Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Tunç Soyer hafif antipatik, sanki biraz Napoleon kompleksli, elitist, entelektüel, İzmir’de pek sevilmeyen, sanki bir İskandinav ülkesinde yaşıyormuş gibi davranan biri. Ve tam da hayalimdeki siyasetçi. Tarkan konseri öncesi İzmir’de Soyer’i sorduğum kim varsa ondan şikayetçiydi. “Biraz daha bisiklet yolu yapsın da trafik iyice sıkışsın,” dedi bir İzmirli. Tarkan konserinden sonra “Tunç Soyer hepimizin kalbini kazandı,” yorumları aldım. “En azından bir ay boyunca, İzmirli bu konseri unutana kadar her istediğini yapabilir.”

İzmir belediye başkanı Soyer’le İzmir’in kurtuluşunun 100. yılı vesilesiyle buluştum. Programı hiç aksamıyor. Her sabah kalktığı saat belli. Asker çocuğu olmanın disiplinini hayatında sürdürüyor. Sabah erkenden belediye binasında. Bütün gün randevularla geçiyor. Haftada iki akşam mutlaka yanına sadece genç yardımcısı alarak İzmir’i dolaşıyor, halka teker teker yaptıklarını ve yapmak istediklerini anlatıyor. Akşamları vaktini Deniz Restoran ya da muhteşem manzaralı Teras 1885’te uzun uzun harcamıyor. Sadece bir iş görüşmesi olursa sosyalleşiyor.

SADECE 38 DAKİKA GÖRÜŞTÜK

Açıkçası bildiğimiz Türk yerel siyasetçisi prototipine uymuyor. Bugüne kadar Türkiye’de görüştüğüm bütün belediye başkanları—Ekrem İmamoğlu da dahil—bana hep çalışmaktansa bol vakti olan, kendi tanıtımları için geniş vakit ayıran karakterler olarak karşıma çıktı. Genellikle muğlak bir saatte sözleşilir, arkası açıktır, gazetecinin başkanla görüşmesi de öğlen ya da akşam yemeğine uzar.

Soyer tam aksi. Görüşeceğimiz saat ve gün günler öncesinden belliydi. Bütün günü ayırmak yerine beni günlük programında kısıtlı bir zaman dilimine sıkışırdı. Geyik muhabbeti ya da kendini övmekle vakit harcamadı. Tamı tamına 38 dakika görüştük; bir aşamada program aksayacağı için pat diye görüşmeyi kendisi kesti.

Daha ilk karşılaşmadan itibaren kendisine aşık biri değil de görevine bağlı biri izlenimini verdi.

Onun askeri disiplinle inşa ettiği programını ben aksattım. Önce trafikten dolayı, sonra da planlama aksaklığından dolayı epey geciktim. Ben AVM gibi bir belediye binası bekliyordum. Kapıda başkanın adamları olacak, beni karşılayacak, otoparkla ya da ulaşımla uğraşmayacağımı varsaymıştım. Daha küçük ve önemsiz şehirlerin, hatta İstanbul’un ilçe belediye başkanları bile kendilerini dünya liderleriyle eşit görüyor ve etrafını hizmetli ordusuysa donatıyor ne de olsa.

ÇARŞININ ORTASINDAKİ BELEDİYE

Tunç Soyer göreve gelir gelmez belediye yönetimini Kemeraltı’ndaki eski belediye binasına taşımış. Daha önceki belediye buradan mı yönetiliyordu diye sorduğumda “Hayır,” dedi. Daha önce neden buradan yönetilmediğini sorduğumdaysa ciddiye almayan bir tonda gülümseyerek “Bilmiyorum,” dedi sadece. 100 yılı aşkın tarihi olan bu binayı öncelikle karakteri olduğu için tercih ettiğini söylüyor. Kemeraltı çarşısının içinde sadece yürüyerek ulaşılabilen, başkanın makamının herhangi bir üst düzey yöneticininkinden daha büyük olmadığı, duvarlarda sanat eserleri olan, camdan sokaktan gelen protesto seslerinin duyulduğu bir belediye binası. Erişilebilir ve halkın tam ortasında.

İnsanlarla iç içe olmak Soyer’in Seferihisar belediye başkanlığından beri önemsediği bir yöneticilik anlayışı. O zaman da “yavaş şehir” gibi projeleri hem Seferihisarlılara hem de dışarıdan bakanlara fazla romantik, hatta Türkiye’de uygulanamayacak kadar ütopik gelmişti. Soyer seçildikten sonra her gün, gerektiğinde PowerPoint’lerle insanlara sunum yapmayı sürdürmüş. Hatta “Tamam başkan oy verdik işte, daha ne anlatıyorsun?” diye itiraz edenler bile olmuş. Ama herkesle tek tek konuşarak Seferihisar’ı yürünebilir, insanların temel ihtiyaçlara kolay ulaştığı, AVM’leşmeyen bir marka haline getirmeyi başardı. Mansur Yavaş’ın Beypazarı’nın namının tüm Türkiye’de duyulması gibi Seferihisar sayesinde de İzmir’in doğal belediye başkan adayı oldu Soyer; CHP’nin kalesi olarak görülen bir yerde diğer CHP’li başkanlardan da daha fazla oy aldı.

ÇÖP VE TRAFİK SORUNU

Ancak göreve geldiğinden beri belki de tarihin en az popüler belediye başkanı. İzmirlinin onu çoğunlukla sevmediği bir sır değil. Bu şehirde yıllardır çöplerin toplanmaması problemi var. “Çöp toplamak ilçe belediyelerinin görevi,” diyor ama sorumluluğu üzerinden atmıyor. “Buna rağmen biz 300 ek temizlik görevlisi alıp destek olmaya başladık.”

İzmirlinin en büyük tepkisini bisiklet yolları çekiyor. Trafik berbat. Mevcut yollar iyice daraltılarak bisikletlere tahsis ediliyor, bir de Soyer raylı sisteme yatırım yapıyor. İzmirliyle temasım yazdan yaza Çeşme’den ibaret, ama kendi yakınlarımdan bile bu şehrin insanının yürümeyi—iki adım dahi olsa—sevmediğini biliyorum. İzmirli arabasıyla kapıdan kapıya ulaşmaya çok alışmış, şimdi Soyer bu ezberi bozmaya çalışıyor.

BİSİKLET İNADINDAN VAZGEÇMEYECEK

Bisiklet onun için şov değil, tutku. Hakikaten bisiklete biniyor, bisikletle belediyeye gidip geliyor. Arkadaş grubuyla Toroslara bisikletle çıkıyorlar örneğin. İzmir’in iklimi, coğrafi yapısı olarak 12 ay bisiklete binmeye en uygun şehir olduğunu ve önünde sonunda halkı buna ikna edebileceğini düşünüyor. Hakikaten trafik kazasının neredeyse sıfıra indiği, insanların sadece mobilya taşımak gibi işler için geçici olarak otomobillerini kullandığı, gerektiğinde 40-50 km gidiş-geliş işi bisikletle gittikleri bir Danimarka ya da Hollanda şehri olabilir İzmir. Giderek gelişen ve ucuzlayan e-bisikletler sayesinde çevre dostu ve verimli ulaşım mümkün. Temel ulaşım aracı bisiklet olan bana Tunç Soyer’in bisiklet inadı belki de en heyecan verici hizmeti.

Gelişmiş ülkelerdeki şehir planlamacılığı trafik sorununu azaltmanın tek yolunun insanları yürümeye teşvik etmek, şehirleri yürünebilir hale getirmek olduğu konusunda uzlaşıyor. Ne kadar çok araba, o kadar çok trafik. Ancak bir şehrin yürünebilir olması için de insanların okula, süpermarkete, hastaneye ve sinema, tiyatro, restoran, cafe gibi “üçüncü alan”lara iki ayaklarının üstünde ulaşabilmeleri gerekiyor.

BİR DAHA ADAY OLUR MU

İstanbul’da bir yerden bir yere taksiyle ulaşmak mümkün olmadığı için benim gibi pek çok kişi zorunlu 15 bin adım atmaya başladı, buna alıştı. İzmirliye de yürümeyi ve bisiklete binmeyi satması gerekiyor Soyer’in. Ama işi zor. Ya da zordu. İzmir Ticaret Odası’nda “Bir daha aday gösterileceğini bile sanmam,” diyeni duydum.

Ta ki Tarkan konserine kadar.

Habertürk’ten Yasemin Güneri’nin görüştüğü Keçiören belediye başkanı Turgut Altınok vatandaşa “Sibel Can’ı mı istersiniz, park mı bahçe mi­?” sorusunu sorup aldığı yanıta göre belediye kaynaklarını milyonlarca liralık konserlere harcamamaya karar verdi. Kalıcı belediyecilik bir gecelik konser değil, halkın hayatı boyunca faydalanacağı eserlerdir ne de olsa. Kaldırımı olmayan Çeşme’nin belediye başkanına ders olabilir bu anlayış; haddini aşarak hiç kimsenin umurunda olmayan “Çeşme’nin kurtuluşu” ve “Alaçatı’nın kurtuluşu” konserleriyle Sıla ve Ajda Pekkan’dan daha büyük öncelikleri var ilçenin. Alaçatı ve Çeşme şimdi kurtuluşa muhtaçken.

Aynı sorunu Tunç Soyer’e soruyorum.

Tarkan konseri yerine park-bahçe? “Olabilir, bunlar birer tercihtir,” diyor. “Ama biz İzmir’in kurtuluşunun 100. yılında İzmir’in şanına yakışır bir konser yapmak istedik. Dahası bu konserin belgeseli çekilecek, İzmir’in kurtuluşunun canlandırdığı çok büyük bir teatral prodüksiyon gerçekleştirilecek. Hatırlanacak bir organizasyon olsun istiyoruz.”

9 Eylül gecesi insanlar sosyal medyadan konseri canlı yayınladı. Evinde izleyenler gözyaşlarına boğuldu. Bir arkadaşım kendi kendine ayakta alkışlıyordu. Bu konser sadece İzmir’de değil, Türkiye’de yeni bir dönemin başlangıcı, bir umut ışığı olarak yorumlandı. Dip dalga değil, çok açık bir değişim umudu.

Park-bahçe bu etkiyi yapamazdı sanırım. Tunç Soyer kazandı.

ARKASI YARIN

  • En büyük projesi ne?
  • Mülteci sorunu için ne düşünüyor?
  • İnsanlar İzmir’e taşınmalı mı? İzmir ne vaat ediyor?
  • Hangi koltukta gözü var?
  • Halktan kopuk olduğu eleştirilerine ne diyor?
  • Çeşme hakkında ne diyor?
Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar