Ortadoğu'nun sahibi, öncüsü, hizmetkârı, vs. vs.
Rusya kendisi açısından mükemmel bir zamanlamayla Suriye’de bir dizi adım attı. Rus jetleri, tankları, helikopterleri, gemileri, mühendisleri, teknisyenleri derken son gelen haberlere göre muharip Rus güçleri de Suriye’ye gitti. Farklı bölgelerde rejim karşıtı güçlere karşı savaştıkları anlaşılıyor. Moskova, kendisi açısından büyük bir risk de alıyor olsa Akdeniz’deki varlığını güçlendirmeye yönelik ciddi bir stratejik yatırıma girişti. (IŞ)İD’in yok edilmesi ortak hedefine ulaşabilmek için ABD’ye işbirliği dahi teklif etti.
Bu hamleyle Rusya, bir yandan hâlâ Ortadoğu denkleminde ciddiye alınması gerekli bir ülke olduğunu gösterirken, diğer yandan da müttefiklerini kurda kuşa yem etmeyeceğini kanıtlamış oluyor. Aslında Esad rejimi ülkenin kuzeyinde ciddi şekilde zayıflamasa ve ülkenin omurgası diye görülen, Şam’ı Halep’e bağlayan ana karayolunu bile kaybetmek tehdidiyle karşılaşmasaydı belki bu müdahaleye gerek kalmazdı.
Esad rejimi artık askere alacak genç bulmakta zorlanır, ülkeden nüfus kaçışı hızlanırken yani aslında rejim giderek çözülürken Moskova’nın hamlesi elbette büyük önem taşıyor. ABD de bu emrivaki karşısında 2 haftalık itirazdan sonra gerçekle yüzleşmek zorunda kaldı. Rus ve Amerikan askerlerinin bir diyalog içine girmeleriyle olası bir kazanın önlenmesi amaçlanıyor. “Esad mutlaka gitmelidir” pozisyonundan “Hemen gitmese de olur” kararına gelindi.
Eğer Putin’in BM’de yapacağı ve Suriye konusunda bir planı gündeme getirmesi beklenen konuşmasının ardından bir ortak platform oluşturulabilirse Moskova önemli bir kazanım da elde etmiş olacak.
Bu hamlenin dayandığı hesapların boşa çıkması hatta Afganistan’daki gibi dramatik bir yanlış hesap yapılmış olması ihtimal dahilinde elbette. Ukrayna’da savaşın içinde olan, eski Sovyet ülkelerinde askeri varlığı bulunan Rusya’nın Suriye’de kendi halkına da anlatamayacağı çok kanlı bir mücadeleye girmesi, Putin’e müthiş bir darbe vurur. Ne var ki başka hiçbir devletin etkili olamadığı, vahşi bir İran- Suudi Arabistan rekabetinin kurbanı olan Suriye’de belki bu şekilde en azından ateşkese yönelik bir çerçeve çizilebilir.
Rusya, son dönemlerdeki hamleleriyle aslında ABD’nin giderek daha hafifleyen bir varlık gösterdiği Ortadoğu’da kendince anlamlı kazanımlar elde etti. Dmitry Adamski’nin Foreign Affairs Dergisi’ndeki yazısında vurguladığı gibi, Moskova’nın geleneksel hedefleri olan “radikal cihatçılara karşı güneyde engel oluşturmak, silah ve nükleer enerji ihraç edebilmek, Ortadoğu’nun sıcak denizlerinde güç gösterisi yapabilmek, Batı ile rekabet edebilmek ve son zamanlarda bölgedeki Hıristiyan cemaatler arasında ve onlar üzerinden etkili olabilmek” yönünde epeyce mesafe kat etti.
Bölgedeki belli başlı Arap devletleriyle ilişkilerini düzeltmekle kalmadı; Suudi Arabistan ile silah satışı, nükleer enerji üretimi ve Rusya’da Suud yatırımlarıyla ilgili anlaşmaya vardı. Son tahlilde Suriye krizi ancak İran ve Suudi Arabistan’ın bir mutabakata varmasıyla çözülebilirse de Rusya’nın hamleleri ABD’den de destek görürse bir umut ışığı yakabilir.
Türkiye bu gelişmelerde coğrafyası ve NATO üyesi olması nedeniyle bir değer taşıyor. Ancak inisiyatif sahibi, hatta sözü geçen bir devlet olduğu izlenimi de vermiyor. İnsanın aklına “Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer” sözü geliyor elbette.
Hatırlarsınız, 2012 yılının nisan ayında dönemin Dışişleri Bakanı şunları söylemişti: “Türkiye olarak bundan sonra da Ortadoğu’da değişim dalgasını yöneteceğiz. Bu değişim dalgasının öncüsü olmaya devam edeceğiz. Yeni bir Ortadoğu doğuyor. Bu Ortadoğu’nun sahibi, öncüsü, hizmetkârı olmaya devam edeceğiz.. Yeni Ortadoğu ile birlikte Türkiye’nin etrafında yeni bir barış kuşağı, istikrar ve refah kuşağı olacak.”
Heyhat!
- Veda ve teşekkür6 yıl önce
- Bir seçimi kazanmak ya da bugünler için La Bamba6 yıl önce
- NATO'nun belirleyici rolü6 yıl önce
- NATO6 yıl önce
- Trump Amerika'sı6 yıl önce
- Demokrasi olgunluk sınavını veriyor6 yıl önce
- Seçim6 yıl önce
- Yavru köpeğin bakışı, Ayşe Hanım'ın sözleri6 yıl önce
- ABD'nin yolu6 yıl önce
- G-?6 yıl önce