Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Keşke Türkiye’deki ilk Corona vak’asını da Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan öğrenebilseydik. Birkaç gündür süreci başarıyla götüren Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın bu işin sonundan ya Türkiye’nin yeni lideri olarak çıkacağını ya da her şeyin onun üzerine yıkılacağını düşünüyordum. Dün Erdoğan konuşana kadar devletteki tek muhatap oymuş gibi bir hava vardı. Oysa ortada sadece Sağlık Bakanı’nı görünmesi yeterli değildi. Hele hele mikro-yönetim konusunda uzmanlaşmış ve dizilerden mimariye kadar her konuda fikrini söyleyen bir Cumhurbaşkanı varken.

Saray bu işin iletişimi konusunda ne düşündü, bilmiyorum. Kim bilir, belki de her dakika Erdoğan konuşuyor diyebileceklerin itirazlarından da çekinmiş ve konuyu uzmanına, Sağlık Bakanı’na bırakmış da olabilirler. Sonuçta herkesi her zaman memnun etmek mümkün değil.

Etrafımdaki pek çok kişi dün Erdoğan’ın yaptığı konuşmayı tam da beklediğim gibi küçümsedi. “Ne yani, el yıkamayı mı öğretmiş oldu,” diyor. Oysa körü körüne düşmanlığın gözden kaçırdığı önemli bir nokta var. Bu ülkede insanlar 15 Temmuz gecesi sokağa kendilerini Erdoğan söylediği için attı ve bir terör örgütünün ülkeyi ele geçirmesini engelledi. Şimdi sadece Erdoğan söylediği için evde kalacak ve birçoğumuzun hayatını tehlikeye atmaktan kurtaracak hiç de azımsanmayacak bir kitle var.

TRUMP DA BÖYLE YAPIYOR

Kriz zamanların çok bilinen gerçekleri liderlerin ağzından yeniden duymanın toplumu rahatlatan bir tarafı var. O yüzden el yıkayın, evden çıkmayın gibi uyarıların devletin en tepesinden gelmesi çok önemli. Öpüşemeye, sarılmaya, tokalaşmaya ara verin gibi uyarıları da tekrarlaması yerindeydi. Bunu her gün yapmalı, insanlara her gün evde oturmaları gerektiğini hatırlatmalı. Sonuçta bu bilinmez krize karşı bilim insanlarının önerileri de bunlar. Bu arada dikkat ettiniz mi bilmiyorum, ama Erdoğan da “bilim insanları” ifadesini kullandı. Bu yeni bir değişim mi, soracağım.

İçerikten ziyade üslubun üzerinde duruyorum. Bu yumuşak, kapsayıcı tonu özlemişiz. Ama karşı mahalleden anında yağmaya başlayan eleştiri bombardımanı karşısında “Daha ne yapsın," diye içimden geçti. Takıntılı ve önyargılı insanları nesnel düşünmeye zorlamak kolay değil. Memnun olmayanların tam olarak beklentisini de anlayabilmiş değilim. Bedava para dağıtması ya da felaket haberciliği yapması toplumu daha mı mutlu ederdi acaba?

Erdoğan’ın her gün konuşması, yanına bakanları ve bilim insanlarını da alarak halkı bizzat bilgilendirmesi gerekiyor. Olağanüstü bir krizde bildiğimizi bize tekrarlayacak olsa da,yeni bir şey söylemese de lideri görmek ister halk.

En azından Donald Trump öyle yapıyor. Tıpkı Erdoğan gibi kutuplaşmış bir ülkenin lideri olarak her gün ekrana ekibiyle çıkıyor ve anlatıyor. İşin şaşırtıcı kısmı da bugüne kadar “realityshow” yıldızı olmanın ötesine gidememiş olmasına rağmen son zamanlarda epey “presidential” yani tam da Amerikan Başkanı gibi konuşuyor. İlk günde fena yalpaladı ve virüsü küçümsedi; bundan kurtulabileceğini düşündü ama çabuk toparladı. Şimdi belli ki dersini çalışmış ve sorulan her soruya yalın ve açıklayıcı yanıtlar veriyor. Takıldığı yerde de yanındaki uzmanlara söz veriyor. Doğrusu, bu süreçten iyi çıkacağını ön görüyorum.

Bizdeki Erdoğan karşıtları olduğu gibi Trump’a körü körüne düşman olanlar var ABD’de. Onlara göre Trump seçim yatırımı yapıyor. Oysa bazen makamın sorumluluğu gelip ağırlığını dayatıyor. COVID-19 söylediği gibi “Çin Virüsü” olarak kalsaydı büyük ihtimalle yoluna bildiği gibi devam edecekti. Ama kriz beklediğinden de büyük çıktı, kendisi de Başkan gibi davranması gerektiğini çabuk öğrendi. Koltuk ona öğretti.

KENETLENME ZAMANI

Erdoğan’ın şansı bu sınava daha hazırlıklı olması ve koltuğun sorumluluğu defalarca sert sınavların sonunda öğrenmesi. Corona onun için de uzun liderlik döneminde belki de ilk kez toplumun her kesimi eşit derecede ilgilendiren, eşit şiddette vuran bir kriz söz konusu. 15 Temmuz, 17-25 Ağustos gibi doğrudan devletin hedef alındığı dönemlerde bile böylesi bir birlikten söz etmek mümkün değildi. Erdoğan da bugüne kadar bütün krizleri kendi aritmetik çoğunluğuna yaslanarak aştı. Ama kriz seçim hesabı, sağ-sol, laik-İslamcı dinlemiyor işte. Herkesi vuruyor.

Bu yeni normal hepimiz için uyum sağlanası bir dönem. Biraz bütün ezberlerin de yerle bir olduğu, herkesin elindeki oyun kitabının geçerliliğini yitirdiği bir süreç. Sosyalizm karşıtı Trump herkese nakit devlet yardımı vaat edebiliyor mesela. “Camiler miğfer” diye şiir okuyan Erdoğan’sa toplu ibadetten kaçınılması gerektiğini söylüyor. Kitleleri kolayca etkileyebilen iki lider de retorik ya da siyasi propagandayı şimdi kullanamayacaklarını biliyorlar.

İyi de ilk günden beri istediğimiz zaten bu değil miydi? Bu bir fırsat. Ona karşı olanların, benim gibi hiçbir zaman oy vermeyenlerin ve vermeyecek olanların da böyle bir dönemde eski kavgaları, restleşmeleri bırakıp kenetlenmesi gerekiyor. Cumhurbaşkanlığını kişi değil makam olarak görmeye başlamamız ilk adım olabilir. Cumhurbaşkanı’nın da dün yaptığı gibi bütün Türkiye’ye önderlik edip, sık sık bilgilendirip bu süreçte yönetmesi güvenilirlik ve şeffaflık adına önem taşıyor. Bu virüsün pek şakası yok gibi gözüküyor. Ya bu işten toplu halde sıyrılacağız, ya da teker teker öleceğiz. Ve, evet, bu son cümleyi nereden çaldığımı bulana hediyem olacak.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar