Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Geçen Çarşamba’dan beri aklımdan iki şey geçiyor. Bir kere Peter Morgan’a uzun ömürler diliyorum, yaşayıp bugünleri de yazsa. Hemen ardından da keşke biz de Osmanlı Hanedanı’nı ve sembolik olarak Osmanlı Sarayı’nı korusaydık da başkasının kraliyet skandalları yerinde kendi öz hakiki dramamızla vaktimizi harcasaydık, diye içimden geçiyorum. Cumhuriyet’i küçümsemiyorum, ama Dolmabahçe’de oturan bir Osmanlı ailesi turistik unsur olarak fena mı olurdu? Küçük oyuncak bebekleri, boyama kitapları, balonları, çay takımları ve tabii ki skandallarıyla…

“Megxit” yani Prens Harry ve oyuncu eşi Meghan Markle’ın İngiliz Kraliyet Ailesi’nden “yarı zamanlı” ayrılıp yılın yarısını Kuzey Amerika’da geçireceklerinin fırtınası bende bu yaratıcı fikirleri tetikliyor. Bütün dünya bu drama’yı yakından takip ediyor, çünkü takip edilmeyecek gibi değil. Windsor’lar hakikaten de kendilerinden bekleneni kaç kuşaktır fazlasıyla veriyor. Kraliyet Ailesi gündemden düşmüyor çünkü hep malzeme üretiyor. Dahası, nedense insanüstü veya örnek model sandığımız, olmadık değerler atfettiğimiz bir ailenin çaresizliği, yer yer iğrençliği, beceriksizliğini gördükçe de hayret ediyoruz. Belki de, kim bilir, kendimizi daha iyi hissetmemizi sağlıyorlar. Bütün aileler sorunludur ama belki de bazılarımız en azından koskoca Kraliyet Ailesi’nden bile daha iyi durumdayız diye teselli buluyordur.

SKANDALLA BAŞLADI SKANDALLA DEVAM EDİYOR

İç güveysinden hallice Prens Philip’in ezikliğinden tutun oğlu Charles’ın sevgilisi Camilla’nın tamponu olmak istemesine kadar ne ararsanız var İngiliz Kraliyet Ailesi’nde. Bu sonuncusu, yani tampon meselesi şaka değil. 80’lerde İngiliz magazin basınının ele geçirdiği konuşma kayıtlarında Charles telefonda o zamanlar “yasak aşk” yaşadığı Camilla’ya “Tamponun olmak isterdim,” diyordu. “Böylece hep içinde olurdum.” Bu kadarını Nuran Devres bile hayal edip senaryoya yazmazdı.

Peki ya daha yakınlarda Prens Charles’ın kardeşi Andrew’un Amerika’nın en ünlü pedofilinin yakın arkadaşı olduğunun ortaya çıkması? Kraliçe neyse apar topar onu aileden uzaklaştırdı. Zaten bir Elizabeth yıllardır aileyi bir arada tutmaya çalışıyor, ama etrafındaki herkes, kendi kız kardeşinden kocasına, aleyhine çalışıyor gibi.

Tarihçiler bugün hala Elizabeth tahta geçmeseydi dünyanın seyri nasıl olurdu diye tartışıyor. Nazi sempatizanı amcası Kral Edward dul bir kadına aşık olup tahttan feragat edince Kraliyet’in seyri değişti, Elizabeth de kendi babasının ölümünden sonra gencecik yaşında hiç aklında olmadan tahta geçti.

Daha başlangıcı skandalla başlayan Elizabeth döneminin nasıl sakin olması beklenir zaten?

Bütün bunları biliyorum, çünkü Peter Morgan en ince ayrıntısına kadar anlatıyor.

RÜZGARDAKİ KANDİLİMİZ DİANA

…Ki daha Diana’dan bahsetmedim.

O Diana ki yeryüzüne inmiş bir melek gibi insanların hayatına dokunan, mayın tarlalarında yürüyen ve mutluluğu bir türlü bulamayan rüzgardaki kandilimiz…

Saatlerce aynada çalışıp verdiği söyleşide ayrılık kararını “Evliliğimde üç kişi vardı,” diye özetlemişti. “Yani biraz kalabalıktı.”

Bir ara, Charles sonrası güçlü ve zengin koca arayışında Semiramis Pekkan’ın eşi Gulu Lalvani’yi bile gözüne kestirmişti. Londra’nın üyelikle girilen meşhur kulübü Annabel’s’de birkaç gece dans etmişler, sonra tercihini Dodi Fayed’den yapmıştı. Gerçi Dodi de göstermelikti; Diana’nın tek gerçek aşkı cerrah Hasnat Khan’ı kıskandırmak için kullanılmış, ne yazık ki sonu trajediyle bitti.

O geceyle ilgili bir parantez açmam şart oldu.

Hala Harrods’daki “türbede” sergilenen yüzük ve evlilik teklifi bir yalan; o son gece Ritz’de Dodi halinden hiç memnun olmayan ve sürekli huysuzluk çıkardığı Diana’yı sakinleştirmek için (inanmayan o gece otelin lokantasındaki diğer konuklara sorsun) apar topar meydandaki kuyumcudan yüzük ısmarlıyor. Koskoca Diana’ya verilecek yüzüğü o an bulmak mümkün değil, tabii ki daha büyüğünü ve iddialısını hak ediyor ama tezgahta uygun bir seçenek bulamıyorlar. Dodi’nin adamları da kuyumcunun eşinin parmağındaki yüzüğü alıp temizletip kutuya koyuyorlar. Evlenme teklifi de Dodi’yle yaşadığı iddia edilen büyük “aşk” gibi yalan işte.

Diana hep bir çıkış yolu arıyordu, ama ömrü yetmedi. Gerçek aşkı bulamadı.

Peter Morgan daha bunları yazacak da biz de izleyeceğiz.

KRALİYETİN SONU MU GELİYOR

Meghan Markle da bir çıkış yolu arıyor olamaz mı? Yoksa Kraliyet Ailesi’ni dağıtacak bir Yoko Ono mu o?

“Vurun kahpeye” üslubu hemen devreye girdi tabii ki. İngiliz basını Kraliçe’den yana tavır alıp Meghan’ı hedefe koyuyor kaç gündür.

Ona “Sakın Prens’le evlenme, sen İngiliz basınını bilmiyorsun, seni rahat bırakmazlar,” demişlerdi ama dinlemedi. Annesine çeken Harry’le evlenerek Kraliyet’in şeceresini değiştirdi, ailenin soyacağına siyah ırkı kattı. Bu yüzden de basından işitmediği hakaret kalmadı.

Osmanlı Hanedanı’nın Kürt-Alevi bir gelin alıp Posta’dan Bekir Saçar’ın ve Kelebek’ten Ahmet Hakan’ın habire bu konuyu dillerine doladığını, sürekli ırkçı göndermeler ve Güner Ümit esprileri yaptığını düşünün. Belki o zaman melez Meghan’a hak verirsiniz. Zaten birkaç ay önce Harry de basının eşine karşı bu düşmanca tavrı karşısında annesinin başına gelenleri hatırlatmıştı. Basın Kate’e hiç bulaşmıyor mesela, çünkü beyaz.

Irkçılık tonlu yazılar mide bulandırıcı. Ama İngiliz basının Kraliyet Ailesi’ni didik didik edilmesiyle ilgili savunması var. Yıllık masrafı Saray’a göre 82 küsur milyon, başkalarına göre 300+ milyon pound’un üzerindeki Kraliyet Ailesi’nin kendilerine gösterilen ilgiden ağlayıp sızlamaya hakları olmadığını söylüyorlar. Ne yalan söyleyeyim, biraz gerçeklik payı da var. Sonuçta Kraliyet Ailesi’nin tek fonksiyonu gerektiğinde kamuoyunu oyalamak, gerektiğinde de eğlendirmek. Halk tıpkı kamusal yayıncılığı vergileriyle desteklediği gibi Kraliyet Ailesi’nin de parasını cebinden veriyor. İki-üç milyon pound’a ev yaptırıp “Ay biz şimdi orada oturmayalım, Kanada’ya gidelim,” şımarıklığındaki bir çiftin de biraz basının tokadını yemesinde sakınca yok sanki.

“Megexit” olmasaydı yeni seneye karamsar ve depresif başlayacaktık, Windsor’lar sayesinde en azından neşemizi bulduk. Biz de Osmanlı Hanedanı’nı sembolik olarak korusaydık en azından eğlenecek malzeme çıkardı, yıllarca Özallar’dan ya da Mermerci Girls’den “hanedan” masalı yaratmaya çalışmazdık. Hem belki Meghan’ın olmadığı yerde star prenses muamelesi yaptığımız Beren Saat de “Atiye”de saçmalamak yerine bilmem kim sultanı canlandırır, biz de heyecanla izlerdik.

Tabii bunun için bir de Peer Morgan gerekirdi ama.

MEGHAN’I BEREN SAAT OYNAR MI

Netflix’teki “The Crown” dizinin yaratıcısı (ve daha evvel de Kraliçe’yi konu alan “Queen” filmini ve “The Audition” oyununun yazarı) Morgan bize üç sezondur Elizabeth’in hikayesini anlatıyor. “The Crown” altı sezonun sonunda bugüne varmadan bitecek ve Morgan’ın Meghan’ın hikayesini en azından şimdilik yazmaya hiç niyeti yok. “Belki 20 sene sonra,” diyor ve ben de o kadar zaman nasıl bekleyeceğiz, 1963 doğumlu Morgan o zamana kalır mı diye sormadan edemiyorum. O olmasa bütün bu Windsor dramalarını kim bize aktaracak, nasıl bekleyeceğiz 20 sene…

Tek tesellim, belki Kuzey Amerika’ya taşınmayı planlayan Sussex markasını 100 üründe kullanmak için tescil ettiren, kendi paralarını kendilerini kazanacak olan çiftin kendi hikayelerinin prodüktörü olmaları. Başrolde de Beren Saat oynayacak değil ya, Meghan’ı zaten oyuncu olan Meghan oynar. Bakarsınız Peter Morgan da yazar.

Olmaz olmaz demeyin.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar