Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Dün iki ayrı haber düştü önüme.

Biri Gülşen’in İmam Hatiplilere ‘sapık’ dediği video.

Diğeri İlahiyatçı Ebubekir Sifil’in "Namaz kılmayan öldürülebilir" dediği video.

İki videodan da nefret ettim.

Herhangi birinin çıkıp herhangi bir okulun mezunlarına yahut bir meslek /inanç grubuna hatta bir futbol takımına ‘sapık’ gibi ağır bir hakareti öyle uluorta bağlamsız mesnetsiz kullanabildiğini hayal edin. Edemezsiniz.

Ama milyon yıl önce bu devlet tarafından açılmış, açılmasına gerek görülmüş, milyonlarca mezunu olan İmam Hatiplere çok rahat hakaret edilebiliyor. Bunu yapanlar kabul göreceklerine inanıyor, böylesi bir herzeyi yiyip yine de destekleneceklerini umuyorlar.

Haksız da değiller işin kötüsü.

Nitekim, sahnede dikkat çekmek için her tür abartıyı sergileyen Gülşen’in son ucuzluğunu alkışlayanlara, onun insan onurunu rencide eden bu toptancılığı karşısında buz kesmeleri gerekirken kahkahalarla yanıt verenlere ne demeli?

Şimdi bazıları diyecek ki, bu ülkede daha yakınlarda üzerinden çok uzun zaman geçmiş bir sokak hareketi bahane edilerek eylemlerde yer alan kadınlara sürtük denildi, daha önce Sezen Aksu tehdit edilmişti.

Onlar da yanlıştı ve ben bir İmam Hatip mezunu olarak o hakaretleri de eleştirdim.

Ayrıca şunu belirteyim, eleştirmemiş de olabilirdim ve yine de konunun dönüp dolaşıp mezun olduğum okula gelmesini ve hakarete uğramamı mümkün ve kabul edilebilir hale getirmezdi bu durum.

Sözün özü, giderek otoriterleşmiş bir sistemin yapıp ettiklerini yan yana dizip, olayın tarafı olmayanları genelleyerek ipe sapa gelmez bağlamlarla itham edemez, iftira atamazsınız.

Bu kadar basit.

Ama insanın tek sermayesi ‘bayağılık’ olunca, insan olmanın basit gereksinimlerine bile kafa basmıyor belli ki.

***

İlahiyatçı Ebubekir Sifil’in medyaya yansıyan videodaki görüşü de, kan donduran türden.

Bu ülkenin erkekleri çoğunlukla sadece Cuma ve bayram namazlarına gider, kadınlarda vakit namazı kılma oranı daha fazla olabilir ama o da beş vaktin hepsi değildir. Böyle bir topluma fi tarihinde İslam fıkıh tarihinde iki üç yerde ileri sürülmüş en kıyıcı ve buram buram cânilik îma eden bir fetvayı hatırlatmak nedir Allah aşkına? İlme irfana ve eğer varsa Allah sevgisine yaptığı bir katkı var mıdır bu sözlerin?

Ayrıca bir parantez: Namaz insan içindir, faydası insanadır, Allah'a değil. insanın manevi potansiyelini tekamül ettirmek ve daha iyi biri olmasını sağlamak içindir özünde. Ben hep namazın insanın ruhsal yazılımını ahiret boyutuna, ahiret zamanına ve sekansına adapte eden bir ‘upgrade’ olduğunu düşünmüşümdür. Namazın yoksa ahiret hayatıyla senkronize olamazsın denilse herkes anlayacak iken, bu ve bu türden tarifler namaza neden ihtiyaç olduğunu anlatan yeterince güçlü bir yaptırımı da içinde taşırken...

Dümdüz soralım o halde: Öldürmek ne la? Barbar mısınız?

Vallahi sabaha kadar mugalata üretilebilir bu iki farklı ama benzer, can sıkıcı profil üzerinde.

Can sıkıcı ama önemsiz de değil.

SİYAHIN İKİ TONU...

Gülşen’in İmam Hatiplilere sapık demesi de, Ebubekir Sifil’in “Namaz kılmayan öldürülebilir” demesi de benzer bağnazlıklar.

Her ikisi de ait oldukları dünyaların ‘öteki’ ile kavga etmesini garanti altına alan hal ve duruş içindeler.

Her ikisi de kendisine benzemeyen insanlara zerre kadar sevgi beslemiyor.

Her ikisi de gövde olarak bu topraklara basıyor, ama zihnen bu ülkede yaşamıyorlar.

Her ikisi de ait oldukları dünya görüşünü ve hayat tarzını istismar ediyor.

Biri laikliği, seküler yaşam tarzının suyunu çıkardığı fütursuzluk düzeyini kendisine benzemeyenlere uluorta hakaret etme noktasına getirerek istismar ediyor.

Diğeri dini, dindarlığı kendi tarif ettiği şekilde yaşamayan ya da eksik yaşayanlara karşı buyurgan olabilme imkanı olarak kullanıyor ve istismar etmiş oluyor.

Biri “laikçi” öbürü “dinci” bu iki karakter profiline her yerde rastlıyoruz ve bizi sürekli test etmelerinden bıkkınlık duyuyoruz.

İkisi de, aynı yobazlık skalasının iki ucundan tutup toplumun ayrışma ve birbirine yabancılaşma eğilimini körüklüyor, toplumu ancak kutuplaştırarak yönetebilen mevcut otoriter rejimin ekmeğine hem tereyağı hem reçel sürüyorlar.

Yobazlığın bu iki versiyonu da aynı düzeyde kötücüllük içeriyor, ikisine de karşıyım. Hepimiz karşı olmalıyız.

Not: Yazıyı bitirdiğim esnada Gülşen'e sadece soruşturma değil, gözaltı kararı da çıktığını öğrendim. Evvelü ezelden beri gözaltı kararının çok istisnai durumlarda uygulanması gerektiğini savunurum. Şarkıcı Gülşen'in durumu da bundan müstesna değil, özgürlüğünün tahdit edilmesini yanlış buluyorum. Savunulması gereken ortak uzlaşı ve toplumsal normalleşme imkanı açısından faydası yok, zararı çok.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar