Çiçek'in Gülşen olayına bakışı: Tutuklama hastalığımız var…
TUTUKLAMANIN ceza uygulaması değil, tedbir haline gelmesi için uğraş vermesinin üzerinden 17 yıl geçti.
O gün de aynı cümlelerle tepkisini dile getirirken, Türk Ceza ve İnfaz kanunlarında hazırladıkları değişikliklerle yargının bu ayıptan çıkacağını belirtiyordu.
O dönem Türk Ceza, Ceza Muhakemesi ve İnfaz kanunlarında önemli değişiklikler yapıldı.
Değişikliklerin gerekliliğine karar veren, o dönem bu uygulamalardan en çok olumsuz etkilenen, sorun yaşayanlardı.
Çünkü aralarında Cumhurbaşkanı Erdoğan, eski bakanlardan merhum Hasan Celal Güzel’in de arasında bulunduğu bugünkü hükümetin etkin isimleri hakkında aynı maddeden, “halkı kin ve nefrete tahrik” iddiasıyla tutuklama yapıldı ve ceza verildi.
Bugün sanatçı Gülşen için çalıştırılan madde, o dönem de bugünkü hükümetin en tepesinde bulunan isimler için çalıştırılıyordu.
Belki de bundan dolayı AK Parti, iktidarının ilk yıllarında haksız uygulamalara uğramasına yol açan o ünlü maddelerin hepsinde önemli değişikliklere gitti.
Amaç bu madde ile daha fazla insanın hak ve özgürlüklerini etkileyen keyfi kullanımının önüne geçmekti.
İLİŞKİ LİYAKATİNİN SEZGİSEL ADALETİ…
O gün değişikliklerin mimarlarından biri de Ceza Hukuku Profesörü Adem Sözüer idi; o günkü tutuklamaların haksız olduğunu nasıl söylediyse dün de aynı tepkisini Gülşen'in tutuklanması olayı için gösterdi.
“Geçmiş bir daha yaşanmasın diye ‘açık ve yakın tehdit’ kavramı kullanıldı. Dört ay önceki yakın tehdit olabilir mi?” diye sordu…
Prof. Dr. Adem Sözüer hocama da söyledim, “sezgisel adalet” söz konusuysa ve meslekte ilerlemenin şartı da “ilişki liyakatına” dayanıyorsa olmaması için bir neden yok…
Tepkinin geldiği bir diğer isim de o gün bu değişikliklerin yapılması için çaba gösteren, dönemin TBMM Başkanı, Adalet Bakanı, Cumhurbaşkanlığı İstişare Kurulu Üyesi Cemil Çiçek…
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki Çiçek’in de vurguladığı gibi Gülşen’in sözleri espri mahiyetinde yapılmış dahi olsa kabul edilir gibi değil. Hadsizlik…
Ancak her hadsizlik de tutuklanma ve ceza ile sonuçlanamaz.
Toplum ile hukuk arasındaki ilişkiyi ortaya koyan Emil Durkheim’den bu yana yargı üzerine kafa yoran kim varsa hepsi için de durum aynıdır…
HASTALIK HALİNDE
Hukuk, hiçbir şekilde ötekini korkutma ve tehdit aracıyla da kullanılamaz, o nedenle Adalet Tanrısı Themis’in gözü kapalıdır.
Adalet ne himmet ne merhamet dağıtır ne de tehdit aracıdır…
Çiçek de bu duruma dikkat çekti…
Her zamanki esprili anlatımı içinde Onursal Yargıtay Daire Başkanı Zekai Özdil’in anılarını topladığı kitabından bazı örnekler aktardı.
Bir de Mısır’ın efsane liderlerinden Nasır döneminde yaşanan toplumsal olaylardan örnekler anlattı.
Çiçek, öncelikle Gülşen’in 4 ay önce konserde söylediği sözün hadsizliğine vurgu yaptı, bunun kabul edilir tarafının bulunmadığını belirtti.
Tutuklama ile bu konunun farklı ele alınması gerektiğini anımsattı…
Biraz da hayıflanan bir tonla, “Tutuklamanın cezalandırma aracı olmaması gerektiği konusunu bin defa söyledik” diye başladı.
Özgürlük aleyhine kullanılmaması gerektiğinin defalarca altının çizildiğini, AİHM’den dönen davaların ağırlıklı bölümünün tutuklama konusunda baştan yapılan hatalardan kaynaklandığını aktardı.
“Maalesef bir tutukluluk hastalığımız var” deyip devamını getirdi:
“Sanatçıya ve tutuklama yöntemine her kesimden tepki gelmesi sağlıklı bir durum. Bir kere bu sanatçı 4 ay önce söylemiş. Kaçacak durumu da yok. Zaten göz altına alarak gereken mesajı da vermişsin. Bu sanatçıyı trafik kazaları sonrası kazayı yapanı göz altına alarak onunla ilgili koruma kalkanı yaratma, başka birinin suçu teşvikini engelleme gibi durumu da yok. Delilin karartılması da söz konusu değil…”
ÇİZGİNİN NERESİNDEYİZ
Bütün bunları sıraladıktan sonra şu soruyu yöneltti:
“Çizginin neresindeyiz?… Hala ideolojik saplantı belirleyici mi olacak?“
Yasaların uygulamasından kaynaklanan sorunların ortadan kaldırılması için hakim ve savcılarla Adalet Bakanlığının bazı dönemler toplantılar yaptığını da anımsattı.
Yargının bir kişi hakkında karar verirken, adaletli olmasını sağlamak için çok sayıda aşama koyduğuna da dikkat çekerek, Yargıtay’a kadar giden süreçleri sıraladı.
Her bir aşamada hakim ve denetim eşiğinin biraz daha yükseldiğine vurgu yaptı, Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru ile AİHM’ne kadar uzanan süreçlerinin çalıştırılmasının gerisinde insan hakkı ve onurunun korunması olduğunu anımsattı.
Bunun bir çırpıda ortadan kaldırılmasının hukuk açısından getirdiği soruna dikkat çekti.
Gülşen’in sözlerinin kabul edilebilir tarafı yok, ancak hukukta her kim olursa olsun ölçülülük esas olmalı…
Bir de geçmişte sana yapılan haksızlığı bugün senin tekrar etmemen gerekli…
- Uzun menzilli füzeler yakındakileri etkiledi...25 saniye önce
- İktidar kapışması…1 gün önce
- Gülmek ve ağlamak…4 gün önce
- Kitlelerin hayal gücü…1 hafta önce
- Olayın Olacağı Oda...1 hafta önce
- Mustafa Kemal'i anmak…1 hafta önce
- Kemerlerinizi bağlayın…1 hafta önce
- Utangaç muhafazakarlar yine sol gösterdi sağ yaptı2 hafta önce
- Bu iş mahkemede mi biter?2 hafta önce
- Hangisine oy verirdiniz?2 hafta önce