Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Bir yılı merkeze koyarak bir dönemin geçmişinin ve sonrasının tarihini yazabilirsiniz. Bazı olaylar gibi bazı yıllar da kendilerinden sonraki akışı belirleyecek kırılma noktası sayılır. Bir önceki ya da sonraki yılı da bu yıla dahil edebilirsiniz. Zira birkaç gelişme bir arada yaşanıyorsa seçilen yıl simgeseldir. 1453 veya 1492, yahut 1789 bu tarihleri görenlerde hemen bir çağrışım yapar. O yıl içinde yaşananların yaşanmasına yol açan bir tarih ve gelişmeler dizisi de elbette vardır. Kritik yıl bunların su yüzüne çıktığı, anlaşıldığı yıldır.

Türkiye’de de 2001 yılı bir dönemin bitişinin simgesi oldu. Dönemin Başbakanı Ecevit’in fiziksel yetersizliği, yaşlılığı, hastalığı ülkedeki sistemin hatta rejimin bir teşbihi gibiydi. Sistem kokuşuyor, eski alışkanlıklarıyla yürümesi imkânsızlaşıyor, kendini yenileyememesinin, toplumsal gerçekliğe uyum sağlayamamasının sonucunda içten içe tükeniyordu.

1990’ları Silahlı Kuvvetler’in inadı, siyasilerin yetersizliği ve korkaklığı, güçlülerin değişime direnişi nedeniyle heba eden Türkiye’deki düzen, sonunda bir MGK toplantısında Cumhurbaşkanı’nın Başbakan’a fırlattığı Anayasa kitapçığının tetiklediği krizle çöktü. Görüntüde, çöken ekonomiydi ama aslında hem bir iktisadi birikim modeli hem de bir egemenlik yapısı tümüyle çöküyordu.

Hayli titiz bir çalışmayla yazdığı kitabında 2001 yılını “Eski Türkiye’nin son yılı” tabiriyle, rezillikleri, heyecanları, krizleri, magaziniyle bir bütün halinde anlatan Mirgün Cabas’ın saptadığı gibi, “O kitapçık havalanıp da Bülent Ecevit ile Hüsamettin Özkan’ın arasına düşmese... Özkan, cumhurbaşkanına ‘nankör kedi’ demese... Ecevit, kameralara sesi titreyerek ‘devlet krizi’ demese... 2001 krizi patlak verir miydi? Türkiye’yi krizden çıkarması için çağrılan Kemal Derviş’e göre kriz kaçınılmazdı”.

ESKİ SİYASETİN ÇÖKÜŞÜYDÜ

Ekonomik kriz ilk sinyallerini kasım ayında vermiş, ülkenin patronaja dayalı siyaseti mutat üzre uyarıları es geçmişti. Ülke ekonomisi Dünya Bankası’ndan çağrılan Kemal Derviş’e teslim edilmişti. O da bakanların bazılarının tüm itirazlarına karşın hazırladığı programın gerektirdiği kanunların yasalaşmasını sağlamış, sağlıklı büyüme yıllarının kurumsal yapısını şekillendirmişti.

2001 sonunda milli gelirin “71 milyar dolar eridiği, 201 milyar dolardan 130 milyar dolara gerilediği görüldü. Kişi başına düşen gelirse 3 bin 60 dolardan, 2 bin 200 dolara gerilemişti. Ekonomi yüzde 5,7 oranında küçülmüştü”.

Bu kriz 1990’larda yaşanan rejimin meşruiyet çerçevesini kıran üç krizin ardından gelmişti. 1996’daki Susurluk kazasıyla ortaya dökülen siyaset-mafyagüvenlik güçlerinin karanlık ilişkileri; 28 Şubat post modern darbesi; Gölcük depreminde devletin aczi ve umursamazlığı ile hızlanan çöküşte ekonomik kriz son darbeyi vurmuştu. Çöken yalnızca ekonomi değildi. 2001 krizi eski siyasi yapının gümbür gümbür çöküşünün de işaret fişeğiydi.

Bunun yanı sıra, Cabas’ın da detaylarıyla anımsattığı gibi 2001 Türkiye’si yolsuzluk operasyonlarının, dolayısıyla yolsuzlukların kol gezdiği; FETÖ’nün polis ve yargı içindeki gücünün görülmez olmaktan çıktığı; Türkiye’nin stratejik öneminin Afganistan operasyonuyla daha da artması sayesinde ekonomik program için IMF’den daha fazla para alınabildiği; Fransa’da Meclis Ermeni soykırımı yasası geçirdi gerekçesiyle bir sahtekâr kocanın Ermeni asıllı eşini boşanmak için mahkemeye verdiği; Uşaklı köylülerin UFO gördükleri, ölüm oruçlarında 41 kişinin öldüğü; Hizbullah’ı bitiren Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’ın cinayete kurban gittiği; Uzanlar’ın Motorola ve Nokia’yı dolandırmalarıyla ilgili haberlerin ayyuka çıktığı; Fatih Terim’in kısa sürecek “imperatore” döneminin yaşandığı yıldı.

Bir de tabii Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kurulduğu yıl.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar