Çekilişsiz, kurasız rektör seçimi
Geçen hafta 15 üniversitenin rektörü yıllardır olduğu gibi gayet “demokratik” bir yöntemle Cumhurbaşkanı tarafından atandı.
Önce öğretim üyeleri sandığa gitti. Ardından en çok oy alan 6 adayın ismi YÖK‘e bildirildi. YÖK, bu listeden en çok oyu kimin aldığına bakmaksızın 3 adayı sıraladı. Son olarak Cumhurbaşkanı, YÖK’ün gönderdiği listeden istediği adayı rektör yaptı.
Sözgelimi, Aydın Adnan Menderes Üniversitesi‘nde en çok oyu alan Prof. Dr. Şükrü Boylu, YÖK listesinde son sıradaydı. Üçüncü sıradaki Prof. Dr. Mehmet Birincioğlu ise YÖK’ün liste başı oldu ve rektörlüğe atandı.
Manisa Celal Bayar Üniversitesi‘nde en çok oyu mevcut Rektör Prof. Dr. Semra Öncü aldı. Ama YÖK listesinde ikinci sıradan yer bulabildi kendine. Yeni rektör ise oylamada ikinci gelen Prof. Dr. Mehmet Pakdemirli oldu.
İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü‘nde de durum değişmedi. Rektör Prof. Dr. Zafer İlken, en çok oyu aldığı halde listede üçüncü sıradaydı. Cumhurbaşkanı ise YÖK listesinde ikinci sıradaki Prof. Dr. Mustafa Güden’i seçti.
Ne kadar karışık değil mi?
Öğretim üyelerinin ortaya koyduğu iradenin kıymeti yoksa bu seçimin amacı ne?
YÖK, beğendiği isimlere “aday ol” desin... Nasıl olsa seçimde kaç oy alındığının önemi yok. Aday sadece kendine oy atsa bile liste başı olabiliyor. Cumhurbaşkanı da listeden istediği ismi atadığına göre, bu kadar karmaşık bir sürece ne gerek var? Cumhurbaşkanı; seçimsiz, kurasız, çekilişsiz önerilen adaylardan birini atasın, olsun bitsin... Kimse de strese girmesin...
Peki işin doğrusu ne? Rektörün, öğretim üyelerinin oylarıyla seçilmesi mi? Bence hayır. Çünkü öyle bir sistem de hem öğrencileri hem de diğer üniversite çalışanlarını görmezden geliyor.
Bazı Avrupa ülkelerinde uygulanan sistem, Türkiye’ye uyarlanabilir. Öğretim üyelerinin, personelin ve öğrencilerin katılımıyla bir üst kurul belirlenebilir sözgelimi. Tüm kampüsün iradesini yansıtacak bu üst kurul da rektörü atayabilir.
Öneriler çoğaltılabilir. Ancak mutlaka daha katılımcı ve gerçekçi bir yol bulmak gerekiyor.
Ve bu yol, ne tek başına öğretim üyelerinin iradelerinden ne de doğrudan YÖK benzeri bir kurumdan geçiyor.
- Üç çocuğa nasıl bakılır?13 yıl önce
- Aba altından sopa gösterme siyaseti13 yıl önce
- İzmir'in ruhuna dokunmak13 yıl önce
- Bizim Kunta Kinte'ler13 yıl önce
- Bu karar örnek olmalı13 yıl önce
- Cuma öğretmenin küpesi13 yıl önce
- Çeşme, "Ruslar'ın Çanakkalesi" olur mu?13 yıl önce
- İkiçeşmelik'e kim el atacak?13 yıl önce
- Yorum farkı13 yıl önce
- Milli Eğitim'den cevap var13 yıl önce