Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Orhan Pamuk “Kar” romanında olayları olmadan önce haber veren yerel bir gazeteden bahseder. Aslında Pamuk’un ima ettiği gazetelere haber servisi veren devlet kuruluşlarıdır ve Türkiye’deki resmi gazeteciliğe gönderme yapar. Ama her zaman olduğu gibi burada da yanılmıştır, zira yazdıklarının birebir karşılığını kendisi gibi liberallerin ruh ortaklığı yaptığı FETÖ’nün kumpas davalarında gördük.

Gizli örgütün tek bir merkezden çıktığı haberler bazen yazım hatalarıyla birlikte farklı FETÖ yayın organlarında birebir yayımlanıyordu.

Örgüt kendisine servis yapıldığı için başkalarını da kendisi gibi biliyordu. Mesela, Yalçın Küçük’le yaptığım bir telefon konuşması FETÖ’nün yasadışı dinlemelerine takılıp tutanaklara girdi. Küçük bana Ertuğrul Özkök’ün görevden alınacağı gibi, sonradan tutan, kimi tahminlerini söylemişti.

Hakimin mahkemede “Bunları nereden biliyorsunuz” sorusuna Küçük’ün verdiği yanıt benim de zaman zaman tutan tahminlerimin ardından aynen kullandığım bir açıklama oldu: "Ben bunları biliyorum ama nereden bildiğimi bilmiyorum."

MUHARREM İNCE MEDYAYI KULLANIYOR

Muharrem İnce
Muharrem İnce

Muharrem İnce ben bunları yazdıktan sonra bulabildiği tek muhataba, Ahmet Hakan’a aynen anlatmış. İnce, kurnaz bir politikacı ama kurnazlığını gizleyecek kadar usta değil. Sadece Kemal Kılıçdaroğlu’nun Ahmet Hakan’ı ciddiye aldığını, kolayca etkilendiğini biliyor. O yüzden tıpkı Cumhurbaşkanlığı seçiminde yaptığı gibi köşe yazıları üzerinden siyaseti yönlendiriyor: İletişim öğrencileri kaç köşe yazarının 24 Haziran öncesi “Muharrem İnce aday olsun” diye yazdığını araştırabilir.

Bir köşe yazarının kendisini nasıl kullandırttığı ise ayrı bir çalışma konusu. En iyi niyetli açıklama gazetecilerin medyanın eski gücüne duyduğu özlemle açıklanabilir. Malum, eskiden olduğu gibi hiçbir köşe yazarının ya da manşetin iktidarı belirleme, bakan atama gücü yok. İyi ki de yok, ama bu durum kimi gazetecilerin iktidara ortak olma arzusunu engellemiyor. Köşe sahibi olmanın hepimizde yarattığı bir yıpranma yer yer kontrol edemediğimiz ego patlamasın maalesef.

Ahmet Hakan bir süredir ısrarla Sarıgül’ü CHP’ye öneriyor, adeta Sarıgül’ün ağzından köşe yazıyor. Siyaset ve şehircilik için zararlı olan Sarıgül’ün aday olduğu ilçede yaşaması, dostluğu, aynı ilçede mal sahibi olması yalısına kaçak inşaat yapan devrik bir köşe yazarının zamanında Beykoz Belediye Başkanı’na övgüler düzmesinden farklı mı? Ahmet Hakan’ın Trump Tower’a kaçak kat çıkacak hali yok, ama en azından algıda şık değil.

Kaldı ki kim olursa olsun köşe yazarının aday belirleme, aday önerme, aday pompalama veya örtülü reklam yapması görevi suiistimal. Entelektüel derinliği köşe yazılarıyla sınırlı ve kandırılmaya müsait bir parti başkanını bir köşe yazarının parmağında oynatabilmesi ise Türkiye’deki medya ve siyasetin acıklı halinin sonucu.

Peki ben bütün bunları nasıl önceden tahmin edebiliyorum?

AÇIK İSTİHBARATTA ÇOK MALZEME VAR

“Bütün bunları biliyorum ama nasıl bildiğimi bilmiyorum” işin esprisi.

Türkiye’de “açık istihbarat” tarım yapmak için epey elverişli bir toprak. Çok derinine inmenize gerek yok, şöyle üstünkörü bile gazeteleri takip etseniz kimin hangi durumda hangi pozisyonu alacağını kestirmek çok kolay. İçinde yaşadığımız kısır döngünün sonucu bu: İster iş dünyasında, ister siyasette, isterse de medyada olsun belli “köşeleri” tutmuşlar sadece bir konuma gelmiş olmanın verdiği rahatlıkla kendilerini kolaylıkla salıveriyorlar.

Ders çalışmak, kendini yenilemek, geliştirmek, yahut yeniden icat etmek pek işlerine gelmiyor; engebeli bir yol uğraş gerektiriyor sonuçta. O yüzden de belli şablonlar üretiliyor ve her dönem ve şarta uygulanıyor. Türk basının tek üretiminin 50 yıl tek bir parlak fikir üretmeyip aynı sözleri tekrarlayan köşe yazarları olduğunu unutmayalım. Bu düzenin siyasetteki karşılığı da her durum ve şartta sadece “Böyle bir şey olabilir mi” diyen Kemal Kılıçdaroğlu.

80’lerde gazetelerin sık sık yaptığı “Antalya’da aynı anda hem yaz yaşanıyor hem kış” haberleri gibi bu kış Ahmet Hakan köşesinden okurlarına “Doktor Zhivago” filmini izlemelerini tavsiye edecek ve uyduruk bir lokantanın pizzasını övecek.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar