oyunculuğunu benimseyen Nicolas Cage’in -filmde de sözünü ettiği gibi- bir noktadan sonra ‘Yeni Şamanik’ diye adlandırdığı bir oyunculuk tekniği geliştirdiğini iddia ederek kendisiyle ilgili tartışmalara dahil olduğunu not edelim. Ayrıca, Japon Kabuki tiyatrosundan ve Alman dışavurumculuğundan esinlendiğini söyler. Cage’in uygulanabilir bir teknik geliştirdiğini düşündüğümü söyleyemem ama esin kaynakları olarak çok doğru adresler gösterdiği kesin.

Cage’in oyunculuğunu sevdiğini inkâr etmeyen Sean Penn’in ‘Oynamaktan ziyade performans sergilediğini’ söylemesi de önemli gelir bana. Özetle, oyunculuk konusunda bir ekoldür Nicolas Cage. Ama ‘Yetenekli Bay Cage’in onun oyunculuk kapasitesini yeterince iyi değerlendirdiğini söylemek zor.

Filmin bir sahnesinde Cage, söze dayalı komedileri sevmediğini, filmi ileriye doğru taşıyan bir hikâyesi olması gerektiğinden söz ediyor. ‘Yetenekli Bay Cage’in geveze bir Amerikan güldürüsü olmadığı belli. Evet, ileri doğru götüren bir hikayesi var ama pek güçlü değil. Ayrıca, iyi bir durum komedisi olduğu da tartışma götürür. Bana sorarsanız, Cage’in, Javi ile olan sahnelerinden ziyade, eşi Olivia ve menajeriyle olan sahneleri daha eğlenceli. Javi ile Cage, iki çılgın olarak açıkçası birlikte pek komik olamıyorlar. Ayağı yere basan, gerçekçi ve güçlü bir kadın karakteri olarak Olivia’da Sharon Horgan’ın hoş bir performans çıkardığını da belirtelim.

Film parlak çıkış noktalarına rağmen bir yarım başarı gibi geldi bana. Buna karşılık, Amerikalı eleştirmenler tarafından daha çok sevildiğini belirtelim. Bayram tatilinde hafif ve eğlenceli bir komedi arayanlara önerilir.

6/10

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar