Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Metropolitan Müzesi’ndeki “Camp” temalı moda sergisi yüzünden Amerikan basınında yaygın olarak kullanılan ama ne olduğu tam anlaşılamayan bu tabiri açıklama girişimleri var. Türk basınında da buna yeltenen ama tam beceremeyen birkaç yazıya denk geldim. Susan Sontag’ın “Notes on Camp” makalesini satır satır çözümleyince bile tam olarak ne dediğini anlamak zor.

Bazen bir görüntü binlerce sayfadan daha açıklayıcı olur ya, “camp” tanımı çok beklendik bir yerden geçen akşam geldi. Sontag’ın “güzellikle değil ama stilize etmek ve yapaylık derecesiyle ilgili bir hissiyat” diye tanımladığı “camp”in ne olduğunu tüm dünyaya bir Türk gösterdi.

Hem de “camp”in mabedi Eurovision’da. Yarışmaya Türkiye katılmıyor, hatta kadın kıyafeti giyen sakallı adamlara karşı devletimiz halkı korumak istiyor olabilir. Ama Türk’ün Eurovision sevdası durdurulamıyor işte.

“ŞARKININ GLOBAL BİR DURUŞU VAR”

San Marino adına yarışan, “Say Na Na Na” şarkısını seslendiren Serhat tam da Sontag’ın bahsettiği “doğal camp” tanımına uygun; kasti olmadığı, doğal olarak ortaya çıktığı için daha tatmin edici. “Camp”in bir özelliği “camp” olduğunun farkına varmayıp kendisini ciddiye alması.

Kendini ciddiye alma konusunda da Serhat’la yarışacak az kişi vardır herhalde. Çünkü bu Serhat, evet, zamanında TRT’deki “Riziko” yarışmasının mesafeli sunucusu Serhat Hacıpaşalıoğlu’ndan başkası değil. Hani yarışmacılara ilk adıyla ve siz diye hitap eden—sahi bu samimi ama mesafeli üslup neden Türkçe'de hiç tutmadı?

“Eski görüntüleri gösteriyorlar bazen,” diyor telefonda bana. “90’lardaki üslup, kıyafetler öyleydi, daha fazla saçım vardı, ama o da benim bu da benim.”

Sabah 07.30’da Tel Aviv’deki otel odasında buluyorum onu aradığımda. İlk kez dün gece uyuyabilmiş, çünkü Eurovision’un hızlı temposundan dolayı 12 gündür sürekli çalışıyormuş. Hatta akşam bir yerde sahne alması gerekirken yorgun düşmüş, 17.00 gibi uyuyakalmış.

“Bu yarışmadaki en genç şarkıcı olmadığım ortada,” diyor. Belli bir yaştan sonra uluslararası kariyere başladığını, başkalarının 20-25 yaşında çıktığı serüvene kendisinin çok sonra atıldığını anlatıyor.

Ben ise onun izini “Riziko” ve 90’ların popüler “Ya Rayah” şarkısına yaptığı Türkçe cover sonrasında kaybetmiştim. Cehaletimi mazur görmüyor ama. 10 gün önce albümü çıkmış, sosyal medyada Eurovision gecesi fırtınalar koparan “Say Na NaNa” Slovakya’da bir numaraya ulaşmış, Vietnam’dan Latin Amerika ülkelerine kadar çalınıyormuş bile. “Şarkının global bir duruşu var,” diyor.

O KADAR KÖTÜ Kİ BU YÜZDEN GÜZEL

Günümüzde Eurovision finaline kalmanın eskiye kıyasla daha zor olduğunu ekliyor; haksız da değil. Eskiden bir uyduyu kapsayan ülkelerin katılabildiği Eurovision’un sınırları gelişti, yeni yeni ülkeler eklendi ve rekabet kızıştı.

Tabii bu arada yarışma da 80’lerde bizdeki milliyetçi yarıştan mutlak surette kusursuz bir gay eğlencesine dönüştü. Kostümler daha da abartıldı, şarkılar iyice kötüleşti, Susan Sontag’ın “camp”ı tanımladığı gibi “O kadar kötü ki bu yüzden güzel” ilkesine sadık ürün verenler zirveye çıktı.

“Opera” yarışmaya bugün katılsaydı Eurovision tarihin en sevilen şarkısı olurdu, en kötüsü olacağına. O şarkı da “camp”ti ama Aysel Gürel’in zekasını biliyorum; kasti olarak o kadar kötü yapmıştı şarkıyı.

“Say Na Na Na” ise Sertab’ın asla anlayamayacağı, Sibel Tüzün veya Gülseren’i beceremediği, Kenan Doğulu’nun, Mor ve Ötesi’nin, Athena’nın falan hayal gücünün bile alamayacağı sihirli formülü bulmuş.

Hacıpaşalıoğlu bana “Bu yarışma sonuçta geçici, 18 mayıs akşamı bitecek ama bakalım hangi şarkı kalıcı olup tarihte yer alacak,” diyor. Kendisine de telefonda söyledim; Türkiye çoktandır eğlenmiyor, bari bir kaset koyup neşemizi bulalım. O yüzden çok heyecanlandım bu “Na na na”dan. Bakarsınız Cumartesi günü tarih yazar, Eski Türkiye’de olduğu gibi Eurovision bize de geri döner.

***

“SAY NA NA NA” ŞARKISI NE HAKKINDA

Serhat Hacıpaşalıoğlu hem şarkının sözlerini yazmış, hem de müziğini yapmış.

“Çok kuvvetli bir mesajı en basit biçimde veren bir şarkı. Bu şarkıyı yazarken bunun özelikle bir yere, bir gruba ait olduğu düşüncesiyle yazmadım. İnsancıl olması gerekiyordu, politik duygu vermesi gerekiyordu. Bir aşk şarkısı zaten değil, herkese hayatı kucaklaması gerektiğini söyleyen bir şarkı. Eurovision için şarkı yaptım, tipik Eurovision şarkısı klişesi yapmadım. Ben global müzik pazarı için müzik yapıyorum!”

***

SAN MARINO NE ALAKA?

Adını milli maçta denk düşerken duyduğumuz İtaya’nın içindeki küçücük bir ülke olan San Marino’nun Türk bir şarkıcıyla, üstelik de iki kere Eurovision’a katılmasının nedeni ne?

Müzikal kariyerini sadece Serhat adıyla sürdüren Hacıpaşalıoğlu’nun 2015 yılında yaptığı Fransızca şarkı Almanya dans listelerinde bir numaraya, İngiltere’de iki numaraya yükseliyor. “Dans listeleri,” diye özellikle vurguluyor.

O sene müzik endüstrisi olmayan San Marino’yla İtalyan menajeri aracılığıyla bağ kuruluyor, 2016’da onlar için Eurovision’a katılıyor ama finale yükselemiyor. Şimdi San Marino 10 kez katıldığı yarışmada ikinci kez Serhat’la finale yükseliyor ve çok mutlular.

“Politik gücü olmadığından bizim finale çıkmamız büyük olay,” diyor Hacıpaşalıoğlu. “Şok geçirdi, bütün sistemi bozan bir tarih yazdık.”

***

TÜRK BAYRAĞI FİNALDE OLACAK

Yarı finalde Türk bayrağını sahnede açan Serhat basın toplantısında, kırmızı halıda da ay-yıldızı temsil ediyor. Final gecesinde yine bayrakla çıkacağını söylüyor. Peki San Marino devletinin yetkilileri?

“Hiç karışmadılar. Bu konularda son derece sağlıklı düşünen, bana saygı gösteren, hiçbir zaman Türk kimliğimi vurgulamama karışmayan insanlar. Bu konuda diyaloga bile girmezler; son derece serbestim. Ülke bu anlamda hem çok özgür, hem de son derece kendine güvenli bir ülke. Hiçbir şekilde karışmadılar.”

***

GÖREV GURBETÇİLERDE

Ne yazık ki Eurovision’a katılmayan ülkelerden SMS’le oy verilemiyor, o yüzden Serhat’a destek olmak için gurbetçilere görev düşüyor. “Gastarbeiter” akrabalarınızı, Schengen için Avrupa’da ev alanları (mesela Gülse Birsel) ve “Türkiye artık yaşanmaz oldu”cu yeni nesil Türk göçmenlerini uyarın.

***

Camp üzerine benim notlarım

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar