Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

HERO bazı iktidar yanlısı yazarların dediği gibi “Hocaefendi’den Razı Olsun” anlamına mı geliyor? Bu iddia, farkında olmadan benzer tişört giydiği için gençlerin gözaltına alınması kadar saçma geliyor ilk bakışta. Ama Cemaat’ten söz ettiğimizde zaten bir saçmalıktan bahsediyoruz; akıl ve mantıkla yaklaşmanın, anlamaya çalışmanın bir faydası yok. Hakikaten HERO bir şeyin kısaltması, bir gizli mesaj, bir subliminal gönderme ya da iletişim biçimiyse şaşırmam.

Cemaat’in bir dönem her yere yaydığı “Ağlayan Çocuk” tablosu gibi.

Sonuçta ezoterik bir yapılaşma Gülenciler. Anlamak için din bilmek gerekmiyor, çünkü dinle ilgileri yok. Kırık Hoca’nın dine dair söyledikleri birer hurafeden ibaret, bir din âlimi değil, daha çok şarlatanlıkla işi götürüyor. Örgütün en önemli mürit toplama yönteminin erken yaşta devşirilen genç erkeklerin beynini yıkamak olduğu da biliniyor. Bu tek tip insanların bu yüzden söylemleri, hatta vücut hareketleri birbirini andırıyor, çünkü robotlaştırılmışlar. Hâlâ cezaevinde bile Peygamber Efendimiz’in geldiğini, duvarların aniden kalktığını falan anlatıyorlardı. Ölülerin mezardan kalkıp oy kullanacağını da söylemişlerdi.

Saçmalıklara inanan robot beyinler bir tişörte aklı başında insanların çözemeyeceği anlamlar yüklemiş olabilir. Nitekim bu gizli örgüt, bütün başka gizli örgütler gibi kriptolojiye çok yatkın ve 1 dolarda olduğu gibi türlü türlü haberleşme yöntemleri var.

BÜYÜK İKİLEM

Bu 1 dolar meselesi çıktığında hiç bu işlerle alakası olmayan bir tanıdığım, sırf ön tedbir olarak cüzdanında tesadüfen bulduğu F serisi banknotu yırtıp atmıştı. Sonuçta ne olacağı belli olmaz, bir dolar yüzünden hapse girmek de var. Tıpkı tişörtlü gençlerin tutuklanması gibi örgütün bu şifreli yöntemleri, mücadelede neredeyse faşizan denebilecek tedbirler alınmasına zorluyor.

Bu ikilemden nasıl kurtulunur ki?

Örgüt sahiden kıyafetlere birtakım anlamlar, şifreler yüklüyorsa bunun önüne geçmek için daha suçu kesinleşmemiş tutuklulara bile tek tip elbise giydirilmesi kolay, çabuk ve akla yatkın bir çözüm gibi geliyor.

Oysa bu bile örgütün kurnaz bir planının parçası olabilir. Kurnazca olacakları önceden hesaplamışlar: Gündeme bir tişört saçmalığı atılacak, buna verilecek ilk tepkinin dozunu tahmin etmek zor olmadığından da “Türkiye’ye faşizm geliyor” propagandası hız kazanacak.

Yasaklamanın, tutuklamanın, tek tip kıyafet getirmenin FETÖ’cülere dolaylı katkı sağlayacağı ihtimali var. Demek ki örgütle mücadele ederken en az onlar kadar kurnaz, hatta onların hesaplarını bölmek için birkaç adım daha önde olmak gerekiyor.

KOMEDYENLERE GÖREV

Üzeri yazılı her tişörtü yasaklamak yerine resmi bir kurum olan mahkeme salonlarına bir kıyafet düzenlemesi getirilebilir örneğin. İşin maddi bir tarafı da olduğundan herkese takım elbise giyme zorunluluğu getirilemez belki ama üzerinde grafik, slogan olan kıyafetler kolaylıkla engellenebilir.

Mahkeme salonunun dışında da toplumu aydınlatmak için kamu spotları, ilanlar hazırlanıp broşürler dağıtılabilir. Sadece bir tişörtle mücadele değil, özellikle çaresizlik ve bilgisizlikten genç yaşta örgütün eline düşen ve beyinleri yıkanan gençleri uyandırmak için de bir fırsat olabilir. Televizyonda komedyenlerin dalga geçip ince ince mesaj vermesinden tutun da dizilerde konu edilmesine kadar tutuklamaktan çok daha etkili ve caydırıcı onlarca gizli propaganda yöntemi var. Düşünün, yıllarca “Bir alışveriş bir fiş” bile öyle ya da böyle hedefine ulaşma konusunda gayet başarılıydı.

#ArşivUnutmaz

APO TUZLUĞU

TOPLUMSAL tepkinin şaşırdığı dönemlerden biri Abdullah Öcalan’ın yakalandığı yıllarda restoranlarda beliren ve bıyıklı bir aşçı şeklindeki tuzluklardı herhalde. Pala bıyıklı aşçının Apo’ya benzediği (ki hakikaten de andırıyor) ortaya çıkınca bir anda lokantalarda tuzluk operasyonu başlamış, lokantalar masalardaki bu komik tuzluğu apar topar kaldırmıştı.

Geçtiğimiz aylarda ne PKK’yı ne Türkiye’yi bilen ABD’de birinin evinde Apo tuzluğunu görünce kahkahalarımı tutamadım.

Nereden nereye...

MARKANIN KADERİ

ÜZERİNDE slogan yazılı tişörtler özellikle 90’lı yıllarda çok modaydı. Sup-Pop etiketli bu kıyafetler alternatif müzik grupları tarafından moda yapılmış, gençliğin kendini ifade aracına dönüşmüştü. Özellikle pop-feminist Elizabeth Wurtzel’in “Prozac Toplumu” kitabında bu tişörtlerin toplumsal etkilerine dair uzun bölümler yer alıyor.

Bazen markalar kendi rızaları dışında gruplar tarafından sahiplenilince de yıllarca üzerlerine yapışan lekeyi temizleyemiyorlar. İngiliz Lonsdale markasının kaderi de Neo-Naziler tarafından çizildi bir ara.

Lonsdale’in içindeki NSDA harflerinin Nazi partisinin baş harfleri olması Neo-Naziler tarafından sahiplenilmesine yol açtı. Markanın sadece logolu kıyafetleri değil, ürettiği “bomber” (havacı) ceketleri de aşırı sağ gençlerle özdeşleşen kıyafetlere dönüştü. Bir ara Almanya’da Lonsdale’in yasaklanması bile gündeme geldi.

Yıllar içinde kültür kendi kendine bazı ürünleri yeniden tanımlayabiliyor. “Bomber” ceketler bugün hemen herkesin gardırobunun olmazsa olmazları, Lonsdale üzerindeki eski stigma da büyük ölçüde kalktı. Yarın öbür gün aynısı HERO yazılı tişörtler için de geçerli olacak.

Ama Lonsdale’in Neo-Naziler, HERO’nun da FETÖ’cüler tarafından giyildiği gerçeği değişmeyecek.

BİR EKLEME

NASIL gözümden kaçmış, anlamadım... Dün Hürriyet ve Cumhuriyet’te çıkan Halikarnas diskonun kapanmasıyla ilgili haberle dalga geçiyordum hani... Kurgu Mr. Mc Donald karakteri diskonun müdavimleri arasındaymış güya... Aynı bültende bir de Blues Brother geçiyor. Önü arkası yok, kimse bu Blues Brother o da Halikarnas’a gelmiş ve DHA bunu haber olarak bütün Türkiye’ye geçmiş...

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar