Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Giderek ayrışan bir topluluklar konfederasyonu haline dönmek, toplum olamamak bu ülkede ortak tüm paydaları aşındırıyor, tüketiyor, yok ediyor. Ülkeyi saran bela bulutlarının nedenlerinin ya da genel gidişatın tüm veçhelerinin tartışılabilmesi, farklı kesimlerin birbirlerini anlaması bu şekilde engelleniyor.

İşiniz sözleyse, yazıyı niçin yazdığınızı, lafı neden söylediğinizi tam bilmeden, yapmanız gereken budur diye yazıyor ya da konuşuyorsunuz. Ülkenin yarısı (belki daha azı ya da biraz daha fazlası) açısından konu, örneğin Cizre’de, Silopi’de Sur’da ne olduğu, zaten bilinmiyor. Bilinse de önemi yok, anlamı yok, etkisi yok. Oradaki hayat/ ölüm buradakinin bir parçası değil. Acılar ortak değil. Dolayısıyla anılar da ortak değil. Her kesim aynı anı ve olayı kendince ve bambaşka şekilde yaşıyor.

Durum sanki daha da vahim. Türkiye’de bugünkü iktidarı sırtında taşıyan kesim kendinden olanların acısını da duymuyor, paylaşamıyor. Onların ne dediğiyle, ne yaşadığıyla, başlarına ne geldiğiyle, kendi yakın çevresinde bir acı yaşamadıysa ilgilenmiyor. Kendi gibi fakir, çaresiz olanların örneğin ölüme bile bile gönderilmiş onlarca maden işçisinin katledilmesini bile omuz silkerek geçiştirebiliyor. Ne şehitlerinin acısını gerçekten yüreğinde duyuyor, ne haksız yere gadre uğrayanlar umurunda, ne de hak ya da adalet diye bir derdi var. Bunları sağlamak için ömürlerini köreltenlerin ya farkında değil, ya da farkındaysa bile onları yabancı belliyor.

Atatürk Havalimanı’nda bir katliam yaşandı. Bir sivil polisin dikkati olmasa katliam daha da korkunç boyutlara varabilirdi. Hedeftekiler sıradan insanlardı. Ama belli ki kimse onların acısını gerçekten paylaşmaya niyetli değildi. Hükümetin neredeyse yegâne kaygısı bu olayı en kısa sürede sıradanlaştırmak, unutturmaktı.

Başka ülkelerde günlerce hatta bazen haftalarca sürebilecek doğru dürüst bir olay yeri araştırması yapılamayacak. Biliyoruz ki, istihbaratın uyarılarına rağmen bu eylemi engellemeyenler hesap vermeyecek. Ölen insanların yakınları, acılarıyla baş başa bırakılacak. Yaralılar hayatlarını kendi gayretleriyle yeniden toparlamaya çalışacaklar.

Toplumun geri kalanı da tıpkı devlet gibi bu olayı derhal unutmaktan yana. Devlet, kendisinin sorumlu tutulacağı böylesine bir katliamın hemen unutulması için elinden geleni yaptı, elhak. Ama belli ki bu toplum da tam bayram öncesi tatile çıkmayı engelleyebilecek, belki bazı şeylerin sorgulanmasını zorlayacak bu “tatsızlığı” bir an önce unutmak, hayata devam etmek istiyordu.

O insanlığını kaybettiğine pek bir emin olduğumuz Batılılar ve diğerleri İstanbul’da ölenlerin anısına saygı duruşu yaparken, burada geniş bir kitle kendi havasında olmayı, köprü açılışında eğlenmeyi yeğliyordu. Bir genel teessür havası, bir yas ortamı, bir ölenlere saygı jesti akıllara bile gelmiyordu. Olay unutulmalı, acı kalmamalı, anılara bu acı nakşedilmemeliydi. Zira nakşedilse, ola ki bir arınma, sorgulama gereği doğardı.

Evren Balta’nın birikimdergisi.com da yazdığı gibi, “IŞİD’in Brüksel Havaalanı’na yaptığı saldırıdan sonra önüme düşen fotoğraflardan aklımda kalanları yokluyorum... Çiçekleri hatırlıyorum. Havaalanının önüne bırakılan çiçekleri. Kaybettiklerini birlikte anan insanları. 3 günlük yas ilan edilen Belçika’yı hatırlıyorum. Brüksel Havaalanı’nın bir ay kapalı kaldığını. Apar topar kullanıma açılan Atatürk Havalimanı’nı düşünüyorum bir de. Yaşadıkları korkunç olayın ardından orada çalışmaya devam etmek zorunda bırakılanları... Katliamın izlerinin yerlerden hortumla su tutarak temizlenmesini... Bir Atatürk posteri ve bir bayrak gerilerek bombanın patladığı yerin normal hayatın dışına atılmasını...”

Böyle bir yerde ne insanların şevkle yakıldıkları Sivas bir yara gibi taşınır, ne Çorum, ne Maraş, ne 6-7 Eylül, ne Uludere, ne Ermeni “tehciri”, ne Dersim, ne de Soma’nın hatırlanmasına, yasının tutulmasına izin vardır.

O zaman da ruhlar kurur, katılaşır, kırılır. Ve zordur böyle yaşamak, gerçekten zordur. Okurların bayramını kutlarım.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar