Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Lefkoşa

HAFTALARDIR bir pazar günü kitap tanıtımı yapmak istiyordum. Ancak gündem her seferinde bu yazının önünü kesti. Yazacağım yazıda üzerinde duracağım kitabın niteliği itibarıyla ister istemez bu durumun tesadüflerden çok bir “komplo”nun, çeşitli başkentlerde çevrilen dolapların karanlık güçlerin entrikalarının sonucu vuku bulduğuna ikna oldum.

Bu durumda yapılacak en doğru şeyi yaparak kitabın müellifine kuşkularımı paylaşıp paylaşmadığını sordum, Kim Philby cevap vermedi ama ardından kitabının halis kahramanlarından Ruzi Nazar bilmişliğiyle bana bir şeyler söyledi. Suriye’de Rusya ile ABD arasındaki zımni yakınlaşmanın 2013 Ağustos’una kadar gittiğini, John Kerry’nin o günlerdeki bir basın toplantısında kendisine “Ruslarla Suriye konusunda işbirliği yapılabilir mi?” diye sorulmasının hemen akabinde Ruslardan “Gelin, kimyasal silahları birlikte yok edelim” teklifi gelmesi bana fazla tesadüf gelmişti.

Muhatabım kitabının ikinci cildinde elbette bu meseleyle ilgili bilgilerin de gün ışığına çıkacağını söyledi. Ne de olsa, Murat Yetkin’e göre “komplo teorisi olduğu söylenerek müstehzi bir gülüşle bir kenara itilen bazı gelişmelerin arkasında gerçekten de bir ya da birden fazla komplonun bulunabileceği gerçeğini, o komploları kuran kişilerin, kuruluşların isimleriyle” yer aldıkları kitabında göstermişti.

Bana göre fazla geniş tutulmuş bir entrika ve esnek bir komplo tanımına sahip olmasına rağmen, tanıdığım en meraklı ve işine düşkün gazetecilerden, arkadaşım Murat Yetkin’in “Meraklısı için Entrikalar Kitabı” gerçekten müthiş keyif verici bir yapıt. Ben kitabı yayınlanmadan önce bölüm bölüm okurken bazen nefesimin kesildiğini hissetmiştim. Tarihin, kimisi beni ilgilendiren, kimisi pek radarıma girmeyen olaylarının akışını, bazı gelişmelerin aralarındaki bağlantıları, biyografilerini bildiğimi sandığım Kim Philby, Ian Fleming gibi şahsiyetlerin İstanbul ya da Türkiye ile bağlantılarını keşfetmek çok hoşuma gitti.

10 özerk bölümden oluşan ve her birinde ayrı bir konu işlenen böyle bir kitabı yazabilmek için her şeyden önce çok meraklı olmak gerekiyor buna şüphe yok. Ama tek başına merakın yetmeyeceği de aşikâr. O merakı besleyecek, doğru soruları sormanızı sağlayacak bilgiye, bağlantıları kurmak için gerekli analitik zekâya da sahip olmanız gerekiyor. Gazeteciliğin en önemli kuralı olması gereken fikri takipten de nasibinizi almışsanız, dünyada ve Türkiye’de önemli şahsiyetlerle bir arada bulunma fırsatını da kıdeminiz ve müktesebatınız size veriyorsa ortaya pek çok “kesin bilgiyi” darmadağın eden bir hikâyeler/ tarihler dizisi çıkıyor.

Kitabı okuyanların, hele bugünkü her türlü melaneti Batılı ülkelerden bilme ortamında, belki de en çok şaşacakları bilgilerden birisi ASALA’yı Batılıların değil FKÖ içindeki radikal gruplardan birisinin kurdurmuş olduğu. Başlangıcı 19 yüzyıldaki Ermeni milliyetçiliğine bağlı terör olaylarına kadar giden hikâyeyi anlatırken Yetkin, Taşnak partisi yöneticileriyle de konuşmuş, onların cephesinden yalnızca ASALA değil Harb-i Umumi’den sonra İttihatçı liderlerin öldürülmesiyle ilgili bilgileri de almış. O bölümün en çarpıcı cümlelerinden birisi, diğer İttihatçılarla birlikte Berlin’e gitmeyen partinin genel sekreteri Mithat Şükrü Bleda’nın, “Talat’ın ‘Ermeni tehcir işlerinde bir hissesi olmadığı’ beyanıyla İstanbul’da” kaldığıydı. Yani “İttihat Terakki kadroları, resmi tarihte yazanların aksine, aslına neden kaçtıklarını çok iyi biliyorlardı.”

Son olarak, bugünkü anti-Amerikancı dalga ve NATO’dan çıkalım vaveylası içinde hatırlanması gereken bazı olaylar da kitabın 3. bölümünde detaylı şekilde anlatılıyor. Kısaca özetlemek gerekirse Sovyetlerin savaş sonrasındaki toprak ve Boğazlar üzerinde kontrol talepleri karşısında Türkiye, ABD’ye yakınlaşıyor. Türkiye’nin ABD’de vefat eden Büyükelçisi Münir Ertegün’ün naaşının 1946 Nisan’ında Missouri zırhlısıyla İstanbul’a gelmesi Stalin’e verilen ilk mesaj oluyor. Ardından 17 Ağustos’ta Amerikan Büyükelçisi Wilson, dönemin Başbakanı Recep Peker’e, 19’unda da Amerikan Dışişleri Müsteşarı Dean Acheson, Sovyet Maslahatgüzarı Fedor Orekov’a ABD’nin Türkiye’nin arkasında duracağı mesajını veriyorlar. Türkiye’nin NATO’ya giden yolu bu şekilde açılıyor.

O zamanlar KGB ajanı olan Azerbaycan’ın müteveffa Devlet Başkanı Haydar Aliyev’in bu olay hakkındaki görüşlerini de merak ediyorsanız kitabın 7. bölümü sizi bekliyor!

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar