Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

PARLAMENTER Sisteme geçiş için bir hükümet programı çıkarılması istense, çağın gereklerine uygun bundan iyisi çıkmazdı.

Millet İttifakı’nın dün açıkladığı Ortak Politikalar Mutabakat Metni, sadece sistemin değil, kamuoyunun beklentileri de dikkate alınarak hazırlanmış.

Altı farklı ideolojiden gelen partiler olması dolayısıyla, aykırılıklarının çok daha fazla olması beklenirken, tam tersine tecrübeyle sağlanmış uyum ortaya çıkmış.

Örnek mi?

Metinde ana dilde eğitim ile ilgili bölüm yoktu...

Belli ki başta İYİ Parti olmak üzere milliyetçi hassasiyeti yüksek partiler buna sıcak bakmadı…

Bazıları da eğer Kürt kökenli seçmenden oy alınacaksa, beklentilerini dikkate almak gerektiğinin altını sürekli çizdi.

KELİME USTALIĞI

Sonuçta her ikisinin de talebini karşılayan formülle, hem de büyük bir dil ve kanun yazıcılığı ustalığıyla şu metin kitapçığa girdi:

“Eğitim kurum ve süreçlerini cinsiyet, etnik köken, din, dil, yerleşim yeri, sağlık durumu, sosyo-ekonomik koşulları ayırt etmeden, fırsat eşitliği ve adaletini ve herkesin nitelikli eğitim hakkını garanti altına alan kapsayıcı bir anlayışla düzenleyeceğiz…”

Dileyen dilediği gibi yorumlayabilir…

Bir diğeri de CHP ve İYİ Parti’nin olmazsa olmazı olarak sunduğu, SP’nin ise sıcak bakmadığı İstanbul Sözleşmesi…

İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Ümit Özlale, üzerinde mutabakat olmadığı için metinde yer almamasına rağmen konuşmasında İstanbul Sözleşmesi’ne atıf yapıp, Saadet ve Gelecek Partisi liderlerinin canını sıkmış olabilir.

Ancak kitapçıktaki metin okunduğunda ortaya çıkan anlam da İstanbul Sözleşmesi’ni çağrıştırıyor.

9 ana, 75 alt başlık ile kaleme alınmış 2 bin üzerindeki düzenlemede de bunu bulmak olasıydı…

Bundan çok daha iyi bir parlamenter sistem metni çıkarılamazdı…

Hazırlayanların üst bürokrasiden gelip partilerin yönetimlerinde görev alanlardan oluşmasının avantajının metne yansıtıldığı açıktı.

İZLEYİCİ DAHA DİNAMİK

Şimdi gelelim asıl soruya…

Bu denli iyi hazırlanmış ortak politikalar mutabakat metni, aynı ağırlıkta sunuldu mu?

Kocaman bir “Hayır…”

Salondaki izleyicinin coşkusu, hiçbir yönlendirme olmadan kendiliğinden yükselen alkışları, metni hazırlayanlardan daha dinamik ve beklenti doluydu.

Oysa salondaki seçmende, kürsedeki monoton, bir o kadar da heyecanı eksik ses tonu değil, 6 farklı ideolojinin uyum içindeki armonisi ve çoşkusu hakimdi; kürsüdekilerden daha çok beklenti dolu ve dinamiklerdi.

Seçmenin, liderlerden bir iki kelime cümle söylemesine yönelik beklentileri de boşa çıktı…

Liderler imza atma seremonisi dahi yapmadı, öncekinde olduğu gibi sadece kitapçığı tutup, herhangi bir şey söylemeden ayrıldı; salonun heyecanını bir anda boşluğa düşürdü.

HAYIFLANAN YÜZLER

Tören sonrası koridorda yakın bir dostumla sohbet edip, içeriyi olduğu gibi veren ekrandan gelişmeleri izlerken, bir anda liderlerin ayrılmakta olduğunu fark ettim.

İYİ Parti lideri Akşener, ilk çıkan oldu, yanındaki kurmay heyetiyle birlikte diğer liderlerden daha önde yürüyüp odaya girdi.

Kendisinden on adım kadar geride ise diğer beş parti lideri birlikte yürüyordu.

Kısa mesafede SP lideri Karamollaoğlu ile Gelecek lideri Davutoğlu’nun birlikte yürürken yaptıkları sohbette, yüzlerine yerleşen hayıfın çizgileri dikkatten kaçmıyordu.

SP kurmayına nedenini sorduğumda, hayıflanmakta haklı olduklarını, İYİ Parti Sözcüsü Özlale’nin metinde olmamasına rağmen “İstanbul Sözleşmesi”ne atıf yaptığını belirtmekle yetindi…

Daha fazla konuşmak istemeyen iç çekmeyle yanımdan hızla uzaklaştı.

EKONOMİYİ DÜZLÜĞE ULAŞTIRMA SÜRESİ

Gelelim metinde dikkat çeken diğer noktalara…

Salonun okunduğunda tepki gösterdiği 7 bölüm vardı…

Bunlar, yürütme reformu, Anayasa Mahkemesi’nin yapısı, yolsuzlukla mücadele, kamuda israfla mücadele, zorunlu eğitimin süresi, kadın hakları, konut ve barınmaya ilişkin bölümlerdi…

EKONOMİ BEŞ YILA BAĞLANDI

Belki enflasyonla mücadele de eklenebilir; çünkü orada da salonun önemli bir bölümü ne denileceğini merak etmesinden dolayı bekleyip sessizliğe büründü…

Metne biraz dikkatle bakınca sessizliğin nedenini anlama olanağına kavuştum.

Çünkü enflasyonda iki yılda tek haneye indirilmesi vaat edilirken, geri kalanlar için öngörülen süre 5 yıldı…

Beş yıl sonra dolar bazında kişi başı gelirin iki katına çıkacağından tutun da beş yılda beş milyon kişinin iş olanağına kavuşacağına, beş yılın sonunda yıllık ihracatın 600 milyar dolara ulaşmasına kadar hemen her veri beş yıla bağlıydı…

Böyle olması da normal, çünkü ilk yılların kim gelirse gelsin acı reçeteyle dolu geçeceğini biraz ekonomi okuması olan herkes görüyor.

SIRA KARAMOLLAOĞLU’NUN TURUNDA

Hükümet programı da denilebilecek ortak politika mutabakatının da açıklanmasının ardından aslında Millet İttifakı’nın bir yıl içinde geldiği yolun sonunda fazla bir şey kalmadı.

Bundan geri dönüş olabilir mi?

Zirve toplantısında da dile getirildiği gibi bu kadar yol geldikten sonra kimse o masadan kalkmaya cesaret edemez ve ortak bir aday üzerinde uzlaşı sağlanır.

Bu uzlaşı için liderlerin ikili mekik istişaresinde bulunacaklarından söz ediliyordu.

Görünen o ki 13 Şubat’taki zirveye ev sahipliği yapacak SP lideri Temel Karamollaoğlu’nun partilere turunu tamamlaması beklenecek.

Anladığım kadarıyla burada kamuoyu yoklamalarından daha çok aday profil yoklamasından elde edilen sonuçlara bakılacak.

Yani toplumun nasıl bir cumhurbaşkanı görmek istediği üzerinde durulacak.

Partilerin yetkili organlarının beklentileri de önem arz edecek.

Karamollaoğlu’nun turundan bir sonuç çıkmazsa, liderler zirvesinde DEVA Partisi Genel Başkanı Babacan’ın önerisi doğrultusunda “ikili mekik diplomasi” sürecine geçilecek.

Aktarıldığına göre DEVA Partisi’nin kendi içinde yaptırdığı yoklamada Babacan ilk sırada çıkarken, Kılıçdaroğlu adı ön sırada yer almış.

ADAYIN SİLUETİ CUMA GÜNÜNE BELLİ OLUR

Görünen o ki en geç gelecek hafta Cuma gününe kadar adayın silueti ortaya çıkar…

Ardından da propaganda dönemi gelir.

İletişimin her şeklini bünyesine toplayıp, pranga gibi bedenin ayrılmaz parçası haline gelen cep telefonu çağında, propaganda kampanyasını dergicilik anlayışı ile yaparlarsa kendilerini anlatmakta çok zorlanırlar.

Çünkü Byung Chul Han’ın da belirttiği gibi dijitalleşmenin bizi maruz bıraktığı enformasyon çağından, siyaset de nasibini yeterince aldı.

Bu çağda seçim kampanyası enformasyon savaşına; sosyal medya da enformasyon ve demokrasinin birlikte hareket ettiği enfokratik arenaya dönüştü...

Söylemin yerini, halkın ilgisini çeken gösteri aldı…

Yenidünyanın bu çağında enformasyonu bilen sandıktan çıkar…

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar