Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

BAŞTAN belirteyim…

Mısır ile ilişkilerin düzelmesi Kahire’nin bir Kıbrıs adası kadar Akdeniz’de hidrokarbon sahası kazanmasının önünü açmakla kalmaz, Türkiye’ye de sahada önemli bir getiri sağlar…

Libya’da bir türlü çözülemeyen sorunlar için de yapıcı bir etki bırakır, solüsyon etkisi yaratır.

O nedenle yıllardır bu köşeden de savunduğum gibi, Mısır ile ilişkilerin iyileşmesi Doğu Akdeniz’de bahar havasının yeniden esmesinde önemli katkı verir.

Sadece orada kalmaz, aurası Suriye başta olmak üzere Libya ve Filistin’de de sorunların çözümünü kolaylaştırır.

Öteden beri gerçekleşmesi olası olmayan (East-Med) Doğu Akdeniz Hattı’na tamamen veda edilip, Türkiye üzerinden yeni bir enerji hattının açılmasına da önayak oluşturur…

TAM DA NORMALLEŞMENİN ASKIYA ALINDIĞI DÖNEMDE

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2022 FIFA Dünya Kupası açılışını izlemek için gittiği Katar’da, “Bir daha görüşmem… Darbeci…” dediği Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ile tokalaşması bütün bu nedenlerle önemli bir gelişme…

Üstelik Mısır Dışişleri Bakanı Şükrü’nün Türkiye ile geçen yıl başlayan ilişkileri normalleştirme sürecinin, Türkiye’nin son dönemde Libya’da attığı yeni adımlar dolayısıyla tek taraflı askıya aldıklarını açıkladıkları bir dönemde…

TARİH VE HAYATIN AKIŞI

Gelelim asıl soruya…

Peki, ikili ilişkilerin olumsuzlaşmasına yol açan gelişmeler olmasaydı kazanılan ne olacaktı?

Veya tersten sorayım, Türkiye’nin bu süreçte kaybı ne oldu?

Doğu Akdeniz üzerindeki çalışmaları ile bilinen ve Libya ile yapılan anlaşmanın temelinde emeği bulunan Ufuk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sertaç’ın böyle dönemler için söylediği şu cümle aslında işin püf noktasıdır:

“Tarihin akışı ile hayatın akışı birbirlerini her daim doğrulamaz…”

Bugün hayatın akışı içinde yanlış bulduğumuz birçok şeyin, tarihin akışı içinde aslında ne kadar faydalı olduğunu kavrarız…

O nedenle Türkiye’nin kaybının ne olduğu sorusuna verilebilecek en önemli yanıt, Mısır’ın uzun yıllar direnç gösterdiği Yunanistan ile Deniz Yetki Anlaşması’nı imzalaması gösterilebilir.

Mısır’ın buradaki direnci de belliydi, Yunanistan baştan beri “adaların kıta sahanlığının bulunduğunu” ileri sürüyor ve Mısır ile ortay hattı belirleyecek anlaşma için Yunanistan ana kıtası yerine Meis adasının esas alınmasını istiyordu.

Mısır’ın direnci sayesinde Yunanistan Meis iddiasından vazgeçti ve Kahire ile anlaşmayı ana kıtaları esas alarak imzaladı…

KİM DAHA ÇOK KAYBETTİ?

Atina yıllardır sürdürdüğü iddiasını kendi eliyle tüketti; adalar konusunda yıllardır oluşturduğu tezini Akdeniz’in derinliklerinde yitirdi…

East-Med projesinin geçerli olmayacağını da anladı.

Aslında Mısır Türkiye ile Akdeniz’de Deniz Yetki Anlaşması imzalayarak daha fazla alan kazanacakken, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi ile yaptığı anlaşmaların sonucunda Kıbrıs Adası kadar sahayı kaybetti…

Dolayısıyla anlaşma imzalayan iki taraf açısından da en azından kazançla sonuçlanmadı.

TAHTEREVALLİ SİYASETİ

Türkiye açısından bakıldığında 9 yılda alınacak yol önemli bir kayıp…

Daha ileri bir seviyeye gidip, hayatın akışı içinde kazanımların artmasına vesile olabilirdi.

Bu durumda da Yunanistan ile Mısır arasındaki olmazların görülmesi, Meis sürecinin devreden çıkarılması, Libya ile anlaşmanın imzalanması gibi birçok gelişme de belki de yaşanmayacaktı.

Dolayısıyla tarihin akışı içinde baktığımızda durum biraz daha farklı görülüyor.

Tabii bu süreç istenildiği gibi sağlıklı çalıştırılıp, Türkiye’nin bozulan ilişkiler sonrası düzeltmeden lehine bir kaybı söz konusu olursa…

Cumhurbaşkanı Erdoğan da belki buna atıf yapmak için görüşmenin iki ülke halkının birlikteliği açısından önemine işaret etmiş.

“Bizim kendilerinden tek isteğimiz” diye dile getirdiği Sisi’den beklentisinin, Yunanistan olduğu da şu cümlesinde aşikâr:

Akdeniz’de bize karşı tavır içinde olanlara yönelik burada biz barışı ikame edelim…”

Kahire’den dün yapılan “Erdoğan ve Sisi’nin Katar’daki el sıkışması ikili ilişkileri geliştirmenin başlangıcı olacak” açıklaması da gösteriyor ki Mısır da Ankara ile birlikte olmaktan memnun…

Bu denli bağı sağlayacak olan da ister istemez, Akdeniz’de Mısır ve İsrail’in hakim olduğu alanlardan çıkan hidrokarbonun Avrupa’ya taşınması.

Rusya buna nasıl bakar?

Yunanistan ve GKRY AB içinde nasıl bir sorun çıkarır veya Brüksel onları nereye kadar frenler bütün bunları da tarihin akışı bize gösterecek…

Aslında bütün bunlar Orta Doğu’daki ilişki modelinde tahterevalli düzeninin değişmeden devam ettiğinin de bir başka göstergesi.

Bir taraf yükselirken, diğeri kesinlikle düşüyor; ikisiyle eşzamanlı yükselen döneme rastlanmıyor…

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar