Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Meral Akşener’in geçen hafta masayı dağıtırcasına yaptığı çıkışın ilk olumlu sonucu muhalefetin kenetlenmesi oldu. Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığına istemeye istemeye, sadece değişim umudu beklentisi içinde olup elinde başka seçenek bulunmadığı için oy verecek seçmen bile heyecanlandı. Bu heyecanın en önemli unsuru pek çok kişinin gönlünden geçen iki potansiyel adaydan birinin vitrine çıkarılmasıydı. Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ı resmen oyuna dahil olmasını sağlayan da Akşener oldu.

Önemli olan bu heyecanın ne kadar sürüp sürmeyeceği. Gün ortasında gelen haberlere göre hem İmamoğlu hem de Yavaş’a yeni hükümette “icraatçı yardımcı” görevi verilecekti. Özellikle icraatçı kısmı zayıf olan, devlet bürokrasisi kökenli Kılıçdaroğlu’nun büyük bir eksiği de böylece kapatılacaktı. Depremden sonra seçmenin büyük bölümü hızlı icraat bekliyordu, belediye ekiplerini hızla harekete geçirebilecek yeteneği ve tecrübesi olan iki belediye başkanı da ülkenin yeniden inşasından sorumlu olacaktı. Herkesin kazandığı mükemmel bir formüldü bu. Önemli olansa bu formülle alevlenen heyecanın ne kadar süreceği. Dün Akşener’in yüz ifadesinden Altılı Masa’nın yine çok gergin bir ipin üzerinde yürüdüğünü anlıyoruz.

GÜN İÇİNDE NE DEĞİŞTİ

Meral Akşener’i masaya döndürecek İmamoğlu-Yavaş formülü İYİ Parti koridorlarında bulundu, CHP’de Kılıçdaroğlu’na tam olarak biat etmemiş ve seçimi kazanmak isteyen ekip tarafından pişirildi. Ancak daha sonra başka unsurlar devreye girdi.Dün büyük heyecan dalgası esnasında iktidara yakın bir kaynağım aradı ve “Şu anda Babacan ve Davutoğlu bu formüle itiraz ediyordur,” dedi. Herhangi bir bilgiye dayanmıyordu, sadece iki lideri de geçmişten tanıdığı ve nasıl hareket ettiklerini bildiği için öngörüyordu. Nitekim kısa süre içinde masadan yüksek seslerin yükseldiği, özellikle DEVA’nın Akşener’in önerisine itiraz ettiği sızdı.

İtiraz edenlerden bir başka grup da CHP Genel Merkezi’ydi. Uzun zamandır Kılıçdaroğlu’nu kuşatan birkaç kişi İmamoğlu ve Yavaş’ın ön plana çıkarılmasından rahatsızdı. Kılıçdaroğlu ilk başlarda uzlaşmaya razı olmuş gibi gözükse de onun da durduğu yerden feragat etmediği ortaya çıktı.

Meral Akşener’in yüz ifadesi de buydu zaten. Büyük bir rest çekmiş, karşılığında oyunu yeniden düzenleyecek bir konuma gelmiş ve seçmene umut verecek iki ismi yarışa sokmuştu. Ama akşam saatlerinde bu iki belediye başkanı adeta kenar süsü gibi kullanılarak, gün içinde vaat edilen rollerin ötesinde, neredeyse göstermelik bir role indirgenmiş gibiydi. Toplantının sonunda ortaya çıkan metnin çok tartışılan 12. maddesini başka türlü yorumlamak mümkün değil zaten. Kılıçdaroğlu’nu bir bilgi balonuna hapseden Genel Merkez’in ürünüydü o cümle.

Belediye başkanlarının “Cumhurbaşkanı uygun gördüğü zaman” yardımcı olarak atanacağı Kılıçdaroğlu’nun elini güçlendiriyor. CHP ise önümüzdeki günlerde bu maddeyi iktidara koz vermemek, kanunu çiğnememek, “gerekli yasa değişikliği yapıldıktan sonra” anlamına geleceği şeklinde yorumlayacak. İki belediye başkanının bu durumdan ne kadar hoşnut olacağını, kendilerini kullanılmış hissedip hissetmeyeceklerini göreceğiz.

KRİZDEN FIRSAT YARATMAK

Kemal Kılıçdaroğlu sadece tek başına aday olmadı, aynı zamanda kendi adına daha fazla alan açtı. Masada sadece kendi adaylığını desteklemesi için pazarlık yaptığı diğer partilere ettiği vaatler resmiyete döküldü—CHP tabanının dahi itiraz ettiği Cumhurbaşkanlığı yardımcılığı, tabela partilerine verilen en az bir bakanlık artık kaçınılmaz. Bu durum Akşener’in elbette canını sıkıyor.

Kılıçdaroğlu aynı zamanda muhalefet seçmenin gerçekleşmesini istediği önemli taahhütlerinden de vazgeçiyor. Bir: Cumhurbaşkanı partisinden ayrılmayacak, yani CHP’nin başında kalmaya ve partiyi yönetmeye devam edecek. İki: Cumhurbaşkanı koltuğu bırakmayacak. Oysa CHP’li yöneticiler açık açık “Kemal Bey’in koltuk hırsı yok, iki sene bu görevi yapıp parlamenter sisteme çekildikten sonra emekli olacak,” demişti.

Kriz anında en temel vaatlerden vazgeçip kendini koltuğa yapıştıracak bir garanti formül bulmak seçmeni kandırmak değil mi?

Ben henüz konuşulmayan ama tekrar gündeme gelecek tartışmalı bir üçüncü madde daha ekleyeyim: Saray’dan taşınılmama ihtimali. Belki göstermelik olarak Çankaya Köşkü’ne yerleşebilir Kılıçdaroğlu (tabii seçilirse) ama Saray / Külliye / Beştepe devletin elinin altında olmaya devam edecek.

Bunun ilk sinyalini birkaç hafta önce Habertürk’te Mehmet Akif Ersoy’a konuşan DEVA Partisi yöneticisi İbrahim Çanakçı vermişti zaten. Binanın bundan sonra ne olarak kullanılacağına tam karar vermediklerini aktardıktan sonra “Başbakanlık olarak kullanılabilir,” dedi. “Zaten orası Başbakanlık olarak yapılmıştı.” Başbakanlık olmayacağına göre herhalde tabela partileri oradan kendilerine oda seçer.

Heyecanı anlıyorum, bütün bu itirazların bugün dillendirilmesinin kimsenin hoşuna gitmeyeceğini de biliyorum. Zaten halının altına süpürüp duruyor muhalefet bu tartışmaları. Ama ben en çok Meral Akşener’in yüz ifadesine hak veriyorum. Belli ki daha fazla direnecek, itiraz edecek mecali kalmamış. Kaderine razı olmaya mecbur bırakılmış pek çoğumuz gibi.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar