Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Çin’den yayılan Korona virüsüne karşı bu ülkede yaşayan Türkler nasıl tedbir alıyor?

Son 12 ay içinde Çin’e beş kez gitmiş biri olarak ülkenin farklı bölgelerinde yaşayan tanıdıklara bu soruyu yönelttim…

Baktım ağırlıklı bölümü Türkiye’ye dönmüş.

Kalanlar da cadde ve yolların ıssız halinden ve marketlerde gıda bulamamanın sıkıntısı içinde dönüş hazırlığı yapıyordu.

Hatta batılı ülkelerin büyükelçiliklerinin çalışanlarının sayısını azaltmış olmasından daha çok, Rusya’nın sınırını kapatması onları etkilemiş.

Bu arada bazı batılı şirketlerin de şubelerini kapattığını belirttim.

“Onlara olan ilgi zaten çok yüksek değildi, bunu fırsata dönüştürmeye çalışıyor” tepkisiyle karşılaştım.

MESELEYE TÜRK BAKIŞI

Baktım, Çin’de de olsa bizim milletin meseleye yaklaşımı diğer milletlerden farklı.

Virüs meselesi konusunda kafaları karışık, netleşmesini bekliyor…

İçlerinden biri, “Sen Ankara’dasın Karşıyaka Camii’nde günde 30 kadar cenaze kaldırılıyor. Buradaki ölüm ise son bir haftada 160 kişi” dedi.

Baktım pek aldırdığı yok, bundan bir fayda çıkabilir mi diye gözleri fel fecir olmuş fırsat kolluyor.

Bu da Türk insanının girişimci tarafını göstermeye yeter aslında…

Önce Çin’de yaşayan olarak meseleye bakışlarını anlatayım…

Bir bölümü Çin ekonomisini çökertmek için ABD’nin biyolojik bir virüsü tam da yeni yıl tatilinin başladığı sırada saldığına inanıyor.

ZENGİN VİRÜSÜ

İkinci grup ise hastalığın zenginlikten kaynaklandığı inancında…

Aktardıklarına göre salgının ilk görüldüğü doğudaki Wuhan şehrinde yarasa ile ilgili inanç varmış.

Mandarin dilinde yarasayı da tanımlayan Fu ise aynı zamanda beceri, zenginlik ve bereket demekmiş.

Çorba şeklindeki sıvının içinde bulunan yarasadan bir parça ısırmak, beceri ile birlikte, bereket ve zenginliği de getirirmiş.

Yarasada bulunan virüsün insanı etkileyecek şekle dönüşmesi sonucu hastalığın çıktığına inanıyor.

BİR EVE 700 MASKE STOKU

İçlerinden biri Çinlilerin bu tür olaylar karşısında tedarik çılgınlığı yaşadığını söyledi.

“Bizim komşu bir süre önce yaşanan tuz krizinde evine 25 yıl yetecek miktarda tuz stoklamıştı” dedi.

Bir diğeri, herhangi bir ürün piyasada bulunmadığında Çinlilerin ihtiyacı olmasa da o ürünü satın aldıklarını söyledi.

Bu dönemde de en büyük sıkıntı, ister istemez ağız yüz maskesi ve kaş yanlarına kadar kapatan plastik gözlüklermiş.

“Bulursan yolla. Bizim komşu kendisi için 700 maske satın aldı” dedi. Çin hükümeti de stokçuluğun önüne geçmek için devlet ile iş yapan yabancı firmalara bulundukları ülkeden maske ve gözlük ithalatında gümrüğü kaldırmış, girişini de serbest bırakmış.

Aranan iki tip maske varmış; birincisi çok da etkili olmayan 3M95 koduyla bilinen, hastanelerde hemşirelerin veya ameliyathanelerde doktorların kullandığı basit bez parçası şeklinde olanmış.

İkincisi ise KN94 diye kodlanan daha kalın ve alt yanında bir halka şeklinde nefes giriş aparatı da bulunan maske...

Bir de yanları kapalı plastik gözlük.

YANA YAKILA MASKE ARIYOR

Normalde tanesi 5 Yuan olan basit maskelerin fiyatı 22 Yuan’a çıkmış.

Türkiye’deki fiyatını sordum, anlattı:

“Yuan ile Lira fark etmiyor; basit olan 5 lira, biraz gelişmiş olan 17 ile 22 lira… 3M diye bir modeli var, onun nefes giren bölümüne virüs engelleyici tablet konulabiliyor. Bunun şu an tanesi bin lirayı aştı… Gözlüklerin tanesi ise 10 ile 20 Yuan arasındaydı, şimdi 100 Yuan’dan aşağı yok…”

Sars virüsünün yayılımı sonrası da benzer krizlerin yaşandığını söyledi.

SIRADA 500 KİŞİ VAR

Türkiye’den maske getirmek istediklerini ancak bulmakta zorluk çektiklerini bildirdi.

Örneğin üretici bir firma, “Sizin önünüzde talepte bulunan 503 kişi var; beklerseniz sizin için de üretiriz” yanıtını vermiş.

Biri Güney Kore’den maske bulup getirmiş ve piyasaya sürmüş.

Sorunun ciddi boyutta olduğundan şüpheleri yok.

ATEŞ DÜŞÜRÜCÜ İLAÇ

Bununla birlikte en çok satılan bir diğer ürün ateş düşürücü ilaçlarmış.

Özellikle havaalanlarında batılı ülkelere gitmek isteyen Çinli turistler bol miktarda ateş düşürücü satın alıyormuş.

Bunun en ilginci de yakın zamanda Paris’te yaşanmış.

Bir kadın uçağın inmesine yakın yüksek oranda ateş düşürücü almış, denetimden geçmiş.

Birkaç gün sonra da Korona virüsü ortaya çıkmış.

YÜZ TANIMA ÇÖKTÜ

Virüs kadar endişe ettikleri bir diğer nokta ise güvenlik açığının ortaya çıkmış olması.

Çünkü Çin, bu yıldan itibaren ülkenin her yerine kurduğu kamera sistemi ile yüz tanıma uygulamasına geçmişti.

Yakın zamanda polisle de bunun tatbikatları yapılmıştı.

Suçlu olarak gösterilen bir kişi polise haber verilmeksizin Pekin’in en ıssız bölgesine bırakıldıktan 6 dakika sonra yüz tanıma sistemi kendisini bulup yakalanmasını sağlamıştı.

Çin bu yıl da yüz tanıma sistemi ile sosyal yaşam puanı uygulamasına geçecekti.

Uygulama ile insanlar sosyal yaşam puanlarına göre uçağa binip, sosyal tesis ve kamu hizmetlerinden yararlanması söz konusu olacaktı.

Bu nedenle ülke genelinde maske kullanılması yasaktı.

Bunda Hong Kong’daki olayların da etkisi olmuştu.

Şimdi ise zorunlu olarak herkes maske taktığı için yüz tanıma sistemi çökmüş.

Korona virüsü tüm dünyaya yayılırken, BM Dünya Sağlık Örgütü uyarılarını daha da yüksek seviyeye çıkarırken, Çin’de yaşayan Türklerin anlattıkları böyle…

*

Üç yılda üç kat

Başkent Gaz’ın 8 milyon dolarlık Kızılay üzerinden Ensar Vakfı’na aktardığı bağışı aslında bir başka gerçeği ortaya çıkarmış bulunuyor.

O da yeni vakıflar diye de adlandırılan kurumların her yıl verilmesi zorunlu olan yıllık beyannameleri ile ortaya çıkan gelir ve giderleri.

Uzatmadan söyleyeyim vakıfların son üç yıldaki gelirleri üç kat arttı, giderleri ise sabit kaldı, hatta biraz da azaldı.

Tabloya göre 2015 yılında vakıfların toplam geliri 15 milyar 498 milyon lira idi…

Bu dönemdeki giderleri ise 9 milyar 860 lira olarak kayda geçti.

Aradaki fark alınırsa 5 milyar 638 milyon liralık gelirin kaldığı anlaşılır.

Üç yıl sonra 2018 sonu itibarıyla bu vakıfların gelirleri 25 milyar 298 milyon liraya çıktı.

Giderleri ise 9 milyar 256 milyon oldu.

Bu kez aradaki fark ise 16 milyar 42 milyon lira…

VERGİDEN KAÇINMA

Yani üç yıl içinde 3 kat artmış.

Şimdi deniliyor ki vatandaş bağış yapıyorsa ne yapalım.

Aslında son olay bir başka gerçeği, vergiden kaçınmanın yöntemini ortaya çıkarıyor.

Geçmişte şirketler bunun için patron eşine ve çocuklarına kullanmaları için yeni otomobil veya minibüs tarzı binek araçları alırdı.

Şimdi ise bundan kaçınmanın yolu olarak vakıflar bulunmuş.

Aracı da Kızılay…

İki gündür yazılıp çizilen konuşulanlara bakıyorum, şartlı bağışın Kızılay’a verilmiş bir hak olduğu ileri sürülüyor.

KENDİ İCRA ALANINDA

Hiç de öyle değil.

Kızılay bir dernek olduğu için kendisini bağlayan Tüzüğü’nün 7’nci maddesinin 14’üncü bendindeki hükümdür; yani Kızılay bu şartı ancak kendi icraatları ve yatırım alanları içinde kullanabilir.

Buna göre Kızılay’a bir kişi, “Kan bankası kurması şartıyla” veya “Kızılay Soda Fabrikası’nın geliştirilmesi şartıyla” diye kendi icra alanında kalan konularda bağışını yapabilir.

Bir başka vakfa para aktarsın diye değil.

Şimdi diyeceksiniz ki Başkent Gaz’ın bunda sorumluluğu yok mu?

Tabii ki var, onunki ayrı bir durum…

Ancak kendisine bir öneride bulunmuş Kızılay yönetimi de bunu kabul edip uygulamaya sokmuş.

Eğer bugüne kadar başka uygulamalardan ne kadar aktarıldığı açıklanmaz ise toplum vicdanında ciddi sorun yaratır.

Tabii eğer Kızılay hepimizin ortak paydasıysa…

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar