Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Ordu VIP olayı bayramdan bu yana üzerinden üç haftaya yakın zaman geçmesine karşın AK Parti tarafından dinamik tutuldu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan konuyu önceki gün bir başka aşamaya taşıyıp aynen şöyle dedi:

“İşi Ordu Valimiz yargıya götürmesi halinde ki götürecek, polislerimiz hakeza. Tabii bu konuda yargının vereceği kararı ben şu anda bilemem ama yargının vereceği karar bu işte (İmamoğlu'nun) önünü kesebilir.”

Belli ki hukukçular Cumhurbaşkanı’na İmamoğlu’nun pazar günü yapılacak seçimden galip çıksa bile, “Ordu Valisi’ne hakaret ettiği için” görevini sürdürmesine imkan bulunmadığını rapor etmiş.

Eğer dava açılır ve mahkeme de böyle bir karar verirse, bu cepheden bakınca sürecin bu şekilde sonuçlanacağı öngörülebilir.

Çünkü Türk Ceza Kanunu’nun “Şerefe Karşı Suçlar Hakaret” başlığıyla cezayı düzenleyen 125’inci maddesi, “Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı” hakarette bulunanlara “alt sınırı bir yıldan az olmamak kaydıyla hapis cezası” verilir hükmünü taşıyor.

Devlet Memurları Kanunu’nun 48’inci maddesi de “kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına çarptırılan veya affa uğramış olsa bile devlet güvenliğine karşı suç işleyenlerin devlet memuru olamayacağına” hükmediyor.

CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ DE OLMAZ

Dolayısıyla böyle bir suçtan ceza alanlar en az 5 yıl kamu görevine gelemeyeceği için seçime de giremeyecek.

Yani, zamanında olması halinde Cumhurbaşkanlığı, milletvekilliği ve yerel seçime dahi girmesi mümkün olmayacak.

Baştan belirteyim, kanunları dar kapsamda okuyanlar yanılır.

Öncelikle kamu görevlisi “mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için en az üç kişiye ihtilat ederek işlenmesi” gerekir.

Yani üç kişinin tanıklığına ihtiyaç duyulur.

Bu da yetmez, yine Türk Ceza Kanunu’nun 129’uncu maddesinin de şu hükmüne bakılır:

“Hakaret suçunun haksız bir fiile tepki olarak işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte birine kadar indirilebileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir…”

Ayrıca aynı maddenin şu hükmünün de göz ardı edilmemesi gerektir:

“Hakaret suçunun karşılıklı olarak işlenmesi halinde, olayın mahiyetine göre, taraflardan her ikisi veya biri hakkında verilecek ceza üçte birine kadar indirilebileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir…”

CHP yönetiminin VIP olayının hemen ardından Ordu Valisi’nin partilerine ve kendilerine yönelik sosyal medya paylaşımlarını kamuoyu ile paylaştıkları da unutulmamalı…

AİHM FARKLI BAKIYOR

Peki hukukçular nasıl bakıyor?

Bir süre önce İstanbul havaalanında bir yolcu kadın ile özel havayolu şirketi hostesi arasında yaşanan tartışma sonrası sosyal medya paylaşımlarıyla dikkat çeken ceza hukuku öğretim üyesi, Prof. Dr. Vahit Bıçak ile sohbet ettim.

Bıçak, yolcu kadının sözlerinden dolayı ceza almasının Türk Ceza Kanunu ve AİHM içtihatlarına göre mümkün olmadığını belirtmiş, buna ilişkin kanun maddelerini de sıralamıştı.

AK Parti eski milletvekili de olan Prof. Dr. Bıçak, önce Ordu VIP olayı üzerinden dün yapılan açıklamaları da takip ettiğini belirtti.

Ordu VIP’te yaşananlara AİHM normları üzerinden yaklaşmak gerektiğini vurgulayıp ekledi:

“İfade özgürlüğü, sadece onaylanan, incitici olmayan görüş ve bilgilerin açıklanması değil; aynı zamanda inciten, şok eden, rahatsızlık veren düşüncelerin açıklanmasını da içerir. Çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik, demokratik toplumun gereğidir…”

Bu noktada durmayıp devam etti:

“Hakaret, her ülkede suç sayılan evrensel bir suç değildir. Alıngan, hoşgörü eksikliği olan birtakım ülkelerde suçtur…”

Özetlersem Prof. Dr. Bıçak, böyle bir olayın mahkemeye taşınması halinde bir cezayla sonuçlanmasını beklemiyor, böyle olsa bile Anayasa Mahkemesi veya AİHM’den döneceğine inanıyor…

NURİ EROĞAN KARARI

Ya Türk yargısı böyle değerlendirmez TCK’nın hükmünden yola çıkarak İmamoğlu’nu mahkum ederse ne olur?

Aslında konu ilginç bir paradoksa dönüştü, çünkü daha önce TBMM Başkanlığı’ndan istifa etmediğinden Binali Yıldırım için CHP’liler tarafından dile getiriliyordu.

Sözünü ettiğim 1963’te İstanbul Belediye Başkanı seçilen AP adayı Nuri Eroğan olayı…

Eroğan seçimi kazanmasına karşın, öncesinde kamu görevinden istifa etmediği için mazbatası elinden alınıp ikinci sırada gelen CHP adayı Haşim İşcan’a verilmişti.

CHP kadrolarının dün dile getirdiği örneği, bugün ilginç bir şekilde AK Parti kurmayları güçlü vurguyla seslendiriliyor.

Böyle bir şey bugün tekrar edebilir mi?

Olmadı değil; 31 Mart seçiminin hemen ardından seçilen belediye başkanlarından bazılarının mazbataları KHK ile kamu görevinden yasaklandığı gerekçesiyle ellerinden alınıp ikinci sırada gelene verildi.

Hem de YSK eliyle…

Ama unutulmamalı ki bu seçimin diğerinden farkı var, ikinci kez yapılıyor ve herkesin gözünün üstünde olduğu İstanbul’da gerçekleşiyor…

***

İkibin beşyüz saatlik dava

İlk açıldığında davalarını kaçırmamaya gayret ettim.

Neredeyse her sabah gidip sanıkların savunmalarını, basına ayrılan en arka sıralarda izledim.

Açık söyleyeyim bazen suçu işleyenlerin eylemleri karşısında nutkum tutuldu, bazen ekrandaki görüntüsünü inkar eden sanığın sözleri karşısında gülmekten gözlerim yaşardı…

Geçmişte Mamak davalarını da izlemiş biri olarak söylemeliyim ki, oldukça farklı ve teknolojinin tüm imkanlarının kullanılmış olması, sağlam istihbarat çalışmasıyla belgelendirilip, sıkı bir iddianame ile güçlendirilmiş olması açısından dikkat çekiciydi.

SABIR KÜPLERİ

Ama bunlardan daha ileri olanı mahkeme heyetinin sabrıydı…

Kim ne kadar iddialı olursa olsun, kimse Genelkurmay Çatı Davası Mahkeme Başkanı Oğuz Dik’in sabrına ulaşamaz…

Bir de Sincan’daki duruşma salonunun güvenliğini sağlayan Ankara İl Jandarma Komutan Yardımcısı Albay Tarık Hekimoğlu’nun bir kenarda durup, gözüyle her bir noktadaki güvenliği anında sağlama yetisine kimse sahip olamaz.

Aralarında generallerin, askerlerin, tarlada gezintiye çıkmıştım diye savunma yapan sivillerin, Akıncı Üssü'nden kalkıp bombalamada bulunan pilotların bulunduğu dava iki yılı aşkın süre devam etti…

Toplamda 237 duruşmada 2 bin 500 saat tüketildi ve noktalandı.

EKRANDAKİ KENDİNE İTİRAZ

Peki, bu davayı çocukluğumda teyzemin elinden tutarak izlediğim 12 Mart ve gazeteci olarak takip ettiğim 12 Eylül Mamak davalarından ayıran özelliği neydi derseniz, size mahkeme heyetinin hoşgörüsü ve sabrıydı yanıtını veririm.

Tanıklar, şahitler, sanıklar dahil, kimse demokrat davranış sergilemediklerini söyleyemez; en sert tartışmaların sonunda dahi sanıkların ekseriyeti Mahkeme Başkanı ve heyetinin tutumuna teşekkür ederek bitirdi.

Eğer onların içinde şüphe kalmışsa da bu kez Mahkeme Başkanı Dik, konuyu sanıkla müzakereye açıp, aklında olumsuz bir düşünce kalmamasını sağladı.

Bunu ekranda apaçık videosu akmakta iken, her bir şekliyle görüntüde kendisi olduğu açıkken, “O kişi ben değilim bana çok benzeyen biri, ben de bu kadar benzerlik olmaz diye hayret ettim” diyebilen sanıklara da bu sabrı sergiledi…

Sonunda 13’ü firari, 211 sanık hakkında karar açıklandı…

Darbe girişimi sırasında 139 kişinin ölümünden sorumlu oldukları, Cumhurbaşkanı’na suikast faaliyetine katıldıkları ve darbeye teşebbüs ettikleri için 20 sanık hakkında tüm eylemlerden dolayı toplam 141 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi.

Sanıkların 128’i ise bir ile 141 kez arasında değişen ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum edildi.

Dikkat çeken ise 33 sanık hakkında da beraat kararı verilmiş olmasıydı; bunların arasında Tümgeneral Baki Kavun da vardı.

Korgeneral Salih Ulusoy’un da aralarında bulunduğu bazı sanıklar için de yattıkları süre cezalarına sayıldı ve tahliyelerine karar verildi.

Genelkurmay Başkanlığı döneminde Hulusi Akar’ın yaverliğini yapan Levent Türkkan gibi bazı sanıklar, bazı suçlamalardan beraat etti ama başka suçlardan da ağır ceza aldı.

BAZI KARARLAR OY ÇOKLUĞUYLA

Bütün bunları yazmamın nedeni mahkemede Türkiye Cumhuriyeti kanunları ne hükmediyorsa o işletildi…

En zor yol tercih edildi, herkes tek tek bireysel suçlarıyla mahkum edildi, bir potaya atıp topluca cezalandırılmadı.

Daha da önemlisi sanıkların bazıları hakkındaki kararlarda mahkeme heyeti oy birliği değil, oy çokluğunu sağladı.

Bu açıdan bakıldığında mahkeme heyeti önemli bir iş başardı…

Daha da önemlisi bu süreçte karşılarına çıkan fırsatları da “hele bir yargılama sürecini tamamlayalım” diyerek geri çevirdi.

Hukuk sistemine karşı saygılı ve feragatli duruş sergiledi…

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar