Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

VİETNAM Savaşı’nı gerçekten Walter Cronkite mı bitirdi? McCarthy döneminin sonu Edward Murrow’ın haberciliği sayesinde mi geldi? Ve Nixon’ın sonu Watergate skandalını ısrarla takip eden iki Washington Post muhabiri yüzünden mi geldi?

Columbia’da gazetecilik tarihi üzerine ders veren hocam Michael Schudson beş yüz sayfalık bir Watergate kitabının dizininde Bob Woodward ve Carl Bernstein’in adının sadece üç kere geçtiğini gösterdiğinde hepimiz şaşırmıştık.

Ahmet Altan ile Yasemin Çongar’ın gözü bu mitolojinin parçası olma arzusundan dönmüştü, yalan belgeleri yayımlayıp tarihin sonunu değiştireceklerini, Türkiye’yi demokratikleştirip askeri ortadan kaldıracaklarını düşünürken. Peşlerinde koştukları yalan olunca tarihe kahraman değil, utanç olarak kaldılar.

EFSANE EDİTÖR

Hakkında en çok efsane üretilen ve gerçekten mitolojik bir kahraman olarak anılan yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök’ün de rol modeli Ben Bradlee. Watergate döneminde de Washington Post’u yöneten Bradlee hakkında HBO yeni bir belgesel yayımladı. Kendi anı kitabı, hakkında yazılmış bir de biyografi var. “Başkan’ın Bütün Adamları” filminde de önemli bir karakter olarak beyazperdede Jason Robards tarafından canlandırılıyor.

Bu senenin en iddialı filmlerinin birinde Tom Hanks tarafından sinemada ölümsüzleştirildi Bradlee. Steven Spielberg’ün “The Post” filmi, gazetenin Pentagon Belgeleri sürecini anlatıyor. Ben Bradlee kadar gazetenin patronu Kay Graham’ın da cesaretinin hikâyesi.

Hakkında epeydir beklenti oluşan film birkaç gündür övgülere boğuluyor. New York’ta kapalı gişe oynuyor. En son New York Times’ın medya eleştirmeni Jim Rutenberg filmin zamanlamasının ne kadar yerinde olduğunu yazdı.

Gazeteciliğe siyaset yüzünden saldırılar artarken, gazetecilik yapmak giderek zorlaşırken medyanın altın çağının hikâyesi belki ilham verir diye... Belki basın özgürlüğü dünyanın her yerinde tehdit altındayken çok da uzak olmayan bir zamanda bir gazetenin iktidara nasıl kafa tuttuğu hatırlanır umudu var. İki sene önce Oscar’ı alan “Spotlight” filmi de bir başka gazetecilik başarısının beyazperdeye aktarılmış haliydi.

MESLEĞE İNANMAK

“Spotlight” vizyona girdiğinde ben ve gazeteci arkadaşlarım mesleğe inancımızı kaybetmek üzereydik. Gazeteciliğin sonu tartışılıyor, bizim de ortada kaldığımız endişesi baskın gelmek üzereydi. Film bir umut ışığı, gazeteciliğin neleri başarabileceğinin bir göstergesiydi. Birden fazla insandan, mesleğe inançlarının bu film sayesinde yeniden canlandığını duydum.

Gazeteciliğin bir mitolojiye dönüşmesinin sakıncalı tarafları da var oysa. Özellikle “The Post” filmi etrafında kopan yaygaraya bakıyorum da bana tam bir yakın zaman nostaljisini andırıyor. Nostalji, tanımı gereği bitip giden ve bir daha geri gelmeyecek bir fenomene işaret eder. Artık gazetecilerin iktidara kafa tutamadığı, boyun eğdiği, meydan okuyamadığı ön kabulüyle mi bu filmi alkışlayacağız?

Tıpkı uzay filmleri gibi bir bilimkurgu mu gazetecilik efsaneleri yoksa ancak bir “dönem filmi”ne konu olacak hikâye mi? İçten içe, kendi kendimize kabul etmesek bile, epeydir böyle bir gazeteciliğin kalmadığını biliyoruz, bunu bilmemize rağmen Slavoj Zizek’in tabiriyle “fetişist bir inkâr”la sanki öyle değilmiş gibi davranıyoruz.

*************

#THEPOST

PATRONA GELEN KRİTİK TELEFON

KATHARINE Graham o akşam bir davet vermeye hazırlanıyordu. Aynı saatlerde sahibi olduğu Washington Post Gazetesi’nin bürosunda ise gergin bir bekleyiş vardı.

Daniel Ellsberg tarihe “Pentagon Kayıtları” diye geçen belgelerde Johnson hükümetinin halka ve Kongre’ye Vietnam Savaşı’yla ilgili nasıl yalan söylediğini, Pentagon’un halka açıklanmadan nasıl Kamboçya’yı ve Laos’u bombaladığını belgeliyordu.

Genel Yayın Yönetmeni Ben Bradlee bu belgeleri basmak için Graham’ın iki dudağının ucundan çıkacak onayı bekliyordu.

Tam konuşma yaparken Graham’a bir uyarı geldi. Gazeteden arıyorlardı, bekleyemezdi, derhal telefona çıkması gerekiyordu. Konuşmayı kısa kesti, ahizeyi eline aldı.

Telefonun diğer ucunda Ben Bradlee, Yayın Direktörü Phil Geyelin ve Yayın Koordinatörü Howard Simmons vardı.

KARAR ANI

Graham, hayır derse haber merkezinde çıngar çıkacağını biliyordu. Yayın yönetmeninin tedirginliğinin de farkındaydı: “Ne yapalım?”

Geyelin yanıtladı: “Zor bir karar sizin için ama basmalıyız.”

Graham: “Gazetenin sonu olabilir.”

Geyelin: “Evet bu ihtimali de duydum.”

Ben Bradlee, Washington Post’un dünyanın en büyük gazetelerinden biri olmasının miladının o geceki telefon konuşması olduğunu söyler. Graham, “Go ahead” yani “Hadi!” dediği anda Washington Post gazetecilik tarihine altın harflerle adını yazdırdı. Ardından Watergate skandalı ve Post’un Amerikan ve dünya siyasetinin seyrini değiştiren haberciliği geldi.

İşte Spielberg’ün filmi iki saatte bu karar sürecini anlatıyor.

Not: Anekdotu Jeff Himmelman’ın Ben Bradlee’nin hayat hikâyesini anlattığı ve her gazetecinin mutlaka okuması gereken “Yours in Truth” kitabından aktardım.

*************

FATİH PORTAKAL’A İYİ HABER

RUPERT Murdoch’ın Disney’le anlaşıp elindeki medya markalarının neredeyse tamamını Disney’e satması, Türkiye’deki Fox’u da etkileyecek. Şimdiden yeni patron Disney’in muhalif çizgideki Türk Fox’una tahammül edip etmeyeceği tartışılıyor. Hatta kanalın anchorman’i Fatih Portakal bile bu konuda yorum yaptı.

Biraz doğmamış çocuğa don biçiliyor.

Evet, iki patron aralarında anlaştı ama ABD’de bu satışa rekabet kurulunun onay verip vermeyeceği tartışmalı. Epey uzun ve meşakkatli bir süreç olabilir bu.

GARANTİ DEĞİL

Fox’u satın almasıyla Disney haddinden fazla büyük bir deve dönüşecek, bu da şimdiden tüketici hakları derneklerini ürkütüyor.

Trump, arkadaşı Murdoch’ı satıştan dolayı tebrik etti ama normal şartlarda Başkan’ın iki dudağından geçmiyor. Gerçi Adalet Bakanlığı birkaç hafta önce AT&T ve Time Warner’ın birleşmesine taş koydu; CNN’in de sahibi olan Time Warner’ın kazanmasını istemiyor Trump. Ama bu adım Disney-Fox işine de emsal olabilir. Kısaca Disney’in işi de çantada keklik değil. Fatih Portakal görevine bir süre daha rahat rahat devam edebilir. Ama Altın Kelebek’te seneye yine ödül alırsa Hürriyet’ten yine bir kelle gider.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar