Nostaljik bir dönem komedisi: 'Bursa Bülbülü'
Hakan Algül’ün yönettiği, BKM yapımı yeni filmi ‘Bursa Bülbülü’ ile karşımıza gelen Ata Demirer, son 23 yılda yerli komedi sinemasının genel ortalamasının üzerine çıkmayı başarmış yazar ve oyunculardan biri.
2009’da senaryosunu yazdığı ve başrolünde oynadığı ‘Eyyvah Eyvah’tan bu yana kendine özgü bir tarza sahiptir Demirer. Hep aynı karaktere dayanan komedi serilerinin yükselişe geçtiği bir dönemde gişelerde başarılı olan ‘Eyyvah Eyvah’ı üçüncü filmde bırakması, kayda değerdir. Birbirlerine benzemeyen farklı ana karakterler yazmayı ve oynamayı sever. Kuşkusuz, ortak noktaları çoktur ama tüm filmlerinde değişik fikirlerden yola çıktığını görürsünüz.
Seyirci açısından baktığımızda, herkesi aynı anda güldürebilen komedi filmi yapmak kolay değildir. Filmlere sadece gülmek için giden seyirciler acımasızdır. Umduğu kadar gülemezse filmin niteliğine ve hikâyesine pek bakmaz. Öte yandan, dramatik derinlik, iyi yazılmış karakterler, durum komedisine dayanan hikâye örgüsü ve ince mizah duygusu bekleyen seyircileri tatmin etmek daha zordur.
Demirer’in, en baştan beri sadece gülmek, eğlenmek isteyen seyircilerin beklentilerini temel aldığı inkâr edilemez. Senaryolarında birbirleriyle uyumsuz komedi tarzlarına yer vermesinin, mesela daha gerçekçi sahnelerle abartılı komedi tarzını yan yana getirmesinin nedenlerinden biridir bu… ‘Bursa Bülbülü’nde olduğu gibi bazı karakterler, hayatın içinden çıkıp gelmiş gibi gerçektir. Hatta doğal tarzda oynarlar. Bazıları ise her şeyleriyle abartılı ve komiktir. Sonuçta, o da öncelikle yerli komedi filmi seyircilerini, yani ‘genel ortalama’yı yakalamayı hedefler.
‘Bursa Bülbülü’ için söyleyeceğim ilk şey, hayal kırıklığına yol açmayan bir Ata Demirer – Hakan Algül komedisi olması… Demirer, ‘Eyyvah Eyvah’ serisinden sonra yeniden müzisyen bir ana karakterle geliyor karşımıza. Mudanya sahilinde açılan film, 1986 yılında Bursa’da geçiyor. Kaset çıkarma hayaliyle yaşayan Cengiz Sezen’in (Ata Demirer), dönemin piyanist şantör geleneğinden etkilendiğini görüyoruz. Saçları dökülen Cengiz, peruk takıyor ve düşürdüğünde kendisini adeta çıplak hissediyor. Meşhur müzisyen Şerafettin Neşe (Tarık Pabuççuoğlu) ve onun ailesiyle tanışması da düşen peruğunu alıp kaçan köpeği kovalaması sayesinde oluyor. Şerafettin hocanın kızı Arzu’dan (Özge Özacar) daha ilk görüşte etkilendiğini ve kendisine ‘Abi’ diye hitap etmesinden hoşlanmadığını fark ediyoruz.
Cengiz, Almanya’da çalışan abisi Ayhan’dan (Hakan Akın) aldığı 300 bin lira borçla Şerafettin Neşe’nin yeni bestesi ‘Bursa Kızı’nı satın almayı ve albüm çıkarmayı hedefliyor. Ama Arzu’nun kanun çalan müzisyen abisi Taşkın (Cem Gelinoğlu), Cengiz’den aldığı parayı açık artırmada gördüğü ve hayran kaldığı ‘bülbül ötümlü sarı kanarya’ya kaptırınca planları değişiyor. Bursa Bülbülü adı altında Arzu ve Taşkın’la bir gazinoda sahneye çıkmaya başlıyor.
Cengiz açısından baktığımızda bir ‘kendini bulma’ hikâyesi seyrediyoruz. Cengiz, Bursa’dan çıkan efsane müzisyenlerin gölgesinde kaldığını hissediyor. Onu ilk tanıdığımızda, özgüveni zayıf olduğu için sesini dönemin ünlü isimlerinden Cengiz Kurtoğlu’na benzetiyor. Hatta bu yüzden, ilk başta Şerafettin hoca üzerinde önemli bir etki bırakmıyor. Kendi sesini ve tarzını Arzu sayesinde buluyor. Sadece sahnede değil her yerde taktığı peruk da kendini olduğu gibi kabul edememesinin sembolü. Arzu’yla çalışırken, içinden gelen sesi dinleyip şarkı yazmaya, özgüven kazanmaya ve kendini bulmaya başlıyor. Bir anlamda, soyadını aldığı Sezen Aksu’nun özgün tarzını model alıyor.
‘Bursa Bülbülü’, aslında bir aşk filmi… Aşk, her şeyin üstüne çıkan baskın bir tema… Müzik tutkusuyla yaşayan Cengiz, hayatının belirli bir noktasında kendisi için asıl önemli olanı talihsiz şekilde keşfediyor. Bir orta yaş bunalımı filmi seyrettiğimizi de unutmamak gerekiyor. Cengiz, gençliğinde trenleri kaçırmış ve hâlâ kaçırmaya devam eden bir karakter. O yüzden, Bursa’nın yerel şarkıcılarından Doktor Fatih’i (Toygan Avanoğlu) ekarte etmek için yaptıklarına çok kızamıyoruz. Her şey için o kadar gecikmiş durumda ki filmin başından itibaren hep panik, acele ve telaş içinde görüyoruz onu.
Hakan Algül – Ata Demirer iş birliğinin önceki filmlerinden ‘Niyazi Gül Dörtnala’da (2015) Yeşilçam parodisi, baskın bir mizah unsuruydu. ‘Bursa Bülbülü’nün mayasında da Yeşilçam var ama Küçük Emrah (Ramiz Mullamusa) sahneleri dışında parodiden söz etmek zor. ‘Bursa Bülbülü’nün dikkat çekici yanı, Yeşilçam kodlarına ve ana akıma pek uymayan finali… Kuşkusuz, arasanız eski Yeşilçam’da da benzer finaller bulabilirsiniz ama o filmlerde karakterleri zorunlu tercihler yapmaya iten çok ağır koşullar vardır. ‘Bursa Bülbülü’ onların yanında daha realist duruyor.
Öte yandan, bizi bu finale doğru getiren süreçte takıldığım ve ikna olamadığım birkaç nokta var. Filme ne istediğini bilen güçlü ve iradeli bir karakter olarak giren, Cengiz’in kendini bulmasında kritik rol oynayan Arzu’nun karakter değişim eğrisinin pek iyi yazılmadığını düşünüyorum. Çünkü Arzu, öyle çok kolay annesi Zeliha’nın (Melek Baykal) dümen suyuna girecek bir karakter izlenimi vermiyor. Güvenilir biri olarak çizilen babası Şerafettin de bu süreçte nedense olaylara müdahale etmiyor. Özetle, finali fikir olarak beğendim ama senaryonun bizi o noktaya yeterince iyi hazırladığını söylemem zor.
Filmin sevmediğim bir başka yanı, Doktor Fatih ve yardımcısının, efemine karakterler konusundaki ezberimizi hiç bozmayan klişelere uygun şekilde yazılmış ve oynanmış olmaları... Aslına bakarsanız, Cengiz ile Doktor Fatih arasındaki rekabet, filmin mizahının önemli damarlarından biri ama bana hitap ettiğini söyleyemem.
Filmde durum komedisinin en iyi ‘kanaryalı sahneler’de işlediğini düşünüyorum. Kanarya ve Cengiz’in öyküleri arasında paralellik bulmak mümkün. Aralarında kader bağı oluşuyor. Hayvanat bahçesinde pelikanlara bakarak yazdığı şarkıyı unutmayalım. Kaldı ki, kuş bütün öyküyü birleştiren bir motif. Cengiz başlangıçta kendi kanatlarıyla uçmaktan korkan, finalde ise kanaryası gibi artık ne zaman öteceği belli olmayan bir kuştan farksız… Şerafettin hocayla yaptıkları ‘bülbül, pelikan, kaside ve ördek’ muhabbeti de filmin en hoş sahnelerinden biri.
Filmin sağlam yanlarından biri, seyircileri 2 saatliğine 1980’li yıllara götürebilmesinde… ‘Bursa Bülbülü’, Taşkın Sabah’ın müzikleriyle, piyanist şantör geleneği kadar o dönemin eğlence kültürünün havasını da yakalayan bir film. Bu arada, Ata Demirer’in Cengiz’in tüm şarkılarını seslendirmesinin yanı sıra söz yazarı ve besteci olarak bazı şarkılara imza attığını hatırlatalım.
Yönetmen Hakan Algül, sanat yönetmeni Serda Ceren Sağbaş ve görüntü yönetmeni Gökhan Atılmış’la birlikte karakterlerin yaşadığı çevreyi güçlü bir nostalji duygusuyla betimliyor. Görsel atmosfer ve sıcak renk paleti, seyirciye kendini iyi hissettiriyor. ‘Bursa Bülbülü’, çocukluğunu ve gençliğini 1980’lerde yaşayanların sevebileceği filmlerden.
Bağımsız parodi unsuru gibi duran Küçük Emrah tiplemesini bir yana bırakırsak, Bülent Ersoy (Neslihan Arslan) ve Fahrettin Aslan’ın (Erkan Taşdöğen) gerçek karakterler olarak filme hoş şekilde yerleştirildiklerini düşünüyorum. Özellikle Fahrettin Aslan, hayatın acı gerçeklerini yüzümüze çarpan akılda kalıcı bir sahnede çıkıyor karşımıza. Komedi oyunculuğu çerçevesi içinde baktığımızda, Ata Demirer, Özge Özacar ve Cem Gelinoğlu başta olmak üzere tüm kadro üstüne düşeni yapıyor.
Hikâyenin ikna olamadığım bazı yanlarına karşın ‘Bursa Bülbülü’, son tahlilde severek izlediğim bir film oldu. (Disney Plus)
6/10
- Hikâye farklı, formül aynı39 dakika önce
- Peri masalına dahil olan modern sapık2 gün önce
- Gençlik bağımlılığa dönüştüğünde…6 gün önce
- Amerikan rüyasının peşinde1 hafta önce
- 'Yandaki Oda': Sade, duru ve hüzünlü2 hafta önce
- Yeni bir 'beden değiştirme' hikâyesi2 hafta önce
- 'Venom: Son Dans': Simbiyotik dostluk hikâyesi2 hafta önce
- Pop müzik yıldızının kâbusları3 hafta önce
- Trump'ın yükselişinin öyküsü3 hafta önce
- Silaha, şiddete ve öldürmeye inananlar4 hafta önce