Yönetmenlerin başrolde de oynadığı en iyi 25 film
Bradley Cooper'ın "Bir Yıldız Doğuyor"la kazandığı başarı, aklımıza oyunculukla yönetmenliği birlikte götüren sinemacıları getirdi. İki farklı işi aynı anda yürütmek kuşkusuz kolay değil ama sinema tarihine baktığımızda yönetmenin ve başroldeki ismin aynı kişi olduğu birçok film görmek mümkün... Peki, yönetmenlerin başrolde oynadığı filmlerin en iyilerini seçmeye çalışsak ortaya nasıl bir liste çıkardı? Habertürk sinema yazarı Mehmet Açar, bu soruya yanıt ararken sadece yabancı filmleri temel aldı ve listeye her yönetmenden tek bir film seçti... İşte yönetmenlerin başrolde oynadığı en iyi 25 film...
25. Little Man Tate 1991
Yönetmen: Jodie Foster
Çocukluk ve gençlik yıllarını setlerde geçiren Jodie Foster, yönetmenliğe bir TV dizisiyle başlamış, ardından bugün hâlâ en iyi filmi olarak anılan “Little Man Tate”i çekmişti. Henüz 30 yaşında bile değildi... Foster filmde oğlu Fred’i tek başına yetiştiren Dede Tate'i canlandırır. Dede, maddi imkânları sınırlı bir annedir.
Fred ise sıra dışı zekâsı ve aşırı duyarlılığı bir yana, yalnız ve mutsuz bir çocuktur. Yaşıtlarıyla anlaşamayan Fred, süper zeki çocukları yetiştiren okulun sahibi Jane Grierson’un dikkatini çeker. Fred’de kendi çocukluğunu gören Jane, onunla özel olarak ilgilenir. Dede Tate, Fred için neyin önemli olduğuna karar vermeye çalışır: İyi bir eğitim mi, yoksa anne sevgisi mi?
24. Zirveye Giden Yol 2011
(The Ides of March) Yön: George Clooney
Clooney olgunluk çağında yönetmenliğe geçen oyunculardan... Filmlerinde başrol oynamak konusunda da nazlı değil. Kendi adıma Clooney'nin, politik içeriğiyle öne çıkan hikâyelerde daha başarılı olduğunu düşünürüm.
En iyi filmi de bence “Zirveye Giden Yol”dur... Beau Willimon imzalı bir tiyatro oyunundan uyarlanan filmin en ilginç yanı, politikacıların ahlakını politika dışı olaylar üzerinden ele alıyor olması. Clooney filmde başkanlık kampanyası yürüten Demokrat Partili radikal, iyi niyetli bir siyasetçi. Ryan Gosling ise onun medya danışmanını canlandırıyor. Film, "Vicdanı olmayan insanların idealleri ne kadar temiz olabilir?" gibi kritik bir soruya cevap arıyor.
23. Yentl 1983
Yönetmen: Barbra Streisand
1904 yılında Polonya'da geçen müzikal türündeki filmde Barbra Streisand, din eğitimi alabilmek için erkek kılığına giren, Yentl adında bir genç kızı canlandırmıştı...
Isaac Bashevis Singer'in hikâyesini sinemaya uyarlamak için neredeyse 10 yıl uğraşan Streisand, kamera arkasına geçtiği, senaryo yazımına katıldığı ilk filminde çok başarılı olmuş, yönetmen dalında Altın Küre kazanan ilk kadın unvanını kazanmıştı. Streisand, filmi çektiğinde ünlü bir şarkıcı olmanın yanı sıra aynı zamanda tecrübeli bir oyuncuydu...
22. Bob Roberts 1992
Yönetmen: Tim Robbins
Robbins, oyunculuğa 1980'lerin ilk yarısında televizyon dizileriyle başlamış ve giderek yükselen bir başarı grafiği çizmişti. Oyuncu olarak şöhretin zirvesine çıktığı bir dönemde yönetmenliğe geçti, “Bob Roberts”ı çekti. Senaryosunu da yazdığı filmde politikaya atılan folk şarkıcısı Bob Roberts'ı canlandırıyordu.
Tim Robbins'in belgesel gibi çektiği film, hayali bir seçim kampanyasını konu alan, politik açıdan sert ve karamsar bir politik taşlamaydı. Bob Roberts kısa sürede muhafazakâr değerlerin ateşli bir savunucusu oluyor, zenginlerin, güçlülerin çıkarlarını savunuyordu. 1960’ların özgürlükçü değerlerine karşı çıkarken rakiplerine “belden aşağı” saldırılar yapmaktan geri durmuyor ve seçimi, belirli çıkar çevreleriyle birlikte ekonomik bir iş gibi yürütüyordu...
21. Walter Mitty'nin Gizli Yaşamı 2013
(The Secret Life of Walter Mitty) Yönetmen: Ben Stiller
Ben Stiller, oyuncu olarak başlasa da kamera arkasına geçmekte hiç gecikmemiş bir isim... Üstelik ilk filmlerinden itibaren, yönetmenlik konusundaki iddiasını görmek mümkün...
Hem yönettiği hem başrolünde oynadığı en iyi film konusunda Amerikalı eleştirmenler “Tropic Thunder” diyebilirler ama benim tercihim kesinlikle “Walter Mitty'nin Gizli Yaşamı”... Stiller, yıllarca kendi hayal dünyasında yaşayan Walter Mitty'nin yaşadığı gerçek serüvenleri anlatırken harika bir “kendini iyi hisset” filmine imza atmayı başarıyor. Üstelik oyuncu olarak da çok iyi.
20. Kurtlarla Dans 1990
(Dances with the Wolves) Yönetmen: Kevin Costner
Costner, 1980'li yılların ikinci yarısında dönemin yükselen starlarından biriydi... Yönetmenliğe geçen starların çoğu gibi o da ilk yönetmenlik denemesinde hem kamera önünde hem kamera arkasında olmayı tercih etti...
Michael Blake'in kendi romanından sinemaya uyarladığı film, İç Savaş sırasında kahraman olan bir askerin gönüllü olarak gittiği bir sınır görevi sırasında Amerikan yerlileriyle kurduğu dostluğu anlatıyordu... Film, 12 dalda Oscar'a aday oldu; en iyi film ve yönetmen kategorileri dahil olmak üzere 7'sini kazandı. Costner açısından mükemmel bir başlangıçtı ama ne yazık ki gerisini getiremedi.
19. Big Night 1996
Yönetmenler: Campbell Scott, Stanley Tucci
Stanley Tucci, bugün iş bulmakta hiç zorlanmayan ünlü bir aktör. 1996'da da durum onun için farklı değildi. Oyuncu meslektaşı Campbell Scott ile gerçekleştirdiği, ilk yönetmenlik denemesinde de çok başarılı olmuş, 1996'nın öne çıkan filmlerinden birine imza atmıştı.
1950'li yıllarda New Jersey'de geçen film, iki İtalyan kardeşin işleri kötüye giden restoranlarını kurtarmak için her şeylerini ortaya koydukları bir gecenin komik öyküsünü anlatıyor. Kardeşlerden birini Tony Shalhoub, diğerini ise Stanley Tucci oynuyor. Bazı eleştirmenlere göre yemek üzerine çekilmiş en iyi filmlerden biri...
18. Bulworth 1998
Yönetmen: Warren Beatty
Yönetmenliğe geçen Hollywood starlarının çoğu gibi Warren Beatty de kamera arkasına geçtiği ilk filminde başrolde oynamıştı. Yönettiği ikinci film “Bulworth”da da durum değişmedi. Beatty, hikâyesini ve senaryosunu yazdığı filmde başrolü de üstlendi.
Filmde Senatör Jay Bulworth, toplumcu hedeflerle girdiği siyaset dünyasında süreç içinde muhafazakâr bir noktaya gelmiş, yalanlarla dolu ikiyüzlü birine dönüşmüştür. Kaybedecek hiçbir şeyi kalmadığı noktada, parti siyasetini umursamadan gerçekleri söylemeye başlar. Derdini rap müzikle anlatır. Eski benliğini yok ederek yeniden doğduğunun henüz farkında değildir... Amerikan politik sistemini eleştiren eğlenceli bir taşlama..
17. Üç Defin 2005
(Three Burials of Melquiades Estrada) Yönetmen: Tommy Lee Jones
Yönettiği iki sinema filmi itibarıyla Tommy Lee Jones'un sağlam senaryolardan yola çıkmak istediğini söyleyebiliriz. “Paramparça Aşklar Köpekler”, “21 Gram”, “Babil” gibi filmleriyle tanıdığımız senaryo yazarı Guillermo Ariaga'nın “Üç Defin”i de güçlü karakterleriyle öne çıkan harika bir senaryo...
Tommy Lee Jones, Pete Perkins; Barry Pepper da Mike Norton karakterinde adeta döktürüyorlar. Tommy Lee Jones'un yönetmen olarak da sıkı bir iş çıkardığı kesin... Modern bir western olarak nitelenebilecek film, arkadaşının ölü bedenini Meksika'daki evinin bahçesine gömmekte kararlı olan Pete Perkins'in öyküsünü anlatıyor.
16. Rocky Balboa
Yönetmen: Sylvester Stallone
İlk “Rocky” filminin gücü, Stallone imzalı hikâyesi ve senaryosundan gelir... “Rocky Balboa”ya kadar Stallone'nin yönettiği diğer Rocky filmleri ise bol testosteronlu boks filmlerini seven, erkek ağırlıklık bir seyirci kitlesine hitap eder genelde...
Ama Stallone'nin yazıp yönettiği ve başrolünde oynadığı “Rocky Balboa”, ilk filmin ruhunu taşıyan, duygusal ve gerçekçi bir hikâyeye sahiptir. Film artık emekli olmuş Rocky'nin son bir maç için ringlere dönüşünü anlatır... Tıpkı ilk filmdeki gibi kazanmaktan ziyade ayakta kalmanın ve mücadele etmenin önemli olduğu bir maç olacaktır bu... Stallone'nin yönetmen olarak sadece seyircileri değil, eleştirmenleri de yakaladığı nadir filmlerinden biri.
15. Aşk Irmakları 1984
(Love Streams) Yönetmen: John Cassavetes
John Cassavetes iş bulmakta zorlanmayan başarılı bir aktördü. Yazdığı ve düşük bütçelerle finanse edip yönetmenliği üstlendiği bağımsız filmlerinin tümünde rol almazdı. “Aşk Irmakları” başrolde oynadığı nadir filmlerinden biridir...
Film, hayatları yolunda gitmeyen iki kardeşin yıllar sonra bir araya geldiği birkaç günün hikâyesini anlatır. Cassavetes, Ted Allan'ın kendi oyunundan sinemaya uyarladığı filmde, hayatını ucuz romanlar yazarak kazanan alkol bağımlısı, kadın düşkünü yazar Robert Harmon karakterini canlandırıyor. Gena Rowlands ise kardeşi Sarah rolünde...
14. Havai Fişekler 1997
(Hanabi) Yönetmen: Takeshi Kitano
Japon televizyonlarında komedyen olarak şöhrete ulaşan Takeshi Kitano, yönetmenliğe 1989'da başlamış ve özellikle 1990'lı yıllarda Avrupa festivallerinde ilgi gören filmler çekmişti... O yıllarda Kitano'nun en dikkat çekici özelliği suç ve şiddet filmlerinde görmeye alışmadığımız türden sade, duru bir anlatım tutturmasıydı. “Havai Fişekler”, özel hayatında ve mesleğinde çok zor günler geçiren bir polisin hikâyesini anlatıyordu...
Ağır hasta olan karısına daha çok vakit ayırmak isteyen Nishi (Kitano), partnerinin vurulup yaralanması nedeniyle suçluluk duyar ve olayları kendine göre düzeltmek için harekete geçer... Kitano, yazdığı ve başrolünde oynadığı filmde yönetmen olarak gerçekten sağlam bir iş çıkarıyor.
13. Kiracı 1976
(The Tenant) Yönetmen: Roman Polanski
1967 yapımı “The Fearless Vampire Killers”daki Alfred rolü dışında, kendi filmlerinde başrolde oynamak gibi bir alışkanlığı yoktu Roman Polanski'nin... Ama Roland Topor'un romanını yönetmeye talip olduğunda stüdyoya, başrolü de bizzat kendisinin oynamak istediğini söyledi... Film, Polanski'nin oynadığı Trelkovsky adlı memurun Paris'te kiraladığı bir apartman dairesinde geçer. Trelkovsky, önceki kiracının intihar ettiği evde yavaş yavaş akıl sağlığını yitirmeye başlar, paranoyaya kapılır ve bir kadının kişiliğine bürünür...
Polanski'nin “apartman üçlemesi” olarak adlandırdığı filmlerden biridir. Hangi bölümlerinin gerçek, hangi bölümlerinin ana karakterin hayalleri olduğu belli değildir. Gösterime girdiğinde eleştirmenler nefret etmişti ama yıllar içinde hayranlarını artıran, uzun analizlere konu olan bir filme dönüştü.
12. Deli Dolu 1976
(Silent Movie) Yönetmen: Mel Brooks
Sinemaya yazar olarak başlayan, sonra oyunculuğa, ardından da yönetmenlik ve yapımcılığa geçen Mel Brooks, 1970'li ve 80'li yılların tanınmış komedyenlerinden biriydi. Buna rağmen yönettiği filmlerin tümünde başrolde oynamayı tercih etmezdi.
Hem yönettiği hem de başrolde oynadığı en iyi filmlerinden biri kuşkusuz “Silent Movie”dir. Film, 1970’lerin Hollywood’unda sessiz film çekmek isteyen üç çılgın sinema âşığının maceralarını anlatır. Brooks filmde yönetmen Mel Funn'ı canlandırır. İki arkadaşıyla birlikte filme para bulabilmek için Paul Newman, Burt Reynolds gibi yıldızları ikna etmek için ellerinden geleni yaparlar. Sinemaya sesin gelişinden sonra çekilmiş en iyi “sessiz film”lerden biridir.
11. Doğruyu Seç 1989
(Do the Right Thing) Yönetmen: Spike Lee
Spike Lee'nin yönetmen olarak adını tüm dünyaya duyurduğu film.. İki dalda Oscar'a aday olan “Doğruyu Seç”, yılın en sıcak günlerinden birinde Brooklyn'de bir mahallede geçer. Sal Fragione (Danny Aiello), bölgede 25 yıldır pizza dükkânı işleten İtalyan kökenli bir Amerikalıdır.
Afrika kökenli Amerikalıların ve Latinlerin ağırlıkta olduğu mahallede ırklar arasındaki gerilim her geçen gün yükselmektedir. Fragione mahalledeki çok kültürlülükten rahatsız değildir ama oğlu Pino (John Turturro) ona benzemez... Spike Lee'nin pizza dağıtıcısını oynadığı film, komediyle dramı gerçekçi bir hikâye ve sahici karakterlerle birleştiriyor.
10. Amerikan Gecesi 1973
(La nuit americaine) Yönetmen: François Truffaut
Truffaut'nun başrolde oynadığı nadir filmlerinden biri... Starların oynadığı klişe bir melodram çekmeye hazırlanan bir yönetmenin hikâyesini seyrediyoruz. Truffaut filmde elbette yönetmeni canlandırıyor... Özellikle ABD'de çok sevilen ve gişede de başarılı olan “Amerikan Gecesi”, “kamera arkasında olup bitenlere” bakan en iyi filmlerden biri.
Truffaut, filmde kameranın stop etmesiyle yaşanan aşklar, kıskançlıklar, kaprisler ve anlaşmazlıklara odaklanıyor... Sinemaya duyduğu büyük aşkla tanınan bir yönetmenden, film çekmenin doğası ve cilveleri üzerine samimi bir başyapıt. Film adını eski bir sinema hilesinden, gündüz çekilen gece sahnelerinden alıyor.
9. Easy Rider 1969
Yönetmen: Dennis Hopper
1968 ruhunu ve onu “derin Amerika'daki” yansımalarını en iyi anlatan filmlerden biri... İki genç hippi, Güney California'da sattıkları esrardan kazandıkları parayla motorsikletleriyle yola çıkarlar... Kıyıdaki şehirlerden uzaklaşıp kıtanın içlerine doğru yol aldıkça bağnazlık ve tutuculuğun giderek daha da arttığını görürler.
Gittikleri yerlerde özgür ruhlu insanlarla da tanışırlar ama çoğunluk, hippilere ve 1968 ruhuna karşı öfke doludur... 1960'ların ünlü oyuncularından Dennis Hopper, yazıp yönettiği bu ilk filmde başrolü Peter Fonda ile paylaşıyor...
8. This Is Spinal Tap 1984
Yönetmen: Rob Reiner
Yeni nesiller onu yönetmen olarak tanısa da Reiner, 1971-1979 yılları arasında yayınlanan “All in the Family” dizisinde Michael Stivic rolünü canlandırmış, hatta iki kez Emmy Ödülü'nü kazanmıştı. Yönettiği ilk sinema filmi “This Is Spinal Tap”de başroldeydi ve film yönetmeni Marty DiBergi'yi oynuyordu...
Hayali heavy metal grubu Spinal Tap'in ABD turnesi üzerine çekilmiş sahte bir belgesel olan “This Is Spinal Tap” bugün bir başyapıt olarak kabul ediliyor. Daha sonraki yıllarda önemli yapımlara imza atmayı sürdüren Reiner, oyunculuk yapmayı sürdürse de genel olarak yönetmenliğe ağırlık verdi.
7. Cesur Yürek 1995
(Braveheart) Yönetmen: Mel Gibson
1990'lar Mel Gibson'ın star olarak zirvede olduğu bir dönemdi. Yönetmenlik becerileri ise herkes için bir soru işaretiydi... Belki de bu nedenle, stüdyolardan daha rahat para bulabilmek için yönettiği ilk iki filmde başrolü kendisi oynamıştı. Gibson, “Cesur Yürek”te İskoç halk kahramanı William Wallace rolündeydi.
Wallace, 13. yüzyılda zalim İngiliz kralı Edward'a karşı İskoç'ları ayaklandırıyor ve tarihe geçecek bir özgürlük mücadelesine önderlik ediyordu... “Cesur Yürek” film ve yönetmen kategorileri dahil 5 dalda Oscar kazandı.
6. Affedilmeyen 1992
(Unforgiven) Yönetmen: Clint Eastwood
David Webb Peoples'ın mükemmel senaryosundan çekilen bu western başyapıtında Eastwood, gençliğinde efsane bir silahşör olan Bill Munny'yi canlandırır. Munny, artık her şeyden uzaklaşmış, kendi halinde biri olmuştur. Kadınlara kötü davranan zalim şerif Little Bill'i cezalandırmak için, eski dostu Ned Logan'la (Morgan Freeman) yeniden sahalara döndüğünde işler ikisi için de pek iyi gitmez...
Efsaneyle gerçek arasındaki o büyük fark, yanlarındaki genç silahşörü hayal kırıklığına uğratır. Öldürmek hiç kimse için kolay değildir... Western türünü yeniden gündeme getiren modern bir klasik.
5. Mösyö Hulot Tatilde 1953
(Les Vacances de Monsieur Hulot) Yönetmen: Jacques Tati
Fransız yönetmen ve oyuncu Jacques Tati, komedide ekol olarak kabul edilen bir sinema ustasıdır. Başrolünde oynadığı filmlerinde genelde çok az diyalog kullanır. Mizahı “hareket eden resimler”in içinde yakalayan Tati, sinemada diyalog sevmeyen pek çok yönetmene esin kaynağı olmuştur.
Tati'nin senaryo dalında Oscar'a aday gösterildiği filmde Mösyö Hulot tatile çıkar ve deniz kenarındaki bir otele yerleşir. Hulot, bütün iyi niyetine rağmen bir dizi kaza ve yanlış anlaşılmaya yol açmaktan kurtulamaz... Tati, tatil kavramı ve tatilci üzerinden modern dünyaya muzip bir bakış atar.
4. Asri Zamanlar 1936
(Modern Times) Yönetmen: Charlie Chaplin
Herkesin sesli filmler çektiği bir dönemde Chaplin, sessiz sinema estetiğinin en mükemmel örneklerinden biriyle çıkmıştı seyircilerin karşısına. Filmde müzik ve ses efektleri olsa da diyalog kullanmamıştı.
Yıllarca canlandırdığı Şarlo karakteri bu kez bir fabrika işçisiydi... Şarlo'nun üretim bandında makineler arasında yaşadığı çeşitli sorunlar ve uyumsuzlukları gösteren sahneyle hafızalara çakılı kalan bu klasik, ekonomik bunalım dönemindeki işçilerin yaşadığı zorlu çalışma koşullarını da yanstıyordu. “Modern Times”, Chaplin'in politik ve muhalif tavrını yansıtması itibarıyla da önemli bir filmdir.
3. Singin' in the Rain 1952
Yönetmen: Stanley Donen, Gene Kelly
Hollywood müzikal filmlerinin altın çağında, müzikal türünün en büyük yıldızlarından biriydi Gene Kelly. Müzikallerde yönetmenlik yapmaya 1949'da “On the Town” ile başladı. Filmi Stanley Donen'la birlikte yönettiler. Bugün Hollywood usulü müzikal türünün başyapıtlarından biri olarak kabul edilen “Singin' in the Rain”de de birlikte çalıştılar.
Gene Kelly “On the Town”da olduğu gibi elbette yine başroldeydi. Aynı zamanda dans sahnelerinin koreografıydı... Sessiz filmlerden sesli filmlere geçiş dönemini anlatan filmde Kelly, ünlü bir Hollywood yıldızını canlandırıyordu.
2. Annie Hall 1977
Yönetmen: Woody Allen
Woody Allen, New York’lu komedyen Alvy Singer ile Annie Hall’un nevrotik aşklarının öyküsünü zaman içinde serbestçe ileri geri giden yaratıcı bir kurguyla anlatıyor. Arada kameraya dönüp seyirciyle dertleşmekten, hatta bazen animasyona başvurmaktan kaçınmıyor.
Akıp giden zamana direnemeyen modern aşklar üzerine çekilmiş en güzel, en eğlenceli ve hüzünlü filmlerden biri. Allen, filmde Alvy Singer'i canlandırıyor. Singer, birçok açıdan Woody Allen'ın gerçek kişiliğine yakın bir karakter. Erkek oyuncu dalında da aday gösterilen Allen, yönetmen ve yazar olarak Oscar kazanmıştı.
1. Yurttaş Kane 1941
(Citizen Kane) Yönetmen: Orson Welles
Çok zengin ve güçlü olmasına karşılık hayatı boyunca mutluluğu gerçek anlamda yakalayamayan yalnız bir adamın gizemli hikâyesi... Orson Welles, senaryosunu Herman J. Mankiewicz ile yazdığı ilk filminde dönemin ünlü basın patronu William Randolph Hearst'ten esinlenen Charles Foster Kane karakterini oynadı...
Birçok soruşturmada sinema tarihinin en iyisi olarak seçilen film, Welles'e yönetmen, erkek oyuncu ve senaryo dallarında Oscar adaylığı getirmiş ama ödülü sadece yazar olarak kazanmıştı. Alan derinliğini kullanan uzun tek çekimleriyle, siyah beyaz görüntüleriyle akılda kalan gerçek bir başyapıt...