Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

İSTER adına geçici koruma altındaki sığınmacılar, ister mülteciler ya da topluma mal olmuş adıyla Suriyeliler deyin…

Resmi verilere göre dahi sayıları milyonla ifade edilen bu kişilerin evlerine gönderileceğini sanıyorsanız yanılırsınız.

Hatta daha ileri bir tespitte bulunayım…

Mülteciler üzerinde yıllarını harcamış akademisyenlerden, yardım kuruluşlarının ve emniyet güçlerinin, hatta insan hakları kuruluşlarının yöneticilerine kadar geniş bir yelpazede üzerinde uzlaşı sağlanmış tek konu da budur.

Gelenlerin ağırlıklı bölümü Türkiye’de kalacak, yurtlarına dönmeyecek.

Gidişleri de ancak Suriye’nin çok daha zengin, müreffeh, insan hakları ve özgürlüğüne önem veren bir ülke haline gelmesiyle olası olabilir.

Ona kadar da zaten en az üç nesil geçer…

YILLAR ÖNCE SÖYLENMİŞ CÜMLE

Mülteciler ve özellikle de Suriyeliler üzerinde Türkiye Barometresi çalışması yapan Prof. Dr. Murat Erdoğan dün New York Times’ta geçici koruma altındaki Suriyeliler hakkında yayınlanan bir makale yolladı.

New York Times’taki makaleyi kaleme alan gazeteci öncesinde Prof. Dr. Murat Erdoğan’ı arayıp, ilk göç sürecinin başladığı dönemde kendisini Lübnan’daki bir konferanstaki konuşmasını dinlediğini belirtmiş.

“Kusura bakmayın ama, Suriye’den gelenler ne Türkiye, ne de Lübnan’dan ne de gittikleri bir başka ülkeden geri dönmeyecekler, bunu da bugünden bilerek planlarınızı yapın ve buna göre hareket edin…” yönündeki sözlerini anımsatmış.

O gün bunları söyleyen Prof. Dr. Erdoğan, bugün de aynı görüşteydi…

Veriler ve Suriyelilerin davranışları ortada; bunlar varken geri dönmesi nasıl sağlanabilir?

Prof. Dr. Erdoğan dünkü sohbetimizde sıraladı, bu görüşleri konu üzerinde çalışanların ağırlıklı bölümü de defalarca söylüyor.

Dolayısıyla işin gerçeğini de görerek hareket etmek gerekiyor; yoksa kuru kuruya “gitsinler” denilerek mesele çözülmüyor.

Gitsinler de hangi yolla gidecekler onun da ortaya konulması gerekiyor.

Örneğin, iktidar ve muhalefetin en tepesinde bulunanların söylemlerinden başlayalım…

GÖNÜLLÜ MÜ?

Hepsi de cümleye, “Gönüllü geri dönüş…” diye başlıyor.

Muhalefet bir adım daha ileri götürüyor, “Esad ile anlaşarak” cümlesiyle birlikte söylüyor.

İktidar ise yapılan briket evlerde yaşamak için bir yıl içinde bir milyon Suriyelinin geri döneceğine vurgu yapıyor.

Peki, Suriyelilerin ülkesindeki derdi sadece başlarını sokacakları ev bulamamak mı?

Ayrıca bir briket ev edinmek için gönüllü gider mi?

Hele ki geçici koruma ve hatta bazılarına da vatandaşlık hakkını kazandırarak, “siz de vatandaş olabilirsiniz” mesajı verilmişken…

Ayrıca, iş ve geçim ile ilgili bir yığın sorunun da beklediği ülkesine gönüllü gitmesi için teşvik edecek briket evden ötesi ne olabilir?

Diyelim ki gönüllü oldular, bir yılda bir milyon kişiden söz ediliyor; bu bir günde 2 bin 739 kişinin gideceğini varsaymak demek.

Mümkün mü?

ESAD İLE NASIL ANLAŞILACAK?

Muhalefetin iddiası da ülkesinde geçen hafta af ilan eden ve gidenlerin geri dönmesi çağrısında bulunan Esad’a güvene dayalı.

Diyelim ki bu konuda Şam ile bir anlaşmaya varıldı; hem Esad ile uzlaşıp, hem de Suriye topraklarında Türkiye güvenlik güçlerinin kalması olası mı?

Var sayalım ki güvenlik güçleri çıktı; sadece İdlib’de yaşayan nüfus 3 milyon; Afrin, Azez de dahil edildiğinde bunların arasında bulunan on binlerce eli silahlı kişiyi ne yapacağız?

Esad ile yaşarlar mı?

BM kontrolünde bile olsa, Bosna Hersek örneği ortada iken Esad’ın kendilerini yaşatacağını varsayarlar mı?

AVUKATLAR KARŞILIYOR

Gelelim işin bir başka yönüne…

Önceki gün ziyaretime güvenlik güçlerine Suriyeliler ile ilgili eğitim veren bir uzman geldi; sınırda yaşadıklarından örnekler aktardı.

Benzer anlatımı bir süre önce TBMM İnsan Hakları Komisyonu üyelerinden de dinlemiştim…

Uzman kişinin aktardığına göre sınırdan geçişler duvara rağmen çok azalmış olsa da devam ediyor.

Dikkat çeken ise duvardan atlayan kişi oturup güvenlik devriyesinin gelmesini bekliyor.

Buna neden kayda girip legalize olmak.

Karakola gittiğinde ise kendisini bir grup avukat bekliyor oluyor.

Avukatlar bu kişinin geri gönderilmesi halinde hayati tehlikesinin bulunduğunu, sığınmacı merkezine götürülmesi gerektiği konusunda ısrarcı oluyor; hukuki süreçleri çalıştırıyor.

Bu kişinin göç merkezine girişteki adı ile çıkıştaki adı da birbiriyle uyumlu olmuyor; çoğunluğu geldiği ülke adını yanlış veriyor.

Bir süre sonra zaten çok kalabalık olan bu merkezde de kalmıyor bir şekilde kalabalığa karışıyor.

Oradan gelirken sağa sola dağıttığı paranın da bu dönem 3 bin 500 dolar civarında olduğundan söz etti; bir dönem bu rakam 7 bin dolara kadar çıkmış.

Yakalanıp getirildiklerinde de durum farklı olmuyor, zaten bıkmış olan emniyet güçleri de artık yakalamak istemiyor.

Çünkü her bir adımı bir sorun…

Kendisini bekleyen yığınla sivil toplum örgütü ile uğraşmak da ayrı bir konu.

İstanbul geneli ve bazı ilçeleri özelince yeni bir çalışma başlatan Prof. Dr. Erdoğan’a da sordum, hangi semtte ne kadar Suriyeli veya geçici sığınmacı olduğunu biliyor muyuz?

Bir ilçe ile ilgili resmi veride 60 bin gözükmüş, kendilerinin araştırmasıyla çıkan rakam ise 200 binin üzerindeymiş.

Şimdi hangisine göre strateji üreteceksiniz?

Hele ki bütün dünyada gelenlerden geri dönüş yapanların oranı %3’ü, bir başka ülkeye gitme de %1 iken…

Üstelik kurulu göç düzeni de sağlam bir şekilde çalışıyorken…

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar