Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Doğruya doğru, Amerikalı bir basketbolcu için yurtdışında oynamak birkaç basamak birden düşmek demek. Fenerbahçe’yi Euroleague şampiyonluğuna taşıyan Ekpe Udoh aslında şanslı olanlardan. 2010’da NBA’de oynamaya başladı. Önce Golden State Warriors’un kadrosuna alındı. Kısa bir süre İsrail’de oynadıktan sonra Milwaukee Bucks’a takas olarak gitti, 2014’te Los Angeles Clippers formasını giydi ama yeterli oyun süresini bulamayınca şartlar onu Türkiye’ye, Fenerbahçe’ye götürdü.

Giderek içine kapanan Türkiye insanı yoğun bir yalnızlığa itiyor, ten renginiz farklıysa hemen her yerde olduğu gibi Türkiye’de de ayakta kalmak iki kat daha zorlaşıyor. Bu açından da zor olanı başardı Ekpe. Mutluluğa ve başarıya ihtiyacımız vardı epeydir, bize de büyük bir armağan bıraktı.

Ama Ekpe’nin Türkiye’deki mirası sadece sportif başarı değil. Bize kendi mirasımıza, ülkemize sahip çıkmanın önemini, bu toprakları sevmeyi hatırlattı aynı zamanda.

ATATÜRK SEVGİSİ

Türkiye’deki ilk idmanına çıktığında Atatürk’ün resmini görüp kim olduğunu merak ediyor. Gittiği her yerde posterlerini ve heykellerini görünce Türklerin kurucu lideri neden bu kadar sevdiğini anlamaya çalışıyor, öğrenmek için Atatürk’ün hayatını okuyor. Anıtkabir’i ziyaret ediyor, anı defterine not düşüyor. Üstelik bizzat Türkiye’de bir kesimin düzenli olarak Atatürk’ün mirasını yok etmeye çalıştığı sırada...

Bir yandan da kendi blogundaki yazıları, başlattığı kitap kulübüyle gençleri kitap okumaya, eğitimlerini sürdürmeye teşvik ediyor. Bu yönüyle de ilgi çeken bir sporcu oldu, Türkiye onu bağrına bastı.

Ekpe Udoh önceleri biraz üzülerek geldiği ve hakkında hiçbir şey bilmediği Türkiye’yi sevmeyi öğrendi burada; bu sevgi sayesinde başarıya ulaştı ve şimdi yeniden NBA’e doğru yola çıkmaya hazırlanırken uzaklarda küçücük bir ülkenin onu nasıl bağrına bastığını hatırlayacak.

Yurtdışındaki gururumuz olması gereken Enes Kanter’in ise kendi ülkesinde hemen hemen hiç seveni yok, hakkını arayan bile bulmak güç. Ama o kendisini yaratan ülkenin değerlerini değil, o ülkeyi yok etmek isteyenlerin yanında yer almayı tercih etti.

ORHAN PAMUK EKOLÜ

Her şey bir yana Enes Kanter’in de vatanı Türkiye. Kafasını Kırık Hoca’nın beyin yıkma seanslarından kaldırsa, Ekpe kadar olmasa da biraz kitap okusa, Türkiye’nin ne kadar zor kazanıldığını ve neden sahip çıkılması gerektiğini öğrense kendisi de anlayacak durduğu yerin çarpıklığını, müridi olduğu örgütün tehlikesini.

“Orhan Pamuk ekolü” yurtdışında başarı kazanmanın yolunun insanın kendi ülkesine küfretmekten geçtiğini dikte edebilir, ama Yılmaz Güney’den Nuri Bilge Ceylan’a bunun bir zorunluluk olmadığını kanıtlayan değerlerimizle dolu tarih.

Ne yazık ki kendi aydınlarını karşısına almak, başarının önünü açmak yerine törpülemek burada bir devlet geleneğine dönüştü. Yılmaz Güney’i hapsetti, Zülfü Livaneli’yi, Selda Bağcan’ı sürgüne gönderdi devlet. Ama hiçbiri kendi mağduriyetlerini vatan nefretine dönüştürmedi, bir gün olsun bile Türkiye’ye düşman olmadılar. Önemli olanın vatan sevgisi, iktidarların da geçici olduğunu biliyorlardı çünkü. Nitekim tarih onları haklı çıkardı, dünün mağdurları yoğun bir sevgiyle hâlâ sahipleniliyorsa bunda kendi ülkelerine inançlarını yitirmemelerinin de payı vardır.

İktidara karşı olmak, sertçe eleştirmek, hiç sevmemek ve desteklememek ayrı ama Kanter tercihini Türkiye’yi yıkmaktan yana olanlardan kullandı. Hem de körü körüne, gözü dönmüşçesine. Bu yüzden mağduriyetine bile hakkını aramak zorlaşıyor. NBA’de oynaması, Türk tarihinin en büyük sıçramalarından birini gerçekleştiren bir sporcu olması, onun kendi vatanında sevilmediği gerçeğini değiştirmiyor. Birazcık da olsa canını acıttığına eminim. Çünkü yıllar içinde kendi ülkesinde sevilmemenin Orhan Pamuk’ta yarattığı sızıya şahit oldum.

#FilmÖnerisi

Zelig Nusret

Woody Allen’ın “Zelig” filmi tam da Nusret’in nasıl her yerde bittiğini anlamak için önemli eser. Tıpkı hayatın her alanında olduğu gibi Fenerbahçeli basketbolcular arasında aslında photoshop’la eklenmiş gibi durmuyor mu? Ama orada işte, filmdeki Zelig gibi her yerde bitiveriyor.

MUHALEFET LİDERİNİ BULDU, DAĞILABİLİRİZ

Şaksiper kimdir, eserleri nedir? Levent Gültekin yakın zamana kadar TMSF bünyesinin kadrolu gazetecisi olarak yer alıyordu, yönettiği kanalları çeşitli medya kuruluşlarına pazarlamaya çalışıyordu.

Daha sonra türlü sebeplerden dolayı kendi mahallesinden tasfiye edildi; bir mahalleden tasfiye edilenlerin yolundan ilerleyip muhalif oldu.

“Ben onların içinden geldim, eleştirilerim daha kıymetli” diye yola çıkanların hep müşterisi hazır. Özellikle de CNN Türk tartışma programlarında kendisine bu sayede yol edindi, Şirin Payzın tarafından nedenini tam çözemediğim bir şekilde parlatıldı. Kendi kendini muhalif mahallenin ablası ilan eden Nuray Mert’in onu kanatlarının altına alıp sahiplenmesi de vakit almadı.

Zaten tıpkı Nuray Mert gibi çok şey söylemiş gözüküp aslında hiçbir şey söylememe konusunda epey yetenekli. Bu yüzden de televizyon konuşmalarında attığı içi boş sloganların epey alıcısı var.

PARTİ KURSA

Bir süredir şehirde Levent Gültekin’in bir siyasi hareket, hatta alternatif bir muhalefet partisi çalışmalarına kafa yorduğu konuşuluyordu. Bu yönde kimi Cihangir-Nişantaşı aydınlarıyla kurtuluş toplantıları bile yapıldı.

Lideri de kendisi olacakmış, elbette. Bunu tartışmaya bile açmıyor, sadece ekip arıyor. Ben ilk başta şaka sanmıştım, meğer ciddi ciddi buna kafa yormuş Twitter muhalifi.

Ciddiye almadığım için de unuttum gitti... Ta ki geçen hafta durup dururken Hürriyet’te sayfalarca sunulmasını, parlatılmasını görünce. Söyleşi adeta bir seçim kampanyasının başlangıcı gibi.

Geçenlerde bir okuyandan da “Bu adam parti kursa alır yürür vallahi” yorumunu da duyunca tamam dedim. Kemal Kılıçdaroğlu olmadı, Selin Sayek Böke erken söndü, şimdi de sıra televizyon tartışmalarından sola lider bulmaya mı geldi?

En çok asıl kimin kimi gaza getirdiğini merak ediyorum.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar