Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

SON bir hafta içinde İYİ Parti içinden üç kez CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun mezhebi üzerinden adaylığına karşı çıkıldı.

Bu parti politikasının bir yansıması mı?

Yoksa parti içindeki bir grubun iç politik tutumunun bir yansıması mı?

İYİ Parti’nin en üstünden, ilçe başkanına kadar kime sorduysam hepsinin yanıtı aynı oldu.

Bunun bir parti içi politikanın yansıması olmadığı, tam tersine İYİ Parti lideri Akşener’in dün akşam Ankara Milletvekili Halil Oral’ın Kılıçdaroğlu hakkındaki sözlerinden haberdar olunca çok sinirlendiği aktarıldı.

Hatta o denli öfkelenmiş ki Oral’ı telefonla bizzat arayıp sözleri nedeniyle sert tepki göstermiş.

Grup Başkanı İsmail Tatlıoğlu’ndan kendisini disipline sevk etmesini istemiş…

Nitekim İYİ Parti Grup yönetimi de dün toplanıp oy birliği ile disiplin kararını aldı.

Akşener bununla da kalmamış Oral’dan özrünü kamuoyu önünde dile getirmesini, Kılıçdaroğlu’nu da arayıp durumunu aktarmasını ve özrünü bizzat iletmesi gerektiğini de söylemiş.

Oral da dün CHP liderinden randevu talebinde bulunmuş; Ordu’da bulunan Kılıçdaroğlu Ankara dönüşünde kendisini kabul etme sözü vermiş.

“BİZİM CENAHI KAŞIYOR”

Akşener burada kalmadı, Sakarya gezisi sırasında milletvekili adına miting alanında Kılıçdaroğlu’undan özür diledi.

Akşener’in bu denli konunun üzerinde durmasının nedeni ise CHP liderinin mezhebi üzerinden partisinin içinden gelen açıklamalara bir ket vurma çabasından öte değil.

Nitekim yakın çevresine bunu da dile getirmiş.

Milletvekillerinin veya adını açıklamak istemeyen bazı parti yöneticilerinin bu konudaki açıklamalarının gerisinde bir art niyet görmüyor.

“Bizim cenahı birileri kaşıyor, bu yönde açıklamaya zorluyor” bakışını taşıyor.

Dolayısıyla Oral hakkındaki disiplin sürecini çalıştırmasının gerisinde de bu neden yatıyor.

Peki, parti içinden bu açıklamaların geliyor olmasının nedeni Kılıçdaroğlu’nun önünün kesilip, bir başka isim, özellikle de Akşener’in aday olmasını sağlamak mı?

Çünkü Akşener’in aday çıkması, eğer seçilebilirse de Cumhurbaşkanı olması parti ile ilişkisinin kesilmesi ve parti içinde birilerinin de liderliğinin önünün açılması anlamına da gelecek…

“O ŞIK ÖLDÜ…”

Akşener kendi adaylığı ile beklentilerin önüne geçmekte kararlı olduğunu her aşamada dile getirmiş.

İyi niyetle dile getirilmiş dahi olsa bunun yaratacağı sıkıntıları detaylarıyla anlatmış.

Kurmaylarının aktardığına göre, yakın geçmişte yaptığı bir toplantıda da hedefinin başbakanlık olduğunun altını bir daha çizmiş.

“Yemin billah ediyorum…” deyip eklemiş:

“Benim Cumhurbaşkanlığına adaylığım gibi bir şık yok; öldü o şık. Bir daha söylüyorum, yetmedi yemin billah ediyorum; ben bu seçimde Cumhurbaşkanlığına kesinlikle aday olmayacağım. Böyle bir şey olmayacak, hayatta olması da mümkün değil…”

KİMSEYE SÖZÜMÜZ YOK

Bu söz Akşener’in Kılıçdaroğlu’nun adaylığına sıcak baktığı anlamına gelir mi?

Verilen yanıt açık:

“Erdoğan’ın karşısında kim önde çıkıyorsa onun sonuna kadar arkasında oluruz; kim olduğuna bakmayız… Bizim de şu olsun diye bir şartımız, verilmiş sözümüz, kişilere yönelik bir tercihimiz yok…”

Anlaşılan o ki bütün anketlerde oyu en çok yükselen parti iken, kendi üzerlerinden tartışma alanı yaratılmasının önüne geçme konusunda kararlı.

ERDOĞAN’IN ÇAĞRISI

Nitekim dün Cumhurbaşkanı Erdoğan da Kılıçdaroğlu’na kendisine rakip olması çağrısında bulunurken buradan yürüdü…

Daha önemlisi Kılıçdaroğlu’nun mezhep durumunu dile getirerek aslında İYİ Parti’ye karşı savunduğu algısını verdi.

İttifak ortağından mezhebiyle ilgili sözler gelirken, aday olması konusunda kendilerinin cesaretlendirdiğini söyledi.

Bir anlamda Erdoğan da mezhep konusunu gündeme getirdi.

Türkiye’de mezhep üzerinden yürüyen tartışma seçmen tercihini etkiler mi?

Hiç sanmıyorum…

Vestfalya Anlaşması ile oluşan ulus devletler, içindeki milliyetlerden hangisinin devlete hakim olacağı sorununu ikinci dünya savaşı ile çözdü.

ANAP’IN 1995 ŞOKU

Mezheplere dönük meselelerini en geri kalmış toplumlar dahi 1970’li yıllarda tamamladı.

Türkiye de bunun acısını o yıllarda en çok yaşayan ülkelerden biriydi…

Toplum kesitlerinin içinde hala bunu içinde taşıyanlar olabilir; kitleler psikolojisi içinde kendilerini çok yüksek sayıda da görebilir.

Ancak mezhepçi yaklaşımların o partilerin her seçim oylarının yüzde birden yukarı çıkmadığının da görülmesi gerekir.

Her dönem bu denli az oya sahip iken, kendilerini ses yükselterek sanki %99 oranına sahip gibi gösterme başarısına erişmiş kesimin, bu seçimde alacağı oy da fazla değildir.

Bırakın kendilerini, içinde yer aldıkları siyasi yapılara da zarar verdiklerine, ANAP’ın 1995 seçiminde tanıklık edildi.

TERS BRADLEY ETKİSİ

Siyasal İletişim bilimi bu gibi durumlara, California seçiminde Afro-Amerikan Tom Bradley’in seçimi sandık kabininde kaybetmesinden kaynaklı olarak “Bradley Etkisi” adını verir.

Ancak unutulmalı ki ABD’de Obama’nın seçiminde de yaşandığı gibi bu bazen de ters etkiye yol açar, oy vermeyen olanların da oylarını götürüp vermesini beraberinde getirir.

Benzer bir süreç de Kılıçdaroğlu’nun çok daha fazla işine yarar…

Hayatında Kılıçdaroğlu’na oy vermemiş, vermesi de olanaksız olan bir liberal ismin dün telefonda “Aday olsun inadına gidip Kılıçdaroğlu’na vereceğim” demesinde olduğu gibi…

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar