Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

ANKARA Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısından sonra başlayan savaşı durdurmak için çok çaba gösterdi.

Önce Antalya’da Rusya ve Ukrayna Dışişleri bakanlarını buluşturdu.

Ardından bu iki ülkenin heyetlerini İstanbul’da buluşturdu.

Hedef de Rusya ve Ukrayna devlet başkanlarını Türkiye’de buluşturup, barışı sağlamaktı.

Şunu baştan belirteyim, Türkiye bu konuda önemli bir rol üstlendi; iki ülke ile var olan ilişkilerini çok iyi kullandı.

Sonunda diplomasi alanında önemli kazanım elde edildi.

Dışişleri Bakanlığı, genetiğinde var olan geleneğiyle batılı birçok ülkeden çok daha aktif hale geldi.

TARAFSIZLIK STATÜSÜ

Bütün bu süreçler Ankara ile Avrupa başkentleri arasında mesafeli hale gelen ilişkinin yeniden canlanmasına da neden oldu.

Ankara’nın bu girişimi aslında, bu tür durumlarda on yıllardır “tarafsızlık statüsü” adı altında bir model olarak öne çıkan Avusturya ve İsveç’in ayrıcalıklı durumunu kaldırdı.

Nitekim Avusturya Başbakanı Karl Nehammer geçen hafta sonu Moskova ve Kiev arasında mekik diplomasisi yapıp, 1955’ten bu yana elinde tuttuğu statüsünü tekrar kazanmak istedi.

Ancak Moskova’da işler iyi gitmedi.

Putin ile görüşmesinin açık ve net olmakla birlikte hiç de iyi geçmediğini Nehammer, “Görüşme dostane değildi ve zorluydu” sözleriyle dile getirdi.

İsveç ise 2014’ten bu yana NATO ile işbirliğini geliştiriyor ve Moskova’nın sinirlerini kaldıracak hızla Finlandiya ile birlikte NATO üyesi olmak için yol kat ediyor.

Dolayısıyla Ankara, uzun yıllardır Finlandiya ve İsveç’in elinde tuttuğu “tarafsızlık statüsü” pozisyonuna kendi sahip oldu.

Üstelik Nehammer de Moskova’ya ancak İstanbul üzerinden gidebildi.

9 MAYIS BEKLENTİSİ

Buraya kadar her şey anlaşılır ve Türkiye açısından önemli kazanım getiren bir durum.

Ancak uluslararası ilişkiler sonuç alındığında bir anlam ifade eder; dolayısıyla bu sonucun kısa vadede alınması söz konusu olabilir mi?

Ankara’nın etkin ve yetkin isimlerinden bu soruma aldığım yanıt benzer:

“9 Mayıs Rusya’nın Zafer Günü… Bu bir kişinin ağzından çıkacak karara bağlı. O çıkar mı bilinmez. Ama son gelişmeler bunun hemen olacağını şu aşamada bize göstermiyor…”

Ankara, uzun süredir ilişkilerini geliştirdiği Moskova diplomasisini de yakından tanıyor…

Onların bu meseleye nasıl baktığını sorduğumda, “Putin bu konuyu asker ile birlikte götürüyor; kimseyi devreye sokmuyor, konuşmuyor, kararları askerleriyle alıyor…” yanıtı geldi…

Dolayısıyla Ukrayna’nın doğusunu Azak Denizi çevresiyle birlikte ele geçirme konusunda Moskova’nın kararlılığının devam ettiği görülüyor.

Avusturya Başkanı Nehammer’in batılı devletler adına sunduğu planı Moskova’nın baştan reddettiği de anlaşılıyor…

WASHİNGTON, LONDRA, VARŞOVA

Ankara’nın bakışı bu işin bu denli kısa sürede bitmeyeceği noktasında.

Son dönem Putin’in komuta kademesinde yaptığı düzenleme ve yeniden yapılanmaya bakıldığında da bunu görmek olası.

Peki, Moskova istemez iken, batı bu durum karşısında ne yapıyor?

Bu aşamada Ankara’da parmaklar üç noktayı işaretliyor; Washington, Londra ve Varşova…

“Üçü de savaşın bitmesini istemiyor, çünkü ABD ve İngiltere Polonya üzerinden hem Ukrayna’ya, hem de Moskova’dan endişe duymaya başlayan Sovyetlerden kopmuş ülkelere silah satıyor…”

Böyle bir durumda savaşın kısa vadede bitmesi beklemek olası değil.

Ancak şu da bir gerçek ki, bir devletin bir başka devletin topraklarına ordusu ile girip üçte birini istila ettiği bir durum 1945’ten bu yana yaşanmadı.

UKRAYNA’NIN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ

Rusya, Ukrayna’dan çıkmayı kabul etti de ABD, İngiltere, Polonya buna rağmen devam etme yönünde bir eğilim gösterdiyse tamam.

Gözden kaçan da bu durum olsa gerek.

Ankara’nın etkin isimlerine bu soruyu yönelttiğimde aldığım yanıt genelde, “Biz Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü savunduğumuzu her aşamada dile getirdik” yönünde oluyor.

Ankara on yıllardır İsveç ve Avusturya’nın elinde tuttuğu, devletler arası çatışmalarda devreye girmesini kolaylaştırdığı tarafsızlık statüsünü burada kullanıyor olmaktan memnun.

Ancak paradoks, NATO’nun ikinci büyük ordusuna sahip bir ülkenin bu statüsünü ne kadar sürdürebileceğinde…

Bir de unutulmasın ki bu iş uzarsa Türkiye’ye kazandırmak, tam tersine negatif etki yapmaya başlar.

Sıkıntıyı çok daha arttıran bir hal alır, dünyanın en çetrefilli denizi olmakla birlikte Türkiye’nin tahakkümünü sürdürdüğü Karadeniz bir anda çırpıntılı bir hal alır…

Turizm ve ihracat başta olmak üzere ekonomiye getireceği yük de cabası…

Şunu belirteyim Ankara da bunun farkında…

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar