Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

İSTER istemez Türkiye içine kapandı. Ne var ki dünya da boş durmuyor. Ankara dış politika ile uğraştığında ancak şu anda en sıcak ve çarpıcı diye gördüğü konulara odaklanıyor. Bir yandan PYD/YPG’nin Fırat’ın doğusuna gitmesinin sağlanması için ABD ile bir anlaşma zemini oluşturmaya çalışıyor. Diğer yandan ortalıkta, tam da seçim arifesinde, Kandil’e operasyon düzenlenebileceğine dair yoğun söylentiler ve Genelkurmay Başkanı’nın nereye gittiğine bakılırsa emareler var. Henüz Çavuşoğlu-Pompeo konuşmasının arka planıyla ilgili bir bilgi sahibi değilim ancak tarafların ne yapılacağı konusunda tamamen aynı bakışa sahip olduklarına ya da net çizilmiş bir eylem planına sahip olduklarına dair yeterince veri elde yok.

Bu iki konuda gelişmeler yaşansa da asıl sorunlar Türkiye’nin önüne daha sonraları çıkacak. Zira Suriye’de kimin hangi konuda, hangi tarafta olduğunu belirlemek giderek zorlaşıyor. Çarpıcı çıkar ortaklıkları şekilleniyor. Siyah-beyaz ayrımıyla değerlendirme yapmak güçleşiyor. Şimdilik yalnızca Rusya ve ABD’nin birbirlerinin hâkimiyet alanlarına bulaşmadıklarını ve belli konularda mutabakat içinde olduklarını söyleyebiliriz.

Güneyde, Suriye içindeki dengeler rejimin lehine değişirken bu savaşa taraf olanların arasındaki çelişkiler giderek belirginleşmeye başladı. Bu gelişmelerin ille de Türkiye’nin lehine olduğunu söylemek zor. Ancak gelişmeler yakından izlenip gerekli manevralar yapılmazsa ya da mutlak pozisyonlarda ısrar edilirse aleyhte durumların ortaya çıkacağını söylemek yanlış sayılmaz. Konuyla ilgilenen hemen herkesin dikkat çektiği gibi İdlib ve oradaki Türk askerlerinin durumu özel alaka gerektiriyor.

Rusya’nın tutumu burada hayli ilginç. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin arasında sık sık yapılan telefon konuşmalarına rağmen temel konuda iki taraf birbirinden zıt noktalarda. Rusya, Beşar Esad’ın yerinde kalmasından yana. Türkiye ise resmi söyleminde Esad’ın gitmesini istiyor. Taraflar Astana sürecinde ortaklık halindeler ancak Putin’in Suriye temsilcisi Aleksander Lavrentiyev dış güçlerin Suriye’den çıkmalarını istiyor. Kastettiği dış güçler Amerikalılar, Türkler, İranlılar ve yabancı Şii milisler.

Daha da ilginci Astana sürecindeki diğer ortak İran’a karşı İsrail’in gerçekleştirdiği ve son 40 yılın en yoğun hava saldırısı olduğu söylenen, 36 İran hedefini yerle bir ettiği iddia edilen saldırıdan sonra Moskova’nın aldığı tutum. Moskova, Suriye hava sahasının bu tür bir ihlaline karşı tavır almadığı gibi, geçen hafta ilk kez bir NATO tatbikatına katılan İsrail’i eleştirmedi. Putin, Başbakan Netanyahu’yu ülkesinde krallar gibi karşıladı, ardından Suriye’ye satılacak S-300’leri vermeyeceklerini söyledi.

TAHRAN’IN İHTİRASLARI

Henüz tam teyit edilmeyen haberlere göre Esad rejimi de Ürdün-İsrail sınırına yakın alanlardan İranlıların ve Şii milislerin çekilmesine razı olmuş. Gene teyit edilmeyen haberlere göre İran, İsrail sınırına fazla yaklaşmamayı da kabul etmiş. Öyle anlaşılıyor ki Rusya gibi İran’a bugüne dek tam göbekten bağlı Esad rejimi ve hatta Hizbullah da Tahran’ın ihtirasları nedeniyle İsrail ile süregelecek bir çatışmaya girmek istemiyorlar. Özellikle Hizbullah, Lübnan’daki son seçimlerin ardından kazandığı siyasi meşruiyeti ülkeyi korkunç bir yıkıma sürükleyebilecek bir savaşa neden olarak kaybetmek istemeyebilir. Ama İran bastırırsa ne olacağı da bilinmez.

Suriye’de hemen herkes İran’a karşı bir şekilde tavır alır gibi gözükür ve Tahran’ın bölgede kurduğu etki alanını daraltmaya çalışırken bir yandan da ABD dışındakiler nükleer anlaşmanın sürmesi için çaba gösteriyorlar. Yalnızca İran ile ticari ilişkileri nedeniyle değil, savaşa yol açacak bir gelişmeyi ve muhtemelen Amerikan yönetimiyle Suudların ve İsraillilerin büyük arzusu olan rejim değişikliğinin yaratacağı kaosu engellemek için. Ayetullah Ali Hameney ‘İran milleti hem yaptırımlara maruz kalıp hem de nükleer programının kısıtlanarak hapsedilmesine tahammül edemez’ dedi. Ülke içinde mülayimlerle sertlik yanlıları arasındaki mücadele kızıştı ve hepsinden önemlisi İran toplumu rejimin durumundan çok şikâyetçi.

Görünen o ki Ankara’nın da hem Suriye’de hem de bölgede tek kanallı siyaset izlemekten vazgeçip özellikle İran nükleer anlaşması konusunda Avrupa ülkeleriyle bir diyalog içinde olması gerekecek.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar