Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

- Amerikan Başkanı Donald Trump’ın görevden almak zorunda kaldığı güvenlik danışmanı Michael Flynn’in lobiciliği, Rusya’nın seçimlere etki ettiği iddiaları, açılan soruşturmalar, daha birinci yılı dolmadan Beyaz Saray’ı zor durumda bırakıyor. İpin ucu bir şekilde Türkiye’ye dayanıyor; Flynn’in (dolayısıyla da Trump’ın) çürümüşlüğüne vurgu yapmak için sürekli Türkiye’yle ilişkisi örnek veriliyor.

- Michael Flynn kimdir? Bir önceki başkan Barack Obama’nın güvenilmez bulduğu için görevden aldığı Flynn, aslında Amerikan askeri istihbaratının en önde gelen isimlerinden biri, camianın efsanelerinden olarak bilinirdi. Trump’a ilk günden beri destek olan sadık bir asker. Bağımsız bir şirket tarafından Fethullah Gülen tehlikesini ABD’ye anlatması için tutuldu; itibarı zedelenmeden önce Flynn gibi bir figürün ağzından çıkacak Gülen cümleleri ülkede havayı değiştirebilme özelliğine sahipti. Dahası Başkan’ın kulağına fısıldama gücüyle de Türkiye ilk kez Beyaz Saray’da kendisine müttefik bulmuştu.

- Trump yönetiminin iç dinamikleri, Amerikan başkentinde yaşanan siyaset savaşları bir yana... Flynn bizim için önemli bir dosttu. Özellikle FETÖ’nün yıllar içinde propaganda konusunda uzmanlaştığı düşünülürse meydanın boş kalmadığını göstermek, örgütü tedirgin etmek için mükemmel seçilmiş bir lobiciydi. Siyasete kurban gitmeseydi FETÖ’nün dünyadaki algısı epey değişmiş olacaktı.

- Amerika’da bu işler böyle yürüyor... Parayı verip etki satın alacaksınız... FETÖ’cüler bu yüzden yıllardır senatörlere, başkan adaylarına milyonlarca dolar yatırıyor. K Street’teki birçok farklı ülkenin binlerce çıkarını temsil eden lobi firmaları var ve Türklere yabancı gelse de siyaset üzerinde epey etkililer. Türkiye de oyunu kuralına göre oynamalı, Gülen konusunda oluşan sempatiyi yok edecek konumdaki insanları bir şekilde mobilize etmeli. Flynn’in devreye sokulması zekice bir ilk hamleydi.

- ABD’nin FETÖ meselesini tarafsız isimlerden dinlemesinin önemi büyük. Hükümete yakın gazetecilerin gelip Washington’da FETÖ üzerine konuşma yapmasının hiçbir anlamı yok mesela. Çünkü kolayca “hükümete yakın gazeteci” diye söyleyeceklerine gölge düşürmek mümkün. Nitekim FETÖ’cüler her çaldıkları kapıda itibar suikastı yapmak için hazır bekliyor. Oysa Nedim Şener, İsmail Hakkı Pekin gibi iktidarla arasında mesafe olup FETÖ mağduru isimlerin kendi tecrübelerini aktarmaları çok daha kıymetli ve inandırıcı. Batılıları en çok ikna eden tarafsız isimlerin paylaşımları. Hal böyleyken Türkiye’de ABD’ye bu büyük tehlikeyi anlatmak için giden isimlere yönelik eleştirilerin çıkması en çok kimin işine gelir sizce?

- Amerika’nın kendi iç skandalı Türkiye’nin FETÖ’yle mücadelesini de sekteye uğratmışa benziyor. En azından yurtdışında... Flynn bizim dışımızda gelişen sebeplerden dolayı olmadı, ama bu heves kırıklığına dönmemeli. O yoksa bir başkası illaki vardır. Yeni bir lobici bulunmalı, yılbaşında hızla FETÖ aleyhine dönmeye başlayan rüzgâr yakalanmalı. Tekrar tekrar söylüyorum: Ankara artık çıkarları doğrultusunda geçici bir ittifak oluşturmalı, iktidara mesafeli isimlerin yurtdışında FETÖ’yü anlatması sağlanmalı. Kim ne derse desin... Sonuçta Washington’da bir tek Beyaz Saray’ın sakininin görev süresi sınırlı. Oysa başkandan çok daha etkili bir kuvvetler birliği var ülkede: Bin yıldır görev yapan Kongre üyeleri, kentin efsane gazetecileri ve de tabii ki lobiciler. Türkiye FETÖ stratejisini tarihin uzun akışında küçücük bir siyah nokta olarak duran Flynn skandalına bağlamamalı, bu skandal hiçbir olumsuz etki yaratmamışçasına sadece kendi çıkarını düşünerek tam gaz FETÖ’nün gerçek yüzünü aktarmaya devam etmeli. Mutlaka Başkan’ın kulağına fısıldayacak bir başka isim hizmetlerini belli şartlar altında sunmaya hazırdır. Terör örgütü bu yöntemleri kullanıyor da neden Türkiye üstünlüğü ele geçirmesin? Her geçen gün vakit kaybı.

#DiziFilmÖnerileri

MEZARLIKTA SİNEMA

Yaz geldi mi Hollywood Mezarlığı’ndaki film gösterileri 16 yıldır bir gelenek, yazın başladığının işareti. Mezarlık zaten birçok filmde gözüktü, ama yerlere serilip piknik yaparak duvara yansıyan filmi izleme geleneği “Valentine’s Day” filmindeki bir sahnede de vardı.

Küçük şezlonglar, buz kutuları, hasırlar, yastıklar, battaniyelerle dört bin kişi mezarlıkta klasik filmleri izliyor her yaz. Biletler anında tükeniveriyor, kapı açılmadan önce piknik alanında yer tutmak için uzun bir kuyruk oluşuyor.

Ben bu senenin açılış filmini izledim mezarlıkta ilk kez. Hava buz gibiydi, yanımda getirdiğim battaniye yetmedi ama yine de yer yer yatarak, yer yer oturarak Hitchcock’un en muazzam filmlerinden “North By Northwest”i kim bilir kaçıncı kez zevkle seyrettim.

Açıkhava sinemalarında perdede görüntü kalitesi beklenmez normalde, ama sinemanın teknik altyapısı “NxNW” restorasyonunun hakkını veriyordu. Ses ve görüntü kusursuzdu. Gerçi neden şaşırıyorum ki, ne de olsa sinema şehri.

ESKİ FİLM MERAKIM

Bir ara piknik alanının hemen yanında Alfred Hitchcock’un mezar taşını gördüm ve orada yatmasının ne kadar anlamlı olduğunu düşündüm. Meğer sık yapılan bir hataymış; yönetmenin külleri zamanında savrulmuş, bu mezar taşı ise sadece onun anısına sembolik olarak duruyor.

O gece dona dona filmi izlerken epey bir süredir sinemada eski filmleri izlemekten ne kadar zevk aldığımı düşündüm. Yaşlanıyor muyum? Eskiden Berlin Film Festivali’ne 70 mm.’lik film restorasyonlarını izlemeye giderdim. Şimdilerde Hitchcock gösterimi olunca kaçırmamaya çalışıyorum. Geçen sene Santa Monica’da tesadüfen “Vertigo”yu yakalamıştım mesela...

Tekrar tekrar izlemek de sıkmıyor çünkü her seferinde yeni şeyler keşfediyorum, sıfırdan izlemiş gibi heyecanla takip ediyorum.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar