Almanya Volkswagen'in batmasına izin verir mi?
Gazete Habertürk yazarları Serpil Yılmaz ve Güntay Şimşek, Volkswagen skandalı sonrası en çok merak edilen iki soruyu değerlendirdi: Alman efsanesi Volkswagen'la yıkılır mı?
Volkswagen'de yaşanan emisyon skandalı tüm dünya gündemine bomba gibi düştü. Herkes bundan sonra ne olacağını tartışıyor. Gazete Habertürk yazarları Güntay Şimşek ve Serpil Yılmaz da bugünkü köşelerinde Volkswagen skandalı ile ilgili şunları yazdı:
GÜNTAY ŞİMŞEK: ALMAN EFSANESİ VOLKSWAGEN'LE YIKILIR MI?
Almanların iş yapma biçimini, özellikle çevre ve insan haklarına yaklaşımlarını, mühendislikteki başarılarının gölgelediğine dair yaygın inancın son gelişmeyle birlikte nasıl bir pozisyon alacağı merak ediliyor? ABD’de egzoz emisyonlarını kasıtlı olarak düşük göstermekle suçlanan Volkswagen’in milyarlarca dolarlık cezayla karşılaşması bir yana, sürecin şirketi iflasa götüreceği ve Almanların dünya geneline yayılmış diğer şirketlerini de içine alan tartışmaları ateşleyebilir.Dünya çapında satılan 11 milyon araçta ABD’li denetçilerin “sakıncalı” bulduğu yazılımın tespit edilmesinin ardından gelen Avrupa ve başka bölgelerde de benzer sorunların olduğu yönündeki itiraf, diğer Alman otomotiv markalarından ziyade, tüm Alman şirketlerini şüpheli konuma getirecek gibi görünüyor.
ABD Çevre Koruma Müdürlüğü, (EPA) Volkswagen’in dizel motorlu araçlarına fabrika çıkışında yapılan egzoz emisyon testlerinin hatalı olduğunun tespit ederek, şirketin karbon emisyonlarını kasıtlı olarak düşük gösteren yazılımları araçlara yüklediğini gündeme getirdi. Piyasa hâkimiyeti sağlanarak daha fazla para kazanmak için yapılan bu eylemlerin kasıtlı olduğunun tespit edilmesiyle yargı süreci başlayacak, fakat daha da önemlisi, küresel rekabetin yoğunlaştığı dünyamızda tüm sektörlerde varlık gösteren Alman şirketler için sorgulamaların yolu açılacak. Haber ilk duyulduğunda, EPA raporunda yönetmeliklere uymayan her araç için 37 bin 500 dolar ceza kesilmesi üzerinden hesap yapılarak Volkswagen’in ABD’de 2008’den bu yana 482 binin üzerinde sattığı dizel motorlu araçlar dikkate alınarak, asgari 18 milyar dolarlık bir cezayla kurtulabileceği gündeme gelmişti. Ancak gün geçtikçe skandalın boyutları genişlemeye başladı. Grubun diğer önemli markası Audi’ye sıçrayan suçlamaların gıdadan elektroniğe her sektöre yansıyacağına dair beklenti oluştu. “Alman yaparsa kaliteli yapar, mühendislik harikası olur. Uzun ömürlü ve verimlilikte rakiplerine fark atar” anlayışının yerine, “Alman yapmışsa çevre ve insan sağlığı açısından dikkat edilmesi lazım” yaklaşımı şaşkınlık içinde ağırlık kazanır oldu.
Volkswagen’in ABD operasyonlarının başındaki Michael Horn’un, olay duyulduğunda ilk açıklaması, “Dürüst davranmadık ve işi batırdık. Özür dileriz” şeklinde olmuştu. Ama ne kadar dürüst davranmadıklarının boyutu henüz hesap edilemiyor. Çünkü bu özürle sadece ABD’de hatalı davrandıklarının altını çizip dünyanın çeşitli ülkelerine pazarlanan araçlar gözden kaçırılmaya çalışılmıştı.
Halbuki denetimlerde en sıkı olan Amerika’da Almanlar böyle bir işe tevessül etmişlerse, dünyanın çeşitli yerlerinde ve Türkiye gibi ülkelerde neler yaptıklarını varın siz hesap edin? Uzağa gitmeyin, Türkiye’deki bir Alman hipermarketine gidin. Günlük olarak insanlara satılan unlu mamullerde bile ticari verimliliği artırma adına, “raf ömrü uzun olsun” diye yiyeceklere katılan kimyasal maddeleri sorgulayın. Elektronik mağazası Alman Media Markt’a uğrayın, aldığınız ürüne garanti ötesi sigorta yaptırın bakalım, başınıza iş geldiğinde garantinin ötesinde neler oluyor? Mühendislik ve pazarlamadaki üstünlük, piyasa hâkimiyetiyle daha fazla para kazanmakla süslenince, insani değerler veya müşteri memnuniyeti doğal olarak ikinci planda kalıyor.
Şöyle düşünün; Amerika’da böyle bir durum ortaya çıkmasaydı, kim Alman otomotiv sektörünü eleştirebilirdi? Volkswagen’in, dünyanın en büyük otomobil üreticisi konumundayken böyle bir yola girdiği dikkate alınırsa, ticarette Alman mantığı daha iyi anlaşılacaktır.Almanya Ulaştırma Bakanı Alexander Dobrint’in, Volkswagen’in Avrupa’da da dizel araçlarda egzoz emisyonlarını düşük gösterdiğini itiraf etmesi ve kaç aracın Avrupa’da olduğunun bilinmediğini söylemesi, işin boyutlarının genişleyeceğini göstermiyor mu?
Öte yandan Avrupa Birliği (AB) ülkeleri, ilk önce ABD’den gelen skandalları kulak ardı etseler de, daha sonra Fransa’dan yükselen eleştirilerle birlikte tartışma Avrupa’ya da sıçramış oldu. Yerli otoyu nasıl üreteceğiyle meşgul olan ülkemiz yetkilileri ise henüz konuyu anlamaya çalışıyor. Ama ülkelerin Alman şirketlerine pozitif olan bakış açısı negatife çevrildiği an tablo da kendiliğinden değişecektir.Tartışmalara BMW’nin X3 Diesel modelinin emisyon değerlerinin AB limitlerini aştığı bilgisinin eklenmesi, ardından Volkswagen grubunun bir diğer büyük markası Audi’nin de benzer skandala imza attığının ortaya çıkması, küçümsenecek bir olay değil. Acaba grubun Seat, Skoda ve Porsche gibi markalarında durum nedir?
SERPİL YILMAZ: ALMANYA, VW'NİN İFLASINA İZİN VERİR Mİ?
Alman otomobil devi VW üst yönetimi, araçlara emisyon ölçümünü yanıltmak için “defeat device” denilen hileli yazılım yüklediklerini itiraf etti. Bu bana kalırsa sanayi devriminden beri bacalarının çıkardığı en kirli gaz! Almanya’nın TSE’si olarak kabul gören, 140 yıllık uluslararası sertifikalandırma kurumu TÜV Süd’ün Türkiye’deki iş ortağı ve BDT Bilgi ve Denetim Teknoloji Akademisi şirketinin sahibi Cihan Önder, VW’nin emisyon hilesine sohbetimizde vurgu yapıyor: “Hissedarların, bu olayın ortakları oldukları diğer Alman şirketlerine zarar vermesini engellemek adına VW’nin iflasını isteyecekleri konuşuluyor.” İngiliz petrol devi BP’nin de 2010 yılında ABD’nin Meksika Körfezi açıklarında yol açtığı çevre felaketinden sonra “iflas” edeceği ileri sürülmüştü ama buna ne AB, ne de İngiltere izin verdi. İngiltere hükümeti o günlerde “Yılda 7 milyar Euro vergi ödeyen BP’yi” koruma altına amayı tercih etti... Almanya bakalım ne yapacak?
TÜKETİCİNİN GAZABI
Önder, otomobillerde garanti sürelerinin sonunda yapılan ara denetimlere işaret ederek, VW’de 2014 yılında uç veren skandalın, Amerika’da bir tüketicinin “Benim aracım, 100 km’de şirketin söylediğinden daha fazla yakıt sarf ediyor” iddiasını dile getirmesiyle ortaya çıktığının altını çiziyor. “Aslında her şey ortada, kimse konuyu inkâr etmiyor. Yani iyimser düşünürsek bu ölçümler konusunda gerçekten VW içerisinde imalat sırasında önemli bir iç denetim sorunu yaşanmış olsa gerek. Kötümser olursak bugün buna manipülasyon diyebiliriz. VW CEO’su ve üst yönetimi bu konuda 1. derece sorumludur. Kendileri de erdemli bir şekilde istifalarını verdiler. Tabii ki konunun bir ara denetim sonunda ortaya çıkması, imalatı yapılıp ve hatta binlerce adet satılmış birçok üründe, bu ve benzeri durumlar olabilir mi şüphelerini artıracaktır” diye de ekliyor.
TÜRKİYE’DE SERTİFiKALANDIRMA
TÜV Süd, Doğuş Holding ve Bridgepoint ile birlikte Türkiye’deki araç muayene istasyonlarını işleten TÜV TÜRK’ün de ortağı... VW araçlarını da Doğuş ithal ediyor. Bu durumda, Amerika, Kanada ve İsviçre’de olduğu gibi Türkiye’deki VW araçlarının egzoz ölçüm raporları istenebilir. Türkiye’deki tüm sertifika veren şirketler, AB Bakanlığı Türk-Akreditasyon kurumuna bağlı olarak çalışıyor. Türkiye’de yapılan denetimlerin üzerine gidilse, neler çıkar diye de merak etmiyor değilim. Otomobili geçtim; tanker gibi tehlikeli maddeler taşıyan araçlarda mesela...
Ayrıca; çevreye, tüketicilere, çalışanlara, hissedarlara, paydaşlara karşı sorumluluk duymayı, “küresel ilkeler” çerçevesinde tarifleyen şirketlerin kârlarını maksime ettikleri alanların, bu “bileşenlerde” ortaya çıkması da çok sorunlu. Sanırım kasım ayı sonunda Paris’te yapılacak BM Küresel İklim Değişikliği Zirvesi’nde çevre boyutu bol bol tartışılacak. Özellikle kanserojen olduğu ileri sürülen dizel yakıta verilen teşviklerin, sera gazı emisyon taahhüdünden daha önemsiz bir konu olmadığını gördüler...
AÇIKLIK İTİBAR SAĞLADI
Şu soru da sorulmalı: Almanya’nın küresel şirketlerinden Siemens’ten sonra VW’nin de etik dışı iş yaptığının ortaya çıkması nasıl yorumlanmalı? Hatırlatayım: 2007 yılında Siemens AG’de şirket içi revizyonla görevli avukatların yaptıkları denetimde, 1 milyar 600 milyon Euro’luk rüşvet ağı belgelenmişti. Siemens bu tarih itibarıyla faaliyet gösterdiği ülkelerde, değerler sistemini kurumsallaştırmaya çalıştı.
Türkiye’de de 2008 yılında Siemens AŞ yöneticilerinden Ali Rıza Özsoy, bu görevi üstlendi ve 2011 yılında çok sayıda yerli ve yabancı şirketin üye olduğu “Etik ve İtibar Derneği”ni kurdu. Siemens’in yolsuzluk skandalının üzerine kararlılıkla gitmesi, şirkete itibar bile kazandırmıştı... Bu kez durum çok farklı; VW, Siemens gibi suçunu kendisi açıklamadı, Amerika’daki bir denetimde yakalandı. Almanya’nın bu sorunun altından kalkma modeli; sanayi toplumlarının dönüşümünü izlememiz açısından çok kıymetli bir deneyim olacak...