Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

‘Kadın Kral’ (The Woman King), 17’nci ve 19’ncu yüzyıllarda Batı Afrika’da hüküm süren Dahomey Krallığı’nın Agojie olarak adlandırılan kadın savaşçılarını konu alan bir aksiyon. Olaylar 1820’lerde, köle ticaretinin sürdüğü dönemde, Dahomey Krallığı’nın, Oyo İmparatorluğu’na karşı verdiği bağımsızlık mücadelesi sırasında geçiyor. Kral Ghezo’nun (John Boyega) imparatorluğa meydan okumasının en önemli nedenlerinden biri, General Nanisca (Viola Davis) önderliğindeki Agojie’ye duyduğu güven.

Agojie alayının nasıl savaştığına ve neler yapabildiğine açılış sahnesinde tanık oluyoruz. Beyazlara köle olarak satılmak üzere yakalanan esirleri kurtarmak için düzenledikleri baskın operasyonunda erkeklere göz açtırmıyor ve hedeflerine ulaşmasını biliyorlar.

Filmin ana karakteri General Nanisca, mükemmel savaşçılığının yanı sıra ülkenin ve Afrika’nın geleceği konusunda vizyon sahibi biri. Eşleriyle rahat ve mutlu bir hayat sürdüren Kral Ghezo’nun iyi yanı, Nanisca’nın sadece savaşçılığına değil, fikirlerine de saygı duyması…

Açılış sahnesinde Nanisca ve savaşçılarının kurtardığı esirler arasındaki genç Nawi (Thuso Mbedu), hikâyenin ikinci ana karakteri olarak çıkıyor karşımıza. Köyüne döndüğünde zengin ve yaşlı bir adamın eşi olmamak için direnen Nawi, babası tarafından krala verilmek üzere sarayın kapısına bırakılıyor. Onu kapıdan teslim alan Izogie’nin (Lashana Lynch) önerisiyle Nawi, Agojie’ye katılmaya karar veriyor ama çok zorlu ve sert bir eğitim sürecinin içinde buluyor kendini. Bu arada, Avrupalı köle taciri Santo Ferreira (Hero Fiennes Tiffin) ile Dahomey kökenli melez arkadaşı Malik’in (Jordan Bolger) Afrika’ya geldiğini ve Oyo İmparatorluğu’ndan General Oba Ade (Jimmy Odukoyo) ile irtibata geçtiğini görüyoruz. Filmin ilerleyen bölümlerinde kökenlerini arayan ve iki dünya arasında kalan genç Malik ile Nawi arasında duygusal bir yakınlaşma yaşanıyor.

Filmin ‘fikir annesi’ yapımcı Maria Bello ile Dana Stevens’in yazdığı öykü, tarihi verilere dayanan bir çerçeve içinde hayali olaylar üzerinden şekilleniyor. Dahomey kralı Ghezo dışında filmde gerçekten yaşamış hiçbir karakter yok. Tarihsel tutarsızlıklara daha sonra değinmek üzere Dana Stevens imzalı senaryonun iki ana hedefi olduğunu söyleyebiliriz: Öncelikli hedef, seyircilere kahramanlık, özgürlük mücadelesi ve aşk üzerinden ilerleyen; ‘Gladyatör’, ‘Cesur Yürek’ tarzında destansı bir tarihsel aksiyon filmi sunmak… İkinci hedef ise politik alt metinler aracılığıyla öyküyü, günümüz dünyası için bir metafor olarak kullanmak…

Film, köle ticaretinde beyazlar kadar Afrikalıların da sorumlu olduğu gerçeğinin altını çizerek başlıyor. Açılış sahnesinde Agojie savaşçıları, köylerinden kaçırılan Afrikalı esirleri, onları beyaz köle tacirlerine satacak Afrikalıların elinden kurtarıyorlar. Filmin geçtiği dönemde, köle ticaretinden gelen paranın siyasi liderler ve yöneticiler başta olmak üzere tüm Afrika kıtasını zehirlediğini görüyoruz. Nanisca, Kral Ghezo’ya bu kirli ticaretten uzak durması gerektiğini ve halkının refahını palmiye yağı üretimiyle sağlayabileceğini söylüyor.

‘Kadın Kral’ın alt metinlerinde Afrika kökenli tüm seyircilere seslenen ve ‘Öncelikle kendi içimizdeki sorunları çözelim’ diyen bir dayanışma çağrısı var. 19’ncu yüzyıl başlarında Afrika’da geçen bir film olarak ırk ayrımcılığından ziyade sorunun kökenindeki sömürgeci zihniyeti işaret etmesi dikkat çekici. Ayrıca gelip geçici kazançlar uğruna tüm bir kıtayı Batı emperyalizminin av sahası haline getiren yerel yöneticilerin ihanetini öne çıkarmayı da ihmal etmiyor. İşte bu yüzden, Agojie alayının verdiği savaş, filmin kendi kurmaca dünyasında, köleliğe ve emperyalist beyazlara karşı Afrika’nın sembolik özgürlük mücadelesine dönüşüyor. Filmin bu yanıyla, sadece ABD’deki Afrika kökenliler için değil, Afrika kıtası için de politik bir mesaj içerdiğini görüyoruz.

Filmdeki özgürlük mücadelesinin kadınların önderliğinde gerçekleşmesi, kuşkusuz filmin temel malzemesi. Nanisca, aslında ırk, cinsiyet ve sınıf ayrımcılığına karşı aynı anda savaşıyor. ‘Sınıf’ diyorum çünkü köle olarak satılmak üzere toplanan insanların çoğu, kendilerini savunma şansına sahip olmayan, çiftçilikle uğraşan yoksul köylüler… Kral Ghezo başka ülkelerdeki köylülerin özgürlüğünü kendine dert edinmiyor mesela; ama Nanisca onlar için de mücadele etmekten yana. Dolayısıyla, Nanisca, günümüz dünyası için simgesel bir kişilik olarak çiziliyor.

Tüm bunlardan ayrı olarak, Nawi’nin Agojie alayında kendi kimliğini bulma süreci ve genç bir kadının erkeklerden aşağı kalmayan güçlü bir savaşçıya dönüşmesi de filmin dramatik güzergahlarından biri. Daha dikkat çekici olan nokta ise Nawi’nin erkeklerle her tür ilişkiyi, aile kurmayı ve çocuk doğurmayı yasaklayan Agojie kurallarını en başından sorgulaması…

Tüm bu katı kurallara rağmen Agojie savaşçıları filmde ‘erkekleşmiş kadınlar’ veya ‘erkekleşme özlemi taşıyan kadınlar’ olarak gelmiyorlar karşımıza. Tam aksine, savaşçılığın cinsiyeti olmadığını gösteriyorlar. Erkeklere oranla güçlü yanları ise askerliği kendi cinsiyetlerinin övgüsüne dönüştüren bir tapınma kültü haline getirmemeleri; daha esnek, daha hoşgörülü ve daha az kibirli olmaları…

Savaşçılığın sadece erkeklere özgü bir iş olmadığını kanıtlayan gerçek Agojie’yi bir yana bırakırsak, filmin 1820’lerde olup bitenleri tarihsel gerçeklere sadık kalarak anlatmak gibi bir derdi yok. Hatta eldeki tarihsel verilere göre Agojie’nin kölelik karşıtı olduğunu iddia etmek dahi mümkün değil. Kesin olan tek şey, Dahomey Krallığı’nın Oyo İmparatorluğu’na karşı verdiği özgürlük mücadelesinde Agojie’nin oynadığı rol… Gerisi tümüyle kurmaca… Sözgelimi, gerçek hayatta Kral Ghezo ömrünün sonuna kadar köle ticaretinden para kazanmaya devam eden biri. Özetle ‘Kadın Kral’ın söylemeye çalıştığı söz, 1820’nin tarihsel gerçeklerinden ziyade günümüz dünyasıyla ilgili. Dolayısıyla, gönülden katıldığım fikirler etrafında kurulmasına rağmen filmin senaryosunda beni rahatsız eden zorlama ve hesaplı çok şey var. Mesela Nawi ile Mali arasındaki yaratıcılıktan uzak aşk öyküsü veya filmin kötü adamı Oyo generali… Öykünün sürprizi olarak ortaya çıkan bayat melodram klişesinin de tadımı kaçırdığını söylemeliyim.

Öte yandan, Güney Afrika’da çekilen ‘Kadın Kral’ bir aksiyon filmi olarak kesinlikle vasatın üzerinde. ‘The Old Guard’dan (2020) hatırladığımız yönetmen Gina Prince-Bythewood’un dövüş ve çatışma sahnelerine büyük özen gösterdiği; oyuncuların da bu sahnelerde iyi iş çıkardığı belli oluyor. Kaldı ki, aksiyon, dövüş ve çatışma başladığında film, kendi havasını buluyor. ‘Wonder Woman’ filminde Amazonların Nazilere karşı dövüştüğü plaj sahnesindeki gibi bir savaş balesi seyretmiyoruz. Onun yerine koreografisi özenli, daha gerçekçi bir tarz deniyorlar.

Polly Morgan imzalı görüntü yönetimine, Terence Blanchard’ın müziğine elbette hiç itirazım yok. Akin McKenzie’nin yıl sonu değerlendirmelerinde jürilerin dikkatini çekebilecek prodüksiyon tasarımı da iyi. Viola Davis ve genç oyuncu Thuso Mbedu olmak üzere oyunculukları da beğendim. Ama öyküyü ve senaryoyu önemsediğimi söyleyemem.

Politik açıdan ne kadar doğru yerde durursa dursun, iyilerin kötülerin kesin çizgilerle ayrıldığı bir dünya sunması itibarıyla ‘Kadın Kral’ çağdaş aksiyon sineması içinde bence biraz demode bir yerde duruyor.

Bizi yıllarca beyaz erkek kahramanlara mahkûm eden Hollywood ana akım sineması için kuşkusuz kayda değer bir film. Ama sinema estetiği olarak baktığımda ve Afrika kökenli Amerikalı yönetmenlerin çektiği birbirinden iyi filmleri düşündüğümde, açıkçası ortalamanın çok üzerinde bir yerde durmuyor. Özetle, beni başka eleştirmenler kadar heyecanlandırmadı. Son olarak, filmin özellikle ABD gişelerinde başarılı olduğunu belirtelim.

6.5/10

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar