Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Kazanamayacak, ama Selahattin Demirtaş’ın Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilmesi önemli bir işaret. Geçtiğimiz yıllardaki rakamları baz alırsak 1 Şubat’ta başvurular dolana kadar Demirtaş’la birlikte 200’den fazla ismi değerlendirmesi gerekecek Nobel komitesinin. Osman Kavala da barış ödülüne aday gösterilenler arasında. Demirtaş da o isimlerden biri.

Bu uzun listenin nasıl kısalıp sonradan belirlenecek kısa listeye kimlerin kalacağını bilemeyeceğiz gerçi. Çünkü komite bu listelere 50 sene boyunca ambargo koyuyor. Ama Demirtaş ve Kavala için aday gösterilmek bile uluslararası alanda büyük bir prestij.

Tabii her ödül gibi bu Nobel’in de siyasi zeitgeist’tan etkilendiği sır değil. Geçtiğimiz yıllarda sonradan vazgeçilen açılım politikaları yüzünden Recep Tayyip Erdoğan’ın da adı geçiyordu bu ödül için. Şimdi tam da Erdoğan’a karşı tavırdan dolayı hapiste tutulan iki isim aday gösterilerek Türkiye üzerinde baskı kurulmaya çalışılıyor.

ORTADA BİR BARIŞ YOK

Kavala’nın iyi niyetli çabaları henüz barış ödülünü hak edecek kadar sonuç almadı. Gerçi komite daha önce Barack Obama’ya başkan seçilir seçilmez “barış vaat ettiği” için ödül vermişti ve hiç kimse anlamamıştı nedenini. Demirtaş’ın barış ödülüne aday yapılması ise tam anlamıyla oksimoron. ABD ve Avrupa Birliği’nin terör örgütü olarak tanımladığı PKK’yla siyasi hareketin bağını bir türlü koparamadı, mesafe koyamadı ilk başta. Dahası PKK lideri Abdullah Öcalan’ın heykelini dikmekten bahsetti. Başında olduğu zaman HDP’yi etnisiteye dayalı bir siyasi hareket olmaktan çıkarıp bütün Türkiye’yi kapsayan bir partiye dönüştürmeye çalıştı, hakkını teslim edelim. Ama bu çabaları hem yetersiz kaldı, hem de HDP tercihini dağdan yana kullanarak Demirtaş’ı bile ekarte etti. Partinin en yüksek oyu aldığı, Demirtaş’ın Cumhurbaşkanı adayı olduğu dönemlerde PKK yine teröre dönerek hem Türkiye’yi kana buladı, hem de barış umutlarını ilkelliğiyle çökertti.

Demirtaş’ın yükselen yıldızının sönmesine neden olan da bu süreçte yeteri tavrı koyamaması oldu. O gün kapıyı vurup çıksaydı bugün Batı’nın kafasındaki senaryoya çok daha uygun bir lider olurdu. Şimdilik ise aralarında “Sex and the City”nin yıldızı Sarah Jessica Parker’ın da reklamını yaptığı bir PR kampanyası daha çok.

Sarah Jessica Parker, Demirtaş'ın 'Seher' kitabıyla görüntülenmişti.
Sarah Jessica Parker, Demirtaş'ın 'Seher' kitabıyla görüntülenmişti.

İtirazım yok, özgürlüğüne kavuşacaksa neden olmasın.

Ama bütün PR kampanyalarının arkasında çıkar odaklarının bir beklentisi ve çıkarının olduğu da ortada. O yüzden Demirtaş’ın lise edebiyatı dalındaki “Seher” kitabının Batı’da bir edebi başyapıt gibi sunulmasına, ya da Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilmesine entelektüel vicdanların iyi niyetli çabası olarak bakmak da kolaycılık olur.

AMERİKAN BAŞKANLIK YARIŞI GİBİ PR KAMPANYASI

Barack Obama’dan Hillary Clinton’a Amerikan başkan adayları da önce kitap çıkarır, sonra kitabın etkisine göre Beyaz Saray’a doğru yol almaya başlar. Bu bakımdan Demirtaş rüzgarı da tam PR stratejinin kitabına göre işliyor. Bir odada birkaç adam oturup düğmeye bastı da demiyorum, ama Demirtaş tam da Batı’nın daha önce denediği yöntemlerle bir makama hazırlanıyor gibi. Oyun yazarı Vaclav Havel’in hapse atılması, komünizmin çöküşünden sonra Çekoslovakya’yı yönetmesini andırmıyor mu uzaktan? Yoksa Demirtaş’tan bir Mandela olmasını mı bekliyorlar: Yıllarca beyaz adamın zulmüne karşı sonunda zaferini ilan etmiş Güney Afrika’nın lideri misali baskı altındaki Kürt azınlıktan bir lider yaratma hayali mi?

Ancak hiç kimsenin hesap etmediği bir faktör var, o da Türkiye’nin hala PKK’yla meselesinin bitmediği. Türkiye zamanında Kürt kökenli Meclis başkanı da seçti, Cumhurbaşkanı da. Ama bu isimler asilime olmuş, dağla bir ilgisi olmayan isimlerdi.

Entelektüellerin PeKeKe sevdasına, Kandil’deki yönetim kadrosunu bağırlarına basıp muhatap almalarına rağmen şehit cenazeleri toplumsal hafızada hala çok taze. Bu durum Demirtaş’ın aleyhine işliyor. İki tarafta da yaşanan acılar, öldürülen binlerce insan unutulacak gibi değil. Kuşkusuz, Türk devletinin de geçmişte hataları oldu ama akan kanı durdurmak için yapılan bütün girişimler de terör örgütü tarafından sabote edildi. Oslo’da masadan kalkan da, HDP’nin bir Türkiye partisi olarak yükseldiği o haziran ayında eylemlere başlayan da örgüt oldu. Ne de olsa milliyetçiliğe dayanan ilkel örgütlerin savaşmak DNA’sına işlemiş, sadece bundan besleniyorlar.

O yüzden kağıt üzerinde garanti görülen stratejiler Türkiye’de kolay kolay tutmaz.

Erdoğan’dan memnun olmayan Batı yerine birini yerleştirmek için uğraşıp duracak gibi görünüyor. Hadi diyelim biri tuttu, peki ne pahasına ve karşılığında ne isteyecekler?

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar