Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Yeni bir parti hurafesi uçuruluyor birkaç gündür. Ciddiye alınmaması gerektiğinin son kanıtı Kemal Kılıçdaroğlu’nun da bu konuda “AK Parti içinde rahatsız olanlar var” diye yorum yapması. Bana “Saray’daki kaynaklarıma göre” diye başlayıp yazı yazan ve Saray’ı bırakın, iktidara uzak veya yakın tek bir kaynağı olmayan köşe yazarlarının yazılarını andırıyor. Bilmelerine imkan var mı? Bolca temenni kulis şeklinde sunuluyor.

Sağda yeni bir parti kurup Erdoğan’ı devirme fikri epeydir bir sosyal medya muhalifi fantezisi. Türkiye’de partilerin aldığı oy oranlarına bakarak seçmenin çoğunluğunun sağcı olduğu inancına dayanıyor, ama bu da tartışmaya epey açık bir ön kabul. Zira seçmenin sağın ya da solun ne olduğunu, iki farklı çizginin ayrımının farkında olup olmadığı net değil.

Aksine, Türkiye’de belirleyici olan tek siyasi çizgi Erdoğan yanlısı ve karşıtı olmak. İktidara sahip olmak isteyen bütün siyasi hareketler pozisyonunu buna göre alıyor. O yüzden adına sol dediğimiz bir parti radikal sağcıları bünyesine almaktan çekinmiyor bile.

KİM SAĞ KİM SOL

Erdoğan’ın asıl gücünü aldığı politikaların da sağa ait olduğu iddia edilemez. Mesela bugünlerde Amerika’daki 2020 seçimleri için sol adaylar ortaya çıkıyor, en büyük tartışma da sağlık hizmetlerini herkese yayma konusunda kopuyor. Ortanın solu ülkenin böyle bir hizmeti karşılayamayacağını söylüyor, en soldaki Bernie Sanders ise seçim vaadini herkes için sağlık sigortası üzerine kurdu. Bizde ise sağlık hizmetleri AK Parti’nin en önemli siyasal başarılarından biri. Bu durumda kim sol?

Benzer şekilde Avrupa’da göçmenlere sınırları açmak sol partilerin savunduğu bir politika. Bizde ise kendisine sol diyen CHP gibi partiler şiddetle Suriyelilere karşı çıkıyor, hatta yer yer faşizan görüşler dillendiriyor. Sağ bir parti olarak görülen AK Parti ise göçmenleri savunuyor.

Kafaların bu kadar karıştığı bir siyasi ortamda yeni bir sağ parti hangi açığı kapatabilir? Böyle bir ihtiyaç yok.

Aslında Erdoğan’la birlikte Türkiye bir anlamda dünyadaki siyasi eğilimlerin öncülü oldu. Seçmen partiye ya da ideolojiye değil, bireylere göre oy veriyor. ABD’de Donald Trump tek başına Cumhuriyetçi Parti’nin bütün gelenekleri yerle bir etti mesela. Parti rahatsız olsa da tabanda tek başına çok popüler olduğu için sesini çıkarmıyorlar. Önceki gün New York Times’a konuşan (ve yakın zamanda Türkiye’ye gelip Erdoğan’la birlikte Fazıl Say’ı canlı izleyen) senatör Lindsey Graham bu pragmatik yaklaşımın en önemli örneği. Graham yer yer Trump’ı abartılı bulsa da kendi çizgisinden çok az taviz vererek onun savunulabileceğini söylüyor. Çünkü şu an için bir alternatifi yok.

İSRAİL ÖRNEĞİ

Türkiye’de yeni parti laflarının dolanmaya başladığı günlerde 10 yıldır İsrail’i yöneten Benjamin Netanyahu hakkında da yolsuzluk soruşturması açıldı. Kurucu Ben Gurion’dan sonra ülkeyi en uzun süre yürütmeye aday Netanhayu’nun hakkında olumlu haberler çıkarmak için basına şampanya gibi hediyeler dağıttığı iddia ediliyor. Tam da seçim öncesi bu soruşturma otoriter lider Netanyahu’yu devirecek mi? Solun umudu bu yönde, çünkü ondan epeydir kurtulmaya çalışıyorlar.

Ancak İsrail halkının çoğunluğu bu yolsuzluk soruşturmasını önemsemiyor. İsrail halkının önceliği dünyaya kafa tutan güçlü bir liderlerinin olması ve Netanyahu’nun şahin yönetim şekliyle bunu başardığını düşünüyorlar. Önümüzdeki ay yolsuzluk soruşturması altında gireceği seçimi kazanması sürpriz olmayacak. Çünkü seçmen o koltuğa yakıştıracak bir başka isim daha bulamıyor mevcut siyasi düzende.

Türkiye’de de siyasetin kurallarını epeydir Erdoğan belirliyor. Kendisini geri çektiğinde partisinin oyları düşüyor (Haziran 2015), var gücüyle asıldığında yükseliyor. Cumhurbaşkanlığı seçimiyle parlamento seçimi arasındaki oy oranlarını kıyaslamak bile seçmenin Erdoğan’ın şahsi karizmasına güvenerek oy verdiğini gösteriyor. Bugün kendisi görevi bırakmaya kalksa seçmen yerine yakıştıracak tek bir kişi bile bulamaz.

O yüzden isteyen istediği partiyi kursun, fark etmez. Erdoğan bu oyunda kalmaya kalktığı sürece alternatif senaryolar boşa çıkacak.

***

Keşke bu sefer yanılsaydım

Türk basınında etik çıtasını birazcık yukarıda tutmaya çalışanların cezalandırılması gelenektendir. Rüşvetçiler, bavulla para taşıyanlar, kendilerini şirketlere, ürün tanıtımlarının hizmetine verenler ihya olur. Faruk Bildirici gibi ustalar ise işten atılır. Nitekim bugün Hürriyet’in Okur Temsilcisi son yazısını yazıyor.

Kaçınılmaz gelişmeyi epey önce tahmin etmiş ve burada yazmıştım. Ama keşke bu sefer yanılsaydım.

Gazetenin şu anki patronunun kim olduğu önemli değil, Bildirici’nin gidişi zaten an meselesiydi. Ombudsman görevini göstermelik yapmıyordu çünkü, bu da pek çoklarını rahatsız etmeye başlamıştı. Yalandan ilkeler uygulayan gazetesinin çarpıklıklarını eleştiriyordu.

Nitekim yeni patronlar da “Bizi eleştirme” demiş; eski patronları da fırsatını bulsa bunu diyecekti zaten ama ömürleri yetmedi.

Ama bütün medya da aynı çürümüşlüğe teslim değil. Mesela Habertürk’te yazmaya başladıktan sonra yöneticiler bana “Lütfen diğer medyayı eleştirdiğin gibi sık sık bizi de eleştir” demişlerdi.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar