Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Bireysel zenginliğin toplu zenginlik olmadıktan sonra tek başına bir anlam ifade etmeyeceği fikrine kağıt üzerinde pek çok kişi katılır. McLaren sahibi olabilirsiniz örneğin, ama sürecek yol yoksa o araba sadece bir süs objesi olarak kalabilir. Kuşkusuz kasada saklanan tourbillon saatler gibi pahalı otomobilleri de sadece koleksiyonunda tutmak için tercih eden çok çok küçük bir kitle var, ama onlar sayesinde hepimiz toplu bir felakete sürükleniyoruz. Çünkü insan kusurlu bir canlı ve kolektif zenginliktense bireysel zenginliğinin büyüsüne kolaylıkla kapılabiliyor.

Düzenin böyle gitmeyeceğini, bu gidişe bir dur denmesi gerektiğini Thomas Piketty de söylüyor. Yedi sene önce yazdığı “21. Yüzyılda Kapital” kitabıyla -kapakta vurgulanan Kapital adeta Marx’ın mirasçısı olduğuna işaret ediyordu- günümüzün en popüler entelektüeli olan Fransız iktisatçı şimdi bir anlamda devam niteliğindeki “Kapital ve İdeoloji” kitabını çıkardı. İlk “Kapital”den daha da iddialı bu yeni kitap; İngilizce baskısı 1000 sayfayı geçiyor ve tarih, siyaset bilimi ve sosyolojiye dalıyor, var olan verilerden gelir adaletsizliğinin kökeni üzerine çıkarımlar yapıyor.

ÜTOPİK ÖNERİ ARTIK KABUL GÖRDÜ

Piketty’yi Marx’tan ayıran toplumların sınıf mücadelesine yaklaşımları. Marx sınıf mücadelesinin kişinin kendisinden bağımsız, teknoloji ve üretim biçimlerinin dikte ettiği güçlerle belirlendiğini yazıyordu. Piketty’e göreyse eşitsizlik biz insanların yönettiği kurumların sürüklediği bir sosyal fenomen. Ekonomik ya da teknolojik değil, ideolojik ve politik. Kitapta “toplum” ve “eşitsizlik rejimi” ifadelerini eş anlamlı kullanıyor.

“Kapital ve İdeoloji”nin birçok kişinin adını duymasına ve satın almasına rağmen okumadığı bir önceki -ve daha kısa- kitabın ardından hemen yayımlanmasının bir nedeni var. “Kapital”de gelir adaletsizliğine karşı küresel servet vergisi önermişti Pikettyve bunun “ütopik” olabileceğini de kabul etmişti. Ama aradan geçen yedi senede zenginlerden daha fazla vergi alınması bırakın ütopik algılanmayı, özellikle Amerikan seçimlerinde belirleyici oldu. Hala Başkan adayı olma şansını koruyan Bernie Sanders kendi vaatlerini gerçekleştirmek için gelir piramidinin en üstünün vereceği vergileri yüzde sekiz oranında artıracağını söylüyor ve bu “ütopik” vaat -özellikle gençler arasında- karşılık buluyor.

Piketty’nin gelir adaletsizliğinin önüne geçmek için yeni önerisi daha da ütopik şimdi. Vergi oranların yüzde 90’a kadar çıkarılmasını, herkes için sağlık ve yüksek öğretim hizmeti temin edilmesini, ayrıca herkese kişi başına düşen ortalama kazancın yüzde 60’ı kadar evrensel temel gelir öneriyor. 25’nci yaşına basanlara ayrıca eğitimlerine ya da kuracakları işe katkısı olsun diye 231 bin dolarlık bağış gibi “herkes için miras” dediği fikirleri de var.

Thomas Piketty, '21. Yüzyılda Kapital' kitabının Türkçe çevirisinin tanıtımı için 2014'te İstanbul'a gelmişti.
Thomas Piketty, '21. Yüzyılda Kapital' kitabının Türkçe çevirisinin tanıtımı için 2014'te İstanbul'a gelmişti.

GERÇEK VE KATILIMCI SOSYALİZM

Kitabı New Yorker’a değerlendiren serbest piyasa ideallerinin yılmaz savunucusu The Economist dergisinin Amerika temsilcisi Idrees Kahloon “Bu gibi önerilerin amacı gerçekçi değil, provokatif olmak,” diyor. Zaten Piketty de adaletsizliğin sadece böyle çözülmeyeceğine, dünyanın kapitalizmin çelişkilerinden kurtulmuş “gerçek bir katılımcı ve uluslararası sosyalizme” ihtiyacı olduğunu vurguluyor. Sınırların fiilen ortadan kalktığı bu uluslar aşırı rejimde insanların serbest dolaşım, eğitim ve birikime sahip olma hakları da garanti altına alınacak.

Donald Trump, Boris Johnson, Marine Le Pen gibi yükselişlerini daha fazla duvar örmeye, sınırları kapatmaya ve göçmen düşmanlığına borçlu günümüzün tercih edilen siyasetçilerinin işine gelmeyecek öneriler elbette. Öte yandan, bu siyasetçilerin etkisindeki sıradan insanlar da bu sınırsız serbest dolaşımlı dünyanın başına bela açacağına giderek inanmaya başlıyor. COVID-19 ve mülteci sorunu, ilk akla gelen örnekler.

Ancak Piketty’nin önerileri ne kadar ütopik olursa olsun -bir başka Kapitalizm savunucu Financial Times kitap için “çözümsüz” dedi- hastalığı tespit etmekte son derece başarılı. Ona göre çözüm de imkansız değil, çünkü elimizde İsveç örneği var. Piketty 1910’larda İsveç’in gelir dağılımı bakımından dünyanın en adaletsiz ülkelerinden biri olduğunu ama 20 senede örnek bir sosyal demokrasiye geçtiğini vurguluyor. Değişim de ya devrim ve savaşla ya da barışçı yollardan gelir, ama şimdi nasıl geleceğini kimse bilmiyor.

*

Sol partilerin iflası

Thomas Piketty’nin “Kapital ve İdeoloji” kitabında dünyadaki gelir adaletsizliğinin bu noktaya gelmesinin sorumlusu olarak gördüğü kurumlardan biri sol partiler. Özellikle II. Dünya Savaşı’ndan sonra dünyada seçmenlerin tercih ve eğilimleri değişmeye başladı, sol partiler de kendi tabanlarından uzaklaşarak eğitimli eliti temsil etmeye başladı.

Serbest piyasayı, açık pazarı savunan finansal elit kendi çıkarlarını ticareti önemseyen sağ partilerde görürken, Piketty’nin Hindu toplumunun seçkinlerinden uyarladığı “Brahmin solu” ise ABD’de Demokrat Parti’ye, İngiltere’de İşçi Partisi’ne kaydı. Ama bu sol partiler kültürel çeşitliliği savunurken ilerici vergiler konusunda hiç adım atmadı. Hatta Bill Clinton döneminde uygulanan politikalar dev şirketlerin daha işine geldi.

Eğitimli sınıfla eğitimsiz sol seçmen arasındaki uçurumun büyümesi dünyada partisiz bir seçmen kitlesinin oluşmasına neden oldu. Eskiden düşük gelirlilerin haklarını savunan ve oyunu toplayan bu sol partiler giderek sadece belli bir elite hitap etmeye, işçi hakları, sosyal sigorta ve ilerici vergi politikalarından vazgeçmeye başladı.

“Ortanın solu”ndan başlayarak CHP’nin bir sağ parti olmasında da bu geçişin izlerini bulmak mümkün. Bütün seçmen araştırmalarının gösterdiği gibi az eğitimli ve az gelirli seçmen Türkiye’de olduğu gibi dünyada da sağ ve popülist partilere kaydı. Oysa kendi haklarını sol partilerin temsil etmesi gerekirdi. Bu gerçekleşmeyince bir seçmen bloku da kendilerini terk edilmiş ve evsiz buldu.

Bugün Amerikan siyasetinde yaşanan kavga da aslında sol partilerin kimliğini ve rolünü yeniden tanımlamakla ilgili. Nitekim Piketty’nin övdüğü siyasetçilerin başında Bernie Sanders, Elizabeth Warren, Alexandria Ocasio-Cortez ve Jeremy Corbyn geliyor.

Ancak New Yorker’da Kahloon’un dediği gibi tarihin en geniş gelir dağılımı programını öneren, büyük şirketlerin yüzde 10’unun çalışanlarına devredilmesini, başka şirketlerin kamulaştırılmasını, çalışma günün dörde düşürmeyi vaat eden Corbyn’in İşçi Partisi seçimde büyük hezimet yaşadı. O zaman çözüm daha da katı, daha da sert ve Piketty’nin gibi ütopik vaatler mi?

En azından tartışmaya değer.

*

Eşitsizlik meşru değildir

Piketty’nin tabiriyle “hiperkapitalizm” sayesinde servet giderek çok sınırlı bir azınlığın elinde toplanıyor, “çok çalışıp çok kazanma” fikrinin bir yanılsama olduğu gerçeğiyle daha da fazla yüzleşiyoruz. “21. Yüzyılda Kapital” kitabında servetin (r) ekonomik üretimden (g) daha hızlı büyüdüğünü epey popülerleşen “r>g” formülüyle göstermişti Piketty. Bu sefer böyle bir formül yok ama “Eşitsizlik meşru değildir” diyen bir önerme var.

Piketty ve geliri ve eğitimi adaletli dağıtan toplumların daha bereketli olduklarını yazıyor. Dünyanın büyüdüğü ve nispeten daha adaletli olduğu bir dönem olarak 1950-1980 arasını örnek gösteriyor örneğin; başta ABD olmak üzere birçok ülkede vergi oranları daha yüksekti. Bu dönemi bitirense özel mülkiyetin sosyal etkisini azaltmayı amaçlayan, zenginlere az vergi ödeme imkanı sağlayan siyasi kararlar oldu. Piketty’nin de dikkat çektiği gibi bugün dünya servetinin yüzde 10’u vergi cennetlerinde gizli ve devletler bunun önüne geçmek için uluslararası anlaşma yapmaktan kaçınıyor.

*

Kaynakça

Üniversitede iktisada giriş dersinden sınıfta kalmış bir öğrenci olarak umarım Thomas Piketty’nin “Kapital ve İdeoloji” kitabını düzgün özetleyebilmişimdir. Harvard Gazette’de Piketty’le yapılan söyleşi, New Yorker, The Economist, Finacial Times, Paul Krugman’ın New York Times’daki kitap eleştirisi, The Guardian’da William Davies’in makalesi kılavuzum oldu.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar