Halep düşerse...
Eğer Türkiye’nin içinde ve etrafında yaşananlar gerçekten feci bir geleceğe işaret ediyor olmasaydı, ülkedeki vurdumduymazlık hatta gamsızlık hoş bir hikâye diye anlatılabilirdi. Ne var ki, Güneydoğu’da çatışmalar “Ha bitti ha bitecek” denmesine rağmen sürerken, güneyde de Suriye’nin en büyük kenti Halep’in rejimin eline geçmesi neredeyse an meselesi sayılıyor.
Cuma günü müthiş, ancak günümüz koşullarına uygunluğu merak konusu edilebilecek, tarihi referanslarla bezenen “10 madde”nin benzerlerini ve sunumda kullanılan iyimserliği, yaşları belli bir eşiğin üzerinde olan vatandaşlar bundan önce de dinlemişlerdi.
O zaman da ülkenin batısı, Güneydoğu’dan gelen haberlere kayıtsızdı. O zaman da gencecik erkekler, subay, er veya polis şehit oluyorlardı. Aileleri, geride bıraktıkları çocukları yürek burkan fotoğraflara konu oluyordu. Bunun karşılığında da köyler boşaltılıyor, evler yakılıyor, gelecek neslin radikalleşmesinin ya da dağa çıkmasının koşulları oluşuyordu. O zaman da “o taraftan” ölenlerin aileleriyle ilgili fotoğraf bulmak, doğru haber alabilmek, olan biteni tam kapsamıyla bilebilmek mümkün değildi.
İnsan hakları ihlalleri, vatandaşın durumu pek bilinmezdi. O zamanlar kötülüğün dış boyutu Irak Kürdistan’ındaydı. PKK gene Kandil’deydi. Gene bombalanırdı. Gerçi şimdi “akıllı” bombalar da var ama daha etkili midirler kestirmek güç.
O zaman da bu zaman da PKK belki Kürtlerin çoğunluğunun ideolojik olarak, hatta siyaseten hazzettikleri bir örgüt değildi, ne var ki silinmesi de söz konusu olamıyordu.
O günden bugüne ilk büyük fark Irak Kürtlerinin dost, Suriye Kürtlerinin ya da onların örgütlü halinin “düşman” sayılmasıydı. İkinci fark, Irak ve Suriye savaşlarının ardından bugünkü iletişim imkânlarıyla siyasi iletişimin müthiş yükselmesi, bir Kürdistan tasavvuru içinde siyaseti düşünenlerin sayısının ve her coğrafyadaki Kürtler arasında dayanışmanın artmasıydı.
Tüm bu farklar nedeniyle de, hele ki arada iki buçuk yıllık bir ateşkes dönemi de yaşanmış, hevesler, beklentiler, umutlar da artmış olduğundan, o 10 madde muhtemelen bugünün dertlerine derman, yaralarına merhem, siyasi kilidine anahtar olamayacaktı.
İçerideki bu durumu perçinleyen ve Türkiye’yi tam da tasavvur edemeyeceğimiz bir kıskaca götüren diğer gelişme ise Halep’in düşme olasılığının yükselmesi. Rus uçaklarının desteklediği Suriye ordusu Türkiye açısından son derece yüksek stratejik/coğrafi öneme sahip Azez’e yakın Tal Rıfat’a 10 kilometre kadar yaklaşmış durumda. Düşmesi halinde Azez’in korunması mümkün olamayacak.
EDAM’ın askeri konulardaki uzmanı Dr. Can Kasapoğlu’nun dikkat çektiği üzere, “Rastan’da çok ciddi ilerleme var, sahadan da teyit alınıyor... Rastan, Hama- Homs arasında muhalefetin kontrol ettiği çok önemli bir mevzi idi. Daha da önemlisi kuzey-güney ekseninde ana ikmal hattı olan M5 karayolunu tutan jeostratejik kıymeti yüksek bir nokta. Üstelik, rejim daha önceki hatasına düşmüyor ve kuzeyde ilerlerken güneyde de askeri aktivitelerini kesmiyor; nitekim (Suriye isyanının ateşlendiği) Deraa’da ciddi kazanımlar elde etti”.
Türkiye’nin bir müdahalede bulunma olasılığı teorik olarak varsa da Rusya’nın eli kolu bağlı oturması beklenemez. Kaldı ki Ankara bu konuda çıkan haberleri yalanladı.
Halep’in düşmesi rejim açısından büyük bir zafer, insani açıdan ise bir felaket olacaktır. Türkiye sınırlarına, kentin düşmesi halinde yüz binlerin yığılması beklenir. Stratejik olarak müttefiklerinin yenilgisine mâni olamayan, Türkmenleri koruyamayan, PYD’nin sırtını iki büyük güce dayayarak alanını doğuda ve batıda genişletmesini engelleyemeyen Türkiye’nin Suriye politikası bu durumda iyice çökmüş sayılmalıdır.
Bunu da yazık ki ne komplo teorilerinin ne de mutantan tarihi referansların gizleyebilmesi söz konusudur.
- Veda ve teşekkür6 yıl önce
- Bir seçimi kazanmak ya da bugünler için La Bamba6 yıl önce
- NATO'nun belirleyici rolü6 yıl önce
- NATO6 yıl önce
- Trump Amerika'sı6 yıl önce
- Demokrasi olgunluk sınavını veriyor6 yıl önce
- Seçim6 yıl önce
- Yavru köpeğin bakışı, Ayşe Hanım'ın sözleri6 yıl önce
- ABD'nin yolu6 yıl önce
- G-?6 yıl önce