Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

ÖNCEKİ gün Rauf Tamer, marka değerine bakarak Demokrat Parti’nin seçim ittifakıyla önümüzdeki dönem Meclis’te bir milletvekiliyle de olsa temsil edilmesi gerektiğini yazdı. Uzaktan yıllardır sağ siyasetin yanında yer almış deneyimli bir gazetecinin geçmişe bir saygı duruşu olarak yorumlamak mümkün pek dikkat çekmeyen bu yazıyı.

Ben ise “İstanbul kulislerinde konuşulan en ciddi muhalefet senaryosu Rauf Tamer’in de kulağına gelmiş” diye okudum.

Patenti kime ait henüz bilmiyorum, bir süredir gerçekleşmesi zor ama akla yatkın bir partiler ittifakı konuşuluyor siyasette. Pek çok farklı çevreden kulağıma geldi.

Yeni senaryo, AK Parti ve MHP ittifakının açtığı kapıdan bütün diğer partilerin girerek birbirlerinden bağımsız ama birlikte seçime girmesini öngörüyor.

SIFIR BARAJ

Seçmen sandığa gittiğinde önünde iki kutu bulacak. Birinde AK Parti ve MHP logoları yer alacak, diğerinde ise ittifaka katılan irili ufaklı bütün partiler. CHP, İYİ Parti, Saadet, Vatan Partisi, Demokratik Sol Parti, Demokrat Parti ve HDP.

Amaçlanan seçmenin inandığı partiye oy vermesi. Doğrusu tam bir seçim ittifakı değil, daha çok bir oyun bile boşa gitmemesini öngören, baraj sorununu ortadan kaldıran oyuncaklı bir taktik.

Seçim pusulasındaki muhalefet kutusunda her seçmen kendi partisine oy verecek. Böylece HDP’linin “Ben İYİ Parti’ye oy vermem” gibi kaygıları ortadan kalkacak. “Oylar boşa gitmesin” diye mecburen CHP’ye oy verenler başka küçük partilerden yana kullanacaklar tercihlerini.

Bir zamanlar Türkiye İşçi Partisi’nin girdiği Meclis gibi barajın fiilen ortadan kalktığı, her partinin bir milletvekiliyle de olsa temsil edildiği çok sesli bir siyaset.

Partiler kendi propagandalarını yapacaklar, gerekirse birbirlerini eleştirecekler, kendi seçmenlerinden kendi partilerine oy isteyecekler.

Tabii Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olacağı üzerine kurulu bu senaryo. Etkisi azalmış görülse de yeni sistemde hâlâ kanun yapma yetkisi elinde bulunan Meclis’i ele geçirerek güçlü bir muhalefet bloku oluşturulmak isteniyor.

ÜÇ ENGEL

1. Normal şartlarda bütün partilerin bu formülün üzerine atlaması, büyük bir kampanyayla seçime hareketlilik getirmesi beklenir. Ama projenin önündeki engellerden en büyüğü CHP. Hâlâ Ekmeleddin İhsanoğlu gibi sağ-muhafazakâr bir Cumhurbaşkanı adayının oyları bölüp Erdoğan’ı yenebileceği yanılgısı içinde. Kemal Kılıçdaroğlu ya da konuşulan diğer isimler (İlker Başbuğ vs.) aday gösterilmeyecek, “dışarıdan” biri ikna edilmeye çalışılacak. Oysa siyasette taklit, “Diet Cola” adayların tutmadığı bir sır değil.

2. Adı tam ittifak olmayan bu ittifakın önündeki diğer engel ise egolar. Söz gelimi Vatan Partisi tek başına barajı geçebileceğine inandığı için böyle bir işbirliğine razı olmayabilir. Benzer şekilde etkinliği bir tek medyada olan İYİ Parti de.

3. Bir de Erdoğan var tabii ki. Gary Lineker’e atfedilen o meşhur sözü biraz bozarsak “Türkiye’de siyaset her partinin seçime girdiği ama sonunda Erdoğan’ın kazandığı bir yarıştır”. Siyasette tek bir kişinin halkı ikna edebilme, yönlendirebilme, peşinden sürükleme gücü inkâr edilemez. Erdoğan da boşuna girdiği her seçimi kazanmıyor. Zamanın ruhu hâlâ ondan yana, kendisini çekici kılan “x-factor”ü hâlâ kaybetmiş değil.

***********

HAMBURGER ŞEHRİ PARİS

KENDİ kültürlerini koruma konusunda çok hassas olan, Amerika’ya hep burun kıvıran Fransızlar birkaç sene önce hamburgeri keşfetti. Ellerine attıkları ne varsa güzelleştirdikleri gibi hamburgerin de öncüsü Paris oldu. Küçük hamburgerci dükkânı Ferdi’de Moda Haftası boyunca yer bulmak mümkün değil. İçeriye girecek kadar şanslıysanız illa bir-iki ünlü görüyorsunuz.

SIR EKMEK

Bir kamyonda başlayıp büyüyen Big Fernand ise küçük çaplı bir zincir olmuş, şehrin dört bir yanına, hatta mağazaların yemek katına bile yayılmış. Fransızların nasıl hamburgeri ele geçirdiğinin yanıtı ise ekmekte gizli. Hâlâ dünyanın en iyi ekmeğini yapıyorlar ve arasına köfte koymak yeni akıllarına geldi. İçindeki diğer hiçbir şeyin özelliği yok, ekmekle işi götürüyorlar.

***********

OSCAR’LAR NEDEN EĞLENCELİ DEĞİLDİ?

POPÜLER kültürde ilk ortaya çıkışlarından beri muhalif olan kesimler var. Ömrü politik mücadeleyle geçen Selda Bağcan, siyasete atılan Zülfü Livaneli ya da Grup Yorum’un çizgisi çok net. Ama bir süre sonra onların ağzından yükselen itirazlar ilk günkü etkinliğinde olmuyor. Sözlerinin değeri azaldığından değil, ama kim olduklarını ve ne söyleyeceklerini bildiğimiz için seslerini ancak kendi kitleleri duyuyor, dışarıya ulaşmıyor.

Oscar törenlerinde talk-show’uyla meşhur Jimmy Kimmel, açılış konuşmasında espriler yapmak yerine politik mesajlar verdi. Dönemin şartları onu da kimi konularda sadece vicdanın sesiyle, sağ veya sola hapsolmadan, insanlık asgari müştereğinden yola çıkarak politik olmaya zorladı.

TV’DE AĞLAYINCA

Bir süre önce ciddi bir tıbbi sorunla doğan çocuğunun hastane macerasını anlatırken ağladı ekranda. O kadar samimi, o kadar içtendi ki ertesi gün bu konuşmayı milyonlar izledi, paylaştı. “Benim param var, o yüzden en iyi sağlık hizmetini alıyorum ve bundan dolayı müteşekkirim” dedi. “Ama bu durumda doğan pek çok çocuk var; sağlık sigortası olmasa hepsi ölüme mi terk edilecek” diye Obama’nın getirdiği devletin sağlık sigortasının iptal edilmemesi için siyasetçilere çağrıda bulundu. Trump başından beri bu yasayı iptal etmeye çalışıyordu, başaramamasında Kimmel’in etkisini söyleyenler hiç az değil. Tabii bu arada Trump’ın saçını okşayıp onu sempatik gösteren Jimmy Fallon’ın izlenme oranları düştü, Kimmel ise yükselişe geçti.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar