Muhalefet adayının haklı korkusu
Deprem, daha doğrusu depremler olmasaydı bugün muhalefetin Cumhurbaşkanı adayını konuşuyor olacaktık. Bu ismin Kemal Kılıçdaroğlu olması için de CHP ortağı olduğu masaya her türlü baskıyı yapmak ve kamuoyunu hazırlamak için eşi benzeri görülmemiş bir baskı uygulayacaktı.
Ben de tam o günlerde CHP’nin Kılıçdaroğlu’nu neden ısrarla aday yapmak istediğini ve kamuoyunu bu tartışmalı adaylığa ikna etmek için uygulanan yeni bir savaş stratejisini yazmaya hazırlanıyordum.
Sonra ne olduğunu biliyoruz. Sarsılan sadece toprak olmadı, siyasetteki bütün kurallar, stratejiler, ezberler ve beklentiler de yerle bir oldu. İktidar deprem bölgesindeki ziyaretlerinde verdiği mesajlardan dolayı Kılıçdaroğlu’nun felaketten adaylık çıkarmaya çalıştığını söylüyor. Oysa Kılıçdaroğlu’nun adaylık ihtimali şu anda hiç olmadığı kadar zayıfladı. Hem de ilk kez kendisi aday olmamayı ciddi ciddi düşünmeye başladı. Hepsi de o son iki haftada oldu.
I.
Kılıçlar çekilmişti
Depremden birkaç gün önce CHP’nin belli bir kanadının hissiyatını yansıtan ve önümüzdeki günlerde uygulanacak stratejiyi de belli eden bir yazı Cumhuriyet gazetesinin birinci sayfasında yayımlandı. Cumhuriyet’in başyazılarını normalde Alev Coşkun yazıyor, ancak bu seferki üslup ondan alışık olmadığımız kadar sert ve polemik kokuyordu.
Cumhuriyet açıkça Meral Akşener’i hedefe koyuyor, Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığına razı olması adeta örtülü tehdit ediyordu. Yazıda isim yoktu ama adres netti. CHP Genel Merkezi’nde Kılıçdaroğlu’nun tüm adamları—evet, hepsi erkek—bir süredir alttan alta Akşener’i türlü imalarla suçlamaya başlamışlardı zaten. Onun Erdoğan’la anlaşacağı gibi gerçek dışı iddiaların kaynağı da CHP’lilerdi.
Cumhuriyet’in yazısı o kadar çok tepki çekti ki, ikna edici olmayan bir açıklama yapıldı ve hedefin Akşener olmadığı söylendi. Oysa bu inkar ikna edici olmadığı ilk yazıyla ilgili kuşkuların da sağlaması oldu.
İşin gerçeği medya üzerinden Altılı Masa’yı Kılıçdaroğlu’na ikna etmek, gerekirse kılıçları çekip meydan okumaktı. O günlerde konuştuğum CHP’lilerin hemen hepsi de adeta bir metne bağlı konuşuyor, Genel Başkan’a tam sadakatle kendilerine söylenenleri aktarıyordu. Mesajlardan ilki Akşener’in masayı dağıtmak üzere olduğuydu. Bir CHP milletvekili bana “Şu anda nasıl ikna ederiz,” diye pazarlık döndüğünü söyledi. “Belki tek Cumhurbaşkanlığı Yardımcılığı verirsek kabul eder.”
Bir başka kaynak Akşener ve Kılıçdaroğlu’nun ta bir sene önce, Altılı Masa kurulmadan adaylık konusunda anlaştığını aktardı. “Akşener sonradan mızıkçılık yaptı yoksa Amerikan Başkanlığı’ndaki gibi Başkan ve Yardımcısı olarak seçmenin karşısına çıkacaklardı,” dedi. Kılıçdaroğlu’nun kendi adaylığı için Saadet Partisi’ne 20 milletvekili, oyu hiç olmayan Demokrat Parti’ye de başka vaatlerde bulunduğu da bana iletildi. Bir CHP milletvekili “İYİ Parti diğerlerine hiçbir şey vermeyecek, yine biz vereceğiz mecburen,” diye özetledi süren pazarlığı. “Ama rakamları bilmiyorum.”
SIRA DİĞER LİDERLERE DE GELECEKTİ
Amaç 13 Şubat’taki adaylık toplantısına kadar medyada Akşener’in iyice yıpratılmasıydı. Eski MHP’li şimdi CHP’li Yaşar Okuyan’ın televizyona çıkıp Akşener aleyhinde elinde gizli dosyalar olduğu tevatürünü yayması da bugünlere denk geldi. Akşener de saf değil, kendisine yönelik yürütülen CHP kaynaklı operasyonun farkındaydı. Kemal Kılıçdaroğlu daha sonra Okuyan’ın sözlerinden dolayı ondan özür dilemek zorunda kaldı.
Kılıçdaroğlu’nun sadık askerleri Akşener’i ikna ettikten sonra Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan’la ilgili de medya operasyonuna başlatmaya hazırlanıyordu. “Davutoğlu başbakanlıktan istifaya zorlandığında ona destek veren Kemal Kılıçdaroğlu’ydu, ama o çıkıp da ‘Ben Kemal Bey’e kefilim,’ demiyor kendi tabanına,” diye bir serzeniş duydum. Bir başkası da “Ali Babacan’ı masaya davet ederek o kadar çok bedel ödedik, kendi tabanımızı ikna etmek için o kadar çok uğraştık ki…” dedi. “O da keşke şimdi Kemal Bey’in adaylığının arkasında dursa.”
Bu gibi cümlelere Halk TV, KRT gibi kanallardaki tartışma programlarında denk gelmiş olabilirsiniz. Bunlar yorumcuların özgün fikirleri değil, yüzde 90’ı CHP Genel Merkezi tarafından servis edilen görüşler.
Akşener gibi Davutoğlu da Babacan da Kılıçdaroğlu medyasındaki çıkıntı seslerin kaynağını biliyor. Merak edilen bu medya operasyonun Kemal Kılıçdaroğlu’na rağmen mi yoksa onun bilgisi ve onayı dahilinde mi yapıldığı. Kılıçdaroğlu’nun en bilinen özelliği herkesi idare edebilme becerisi.
II.
Eski gazetecinin ikna gücü
Farkındaysanız Kemal Kılıçdaroğlu artık çok nadir söyleşi veriyor, medyadan adeta kaçıyor ve sadece kontrollü olarak gazetecilerin karşısına çıkıyor. Dış gezilere de başta Mini Yavuz Donat olmak üzere seçilmiş ve kolay kontrol edilebilecek isimler çağrıldı. Eskiden çok kolay ulaşılan CHP lideri artık pek az kişiyle konuşturuluyor. Farkı şöyle izah edeyim: Deniz Baykal’a her zaman doğrudan ev telefonundan ulaşılırdı. Ama Kılıçdaroğlu’nun dünyayla teması kesildi. Oysa tam da daha fazla konuşması, görünmesi, medyayı kullanması gerekir.
Parti içinde de yakın çember epey az kişiden oluşuyor. Eski Erfelek Belediye Başkan Yardımcısı astsubaylık işlerine bakıyor, gidip Ekrem İmamoğlu’nun başında duruyor örneğin. Faik Öztrak ve Abant Toplantısı mezunlarından Erdoğan Toprak hala çok yakını. Ama en etkili isimlerden biri medya stratejisini belirleyen Tuncay Özkan.
Eski gazeteci medyadaki mesajı kontrol eden kişi o.
Görüşme talebime yanıt vermeyen Tuncay Özkan'ın mesajı yönetme gücünü yadsımamak gerek.
MEDYAYI FAZLA ÖNEMSİYOR
Özkan’ın ikna gücü Kemal Kılıçdaroğlu’nu da etkisi altına almışa benziyor. Absürtle flört eden hikayeler duymaya başladım: “Tuncay Özkan ona ‘Devlet sizin aday olmanızı istiyor,’ dedi,” diye anlatıyor bir CHP’li. “Kemal Bey’in en zayıf tarafıdır devlet, ona karşı çıkmayı aklından bile geçirmez.”
Kılıçdaroğlu’nun medyaya ve gazetecilere karşı bir zaafı var. Adeta Umur Bugay’ın apartmanında camdan dışarı “Yazacağım bunları gazeteye,” diye bağıran eski dünyadan bir gazete okuru gibi medyayı fazla önemsiyor, köşe yazarlarının ne dediğine çok dikkat ediyor. Belli ki yazıları gününü evde gazete okuyarak geçiren emekli saflığıyla, alt metnine ve niyetine bakmadan okuyor.
Bunun bir örneği başkanlık sistemini açan 18 maddelik anayasa değişikliğini hukukçuların ısrarına ve yapılması gereken yasal hamle bu olmasına rağmen Anayasa Mahkemesi’ne taşımamasıydı. Çünkü Ahmet Hakan gibi yazarlar böyle diyordu. Oysa Ahmet Hakan’ın tüm fonksiyonu muhalifmiş gibi görünüp son dakikada iktidarın arzusunu yerine getirmekti. Dün bunu örtülü yapıyordu ve Kılıçdaroğlu gibi isimler de bu tuzağa kolayca düşüveriyordu. Artık açık açık yapıyor ve bu yüzden de önemsenmiyor.
Kılıçdaroğlu’nu ikna işini şimdi Tuncay Özkan tek başına üstleniyor. CHP liderinin de işine geliyor, çünkü bu sayede o da kamuoyunu yoklamış oluyor. Yaşar Okuyan krizi ya da Cumhuriyet’in başyazısı gibi çizgi aşıldığındaysa devreye giriyor ve dengeyi buluyor.
Dahası Özkan ona iyi polis-kötü polis oynama imkanı da tanıyor. Bana Özkan’ı işaret edenler bunu Kılıçdaroğlu’ndan gizli yapıyor olamaz. Çünkü Kılıçdaroğlu bir yandan da aday olmama kartını da korumak istiyor. Kendi adaylığını açıklamamasının bir nedeni var: onun için ortam hazırlansa da kafasında büyük bir tereddüt var.
III.
Rus ruleti
Kemal Kılıçdaroğlu’nun çok istekli gözüktüğü Cumhurbaşkanlığı adaylığından vazgeçebilme ihtimali böylesi bir yükün altına girip bedel ödemekten çekinmesine dayanıyor. Ben de dahil pek çok kişi onun için “Kazanması zor,” yorumunu yaptık. Kamuoyundaki genel algı da bu kadar kritik bir seçimde neden muhalefetin ısrarla kumar oynadığı. 2010 referandumunda “Dedeler yargıyı ele geçirdi,” diye yapılan propagandanın 13 sene sonra tekrarlanacağı, bunun özellikle Anadolu’daki seçmende karşılık bulabileceği de ortada.
CHP lideri çok istekli ama ortaya çıkıp “Ben adayım,” dememesi, başka liderlerden destek beklemesi aleyhinde esen rüzgarların farkında olması. Çok basit bir siyasi hesap var ortada: Kılıçdaroğlu dışında birisi aday olur da kazanırsa bütün muhalefet memnun olacak, eğer o kişi kaybederse Kılıçdaroğlu tek kazanan olacak. “İşte hiçbiriniz beni istemediniz, ben de fedakarlık yapıp vazgeçtim,” deyip yeniden CHP’nin başında kalmaya devam edecek.
Depreme kadar bu hesapları kendi kendine yapıyor, aday olsam mı olmasam mı daha iyi diye kendince terazide ölçmeye çalışıyordu. Hem etrafının gazına geliyor, hem de kendi içindeki isteği durduramıyordu. Ama arada sırada “Ya kazanamazsam?” diye düşünüyor, bu endişe de açık açık “Adayım işte!” demesine engel oluyordu.
Kazanamazsa Türkiye’de bir numaralı istenmeyen kişisi olacak ve kamusal alandaki hayatı fiilen biletecek. Hatta uzun süre sokağa bile çıkamayacak. Bunu çok iyi biliyor. Bütün Türkiye’nin öfkesi tek bir kişiyi hedef alacak. Kılıçdaroğlu bu öfkeyi gözüyle depremden sonra gördü.
KENDİ ADINI DAYATMAYACAK
Yıkımı yerinde incelemiş, sadece binaların değil bir sistemin çöktüğünü görmüş bir haldeydi. Öğrendiğime göre tanık olduğu manzaradan tahmin ettiğinden daha fazla etkilendi. Hem kendisi öfkeliydi, hem de sokaktaki öfkeyi yansıtıyordu. Özellikle iki video’sunu dikkatle izledim: Bambaşka bir Kılıçdaroğlu’ydu. Birkaç gün içinde o samimiyet kayboldu ve bildiğimiz Kılıçdaroğlu’na dönüştü. Ama o iki video bugüne kadar adaylığı için en ikna edici tezdi.
“Ama biraz da gözü korktu,” dedi bir CHP’li bana. “Yıkımın bu kadar büyük olmasından, devletin bu kadar zayıf kalmasından, yükün daha da artmasından…” Bir başka deyişle kafasındaki kazanamama tereddüdü daha da artmaya başladı. Depremin vurduğu bölgeleri yerinde inceleyince bu seçimin şakası olmadığını, etrafının gazına gelip de adaylık kumarı oynamayacağını anladı. O video’larda bu örtülü endişe de hissediliyor.
Dikkat edilirse gündem yavaş yavaş siyasete dönerken CHP’den medyaya servis edilen mesajlar da değişti, deprem öncesinin saldırgan ve baskıcı üslubu bir anda ortadan kalktı.
Adaylık toplantısı beklendiği gibi şubat ortasında olsaydı Kemal Kılıçdaroğlu etrafından aldığı cesaretle masaya kendi adını dayatacaktı. Mart başındaki toplantıda samimiyetle böyle bir dayatma içine girmeme ihtimali kuvvetli. O da “kazanacak aday” noktasına geldi.
Peki o kazanacak aday kim?
İşte o isim hala belli değil. Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir anlamda iki adım geriye çekilmesi muhalefetin işini daha da zorlaştırdı, sorumluluğunu daha da artırdı.
- Trump oligarklar rejimi kuruyor19 dakika önce
- Baklavacı asla sadece baklavacı değildir2 gün önce
- Bir eski eroinman Amerika'nın patates kızartmalarını düzeltecek mi4 gün önce
- First lady Elonia5 gün önce
- Seçimi kazandıran podcast sunucusu1 hafta önce
- Aradığım Çin lokantası Erdoğan'a komşu çıktı1 hafta önce
- Kamala olarak girdi, Kemal olarak bitirdi1 hafta önce
- Anneciğim erkeklik elden gidiyor2 hafta önce
- Çöplük gibi kriz2 hafta önce
- Milyarderlerin Trump sevdası2 hafta önce