Yılın değil yılların lokantası
Cavit’te ikram edilen meyve biter, çaylar-kahveler içilir, masa toplanır, tam hesap ödenecekken birisinin aklına mükemmel bir fikir gelir ve ortaya yeniden köfte siparişi verilir. Oysa meyhane çoktan kapanmıştır, gece de günün doğmasına daha yakın bir noktadadır ama bir şekilde o köfte hazırlanır, masaya getirilir ve ne bu istek ne de tatlıdan sonra yeniden köfte isteme adeti yadırganır. Burada adet böyle, Asmalı Cavit de her şeyden önce bir alışkanlık lokantası.
Cavit’e kızgınım aslında. Son İstanbul’a geldiğimde Cavit’te yemek için sadece bir gecem vardı o da Pazar’a denk geliyordu. Pazar günleri kapalı olduğunu bu kadar sene sonra daha yeni öğrendim. Bugüne kadar hiç Pazar öğleden sonra rakı sofrası ritüelimiz olmamış demek ki. Cavit en son yine taşkınlık yaptığımız bir akşam nerede oturduğunu, evinde boş bir misafir odası olduğunu söyledi. Bu akşam meyhane kapalı diye aynı ekibi toplayıp kapısına dayansam ve “Sen seç mezeleri,” desem de yadırgamaz. O bizimle, biz onunla mutlu oluyoruz ne de olsa.
100 YIL YAŞAMALI
Asmalı Mescit aynı zamanda bir “aile lokantası” ve aile tanımının her türlüsünü kabul ediyor. Ama en klasik tanımıyla da öyle. Mekana ismini veren sahibinin kendi ailesi de her an işin başında. Rakının yaratıcılığa etkisiyle taktığımız isimleriyle kızı “Cavidan” ve damadı “Küçük Cavit” de gide gele muhabbet kurduğumuz, aralarında tiyatro oyuncularından ressamlara ve ünlü gazetecilere uzanan geniş ailenin liderleri.
80 yaşıma gelirsem eğer yine koşa koşa Asmalı Cavit’e gider, her zamanki masaya kurulur ve yine ortaya köfte söylerim. Umarım o yaşa kadar gelirsem sabah meyhaneye giden emekli yazar klişesine dönüşmem. Ama olur da dönüşürsem Cavit’teki masamı şimdiden garantilemek isterim. Çünkü ben Asmalı Cavit’i tıpkı Paris’teki Bouillon Chartier gibi yüzyılı devirecek bir devamlılık olarak hayal ediyorum.
Hayatta devamlılık önemlidir. İstanbul’un meyhaneleri de asırlar boyu sosyolojideki “üçüncü mekan” kavramı icat edilmeden çok önce benzer bir işlevi yerine getirdiği için bir devamlılık simgesi oldu. Ev ve işten sonra Viyanalı cafe’ye giderken İstanbullu da düzenli olarak meyhanede mesai yapmaya başladı.
Türk entelijansiyası için meyhanenin bir üretim merkezi olduğu da gözardı edilemez. Sabah gelip kapanana kadar meyhane masasında yazacağı kitabı ve çekeceği filmi anlatıp bir ömrü tamamlayanlar da var tabii. Memleketi kurtarmak elbette kaçınılmaz bir ezber. Ama iyi kurulmuş bir meyhane masası beyin fırtınalarına, hatırlandıkça gülünen esprilere, ileride bir yerde—kitapta, yazıda, filmde—kullanılacak malzemelere vesile olur.
Yıllar içinde edindiğim tecrübelere dayanarak iyi bir meyhane masasında optimum kişi sayısının altı olduğunu söyleyebilirim. Dört kişi arasında iyi muhabbet ancak masadaki herkes çok yakın arkadaşsa döner. Sekiz kişide gruplaşmalar ve masa sakinlerinin kendi aralarında konuşmaları başlar. Altı kişi en ideali ama ortaya oturacak kişinin “Curb Your Enthusiasm”in bir bölümünde olduğu gibi iyi bir “middler” olması zorunlu. Meyhane altı kişiyle oynanır, burada da takımın beyni orta sahadır.
Muhabbet, tarih, gelenek, devamlılık da bir yere kadar. Cavit iyi hoş da 15 yıldır mavi gözlerinin hatırına gitmiyor kimse. Asmalı Mescit’te ne yerseniz yiyin mükemmel olduğu için bağımlılık yapıyor. Onu diğer meyhanelerden ayıran da bu: her yerde muhabbet, standart mezeler, rakı var. Ama Cavit’te hepsinden daha iyisi var.
Köfteden bahsetmiş miydim? O zaman yanındaki patates kızartması domates sosuna bandıralım. Patlıcan türevleri, lakerda, pazı kavurma, o muhteşem fava tepsiden benim tercihlerim. İlla birisi tarama isteyecektir, deniz börülcesi de gelecektir. Bir arkadaşım uzun yıllar vodka-karides rejimiyle besleniyordu, masadan gönderildi ama o muazzam karides hatıra olarak kaldı. Cavit’in çok bilinen sırrıysa mücevher değerindeki muska böreği. Kıymalı ve peynirli, bir tane daha…
Ben bunca sene ezberden sipariş verdim Cavit’te, ama geçenlerde ilk kez dolaba baktım. Bilmediğim bir sürü başka meze ve ara sıcak varmış meğer; yaprak dolması gibi yeni maceralara yelken açalım dedik, yine hayal kırıklığına uğramadık.
ASSOLİST KARADENİZLİ
Cavit’te köfte star, ama assolist Karadeniz’den. Murat Ongun’dan “Murat Abi” diye bahseden Giresun eşrafından gazeteci-romancı-partici Y.K.’ye göre Karadeniz’de bile Cavit’in hamsisi gibisi yok. İster kızarmış, ister ızgara olsun bu dünyanın ötesinde bir hamsi yapıyor mevsiminde. Şu anda o hamsiyi sayıklıyorum.
Normal şartlarda Cavit’te her şeyi yerim ama tatlı yemem. Nedense bütün meyhanelerde yemeklerle tatlı arasında yaşanan uyum sorunu Cavit’te de var. Cheesecake’in meyhane mönüsünde ne işi var? Ama doğum günü yemeğimde mum üflemek gerektiğinden bir dilim mecburen söylendi, ucundan ayıp olmasın diye bir kaşık alındı… ve…o da ne… İstemeye istemeye tadına baktığım cheesecake’i şimdi bile canım çekmeye başladı. Cavit’te boş yok işte. Daha iyisi de yok.
Ama ne kötü biliyor musunuz?
Ekmek. Hatta ekmek için berbat diyebilirim. Bu da Cavit’in suçu değil, bütün meyhaneler gibi ekmeği dışarıdan alıyor. Tıpkı eski Beyoğlu gibi nerede o eski Türk ekmekleri… Acaba Cavit, Cavidan, veya diğer Cavit ya da bir sonraki kuşak kendi ekmeğini yapmayı, ya da en iyi Türk ekmeğini yapan bir fırını—kaldıysa tabii—bulmayı ve sadece oradan ekmek temin etmeyi düşünür mü?
★★★ (Üç Yıldız)
Yıldız tablosu
★★★★ Olağanüstü
★★★ Mükemmel
★★ Çok iyi
★ İyi
- Trump oligarklar rejimi kuruyor19 dakika önce
- Baklavacı asla sadece baklavacı değildir2 gün önce
- Bir eski eroinman Amerika'nın patates kızartmalarını düzeltecek mi4 gün önce
- First lady Elonia5 gün önce
- Seçimi kazandıran podcast sunucusu1 hafta önce
- Aradığım Çin lokantası Erdoğan'a komşu çıktı1 hafta önce
- Kamala olarak girdi, Kemal olarak bitirdi1 hafta önce
- Anneciğim erkeklik elden gidiyor2 hafta önce
- Çöplük gibi kriz2 hafta önce
- Milyarderlerin Trump sevdası2 hafta önce