Haftanın Kitapları
Biyografiden öyküye, araştırmadan romana, anıdan şiire bu hafta da pek çok kitap okurla buluştu. İşte yeni çıkan kitaplar arasından sizin için seçtiklerimiz... Keyifli okumalar...
RIPLEY KARANLIKTA
(Patrica Highsmith)
Londra’da bir resim galerisi, ölmüş bir ressam üzerinden bir dolap çevirmektedir. Amerikalı bir amatörün şüpheye düşüp Londra’ya gelmesiyle oyun tehlikeye girer. Galeri sahipleri bu büyük soruna bir çözüm bulamadıkları için iş yine Tom Ripley’ye kalacaktır. Ripley serisinin ikinci kitabında Tom Ripley bu sefer evlenip yerleştiği Fransa’da, hem akladığı itibarını, hem İngiltere’de kurduğu düzenden sağladığı geliri, hem de öz saygısını korumak için karanlık işlere giriyor. Highsimith'in kült karakteri Ripley'in bu macerası İletişim Yayınları tarafından okurlarla buluşturuldu.
DUINO AĞITLARI
(Rainer Maria Rilke)
1912 kışında Adriyatik Denizi yakınlarındaki Duino Şatosu’nda misafir olan Rilke, bir sabah, denize inen sarp kayalıklar boyunca dar bir patikayla kalenin eteklerine bağlanan burçlara tırmanırken birden durdu; şiddetli rüzgârın soluğundan türeyen bir ses, âdeta bir melek ona sesleniyordu: “Kim duyardı haykırsaydım, beni melekler / makamından? Hatta içlerinden biri tutup aniden / alıverseydi beni kalbine, tükenip giderdim onun o / müthiş Özgüvarlığında ben.” Derhal hep yanında taşıdığı not defterini çıkardı ve sanki dikte ediliyormuşçasına gelen bu dizeleri kaydetti. 1915’in sonlarına doğru Duino Ağıtları’nın üçü bitmişti; ancak I. Dünya Savaşı’nın doğurduğu ruhsal çalkantı, Rilke’nin Ağıtlar’la olan mesaisini kesintiye uğrattı. Ömrünün son yıllarını İsviçre’nin Valais Kantonu’nda geçiren şairin burada, Muzot Şatosu’ndaki çileli inzivası, Şubat 1922’de Duino Ağıtları ve Orpheus’a Soneler’in tamamlanmasıyla taçlandı.
HÜMANİSTLER
(Sarah Bakewell)
Sarah Bakewell, Domingo Yayınevi'nden çıkan Hümanistler’de okurları 700 yıllık nefes kesen bir yolculuğa çıkarıyor ve dünyamızı şekillendiren hümanistlerin gözü pek yaşamları ve fikirleriyle tanıştırıyor. Rönesans âlimlerinden insan hakları savunucularına, Erasmus’tan Zora Neale Hurston’a, hümanizmin en karanlık zamanlarda bile umut aşılama konusundaki gücünü gözler önüne seriyor. Karmaşa ve düzeni bir arada barındırmayı başaran hümanizmin fanatiklerden, mistik ve tiranlardan gelen tüm karşı çıkışlara rağmen nasıl bu kadar güçlü ve dayanıklı kalabildiğini sorguluyor. Hümanistler kurumlar ya da fikirler etrafında kutuplaşmanın ayyuka çıktığı günümüzde, insanı yeniden merkeze alan ve birbirimize özen göstermemizin kıymetini hatırlatan benzersiz bir inceleme.
YARDIMCI
(Robert Walser)
Okuru 20. yüzyıl modernizminin ilk kriz yıllarına götüren bu romanda Robert Walser aidiyet ve düzen gibi insani ihtiyaçların gitgide lüks halini almaya başladığı bir dönemin toplumsal ilişkilerini, unutulmaz Joseph Marti karakteri üzerinden anlatır. Salt maddi olarak değil, manevi değerleriyle de hızla kaçınılmaz iflasa doğru sürüklenen bir burjuva ailesini bu toplumsal ilişkilerin merkezine yerleştirirken, çöküşü hazırlayan nedenleri sorgulamaz. Onu ilgilendiren insandır. Can Yayınları'ndan çıkan 'Yardımcı', modern zamanların yeni toplumsal düzeninde, eskinin çöküşünü yaşayan, ona maruz kalan ve ağırlığı altında ezilen sıradan insanı anlatır, onun duygularını dile getirir.
DAĞLARDA DUYUR ONU
(James Baldwin)
James Baldwin’in otobiyografik öğeler taşıyan, 1953 tarihli ilk romanı Dağlardan Duyur Onu, 1935 yılında bir cumartesi günü Harlem’de geçer. Grimes ailesi ve komşularından oluşan küçük bir cemaat mahallenin kilisesinde toplanır. Ayin sırasında, amansız vaiz Gabriel’ın, karısı Elizabeth’in ve dul ablası Florence’ın zihninden geçenleri sırayla izleriz; her birinin hayatı, hayalleri ve pişmanlıkları, mezara götürecekleri sırlar önümüzde bir bir açılır, böylece Baldwin ABD’de siyahların 19. yüzyıl sonuyla 20. yüzyıl başlarındaki hayatının Güney’den Kuzey’e uzanan sert bir panoramasını çizer. Yapı Kredi Yayınları'ndan çıkan romanını James Baldwin’in “Kötü ruhları kovar gibi içimden bir şeyleri söküp atma, babama ve hepimize ne olduğunu öğrenme girişimi” diye niteliyor. Amerikan edebiyatının vazgeçilmez klasiklerinden biri.
SOĞUK TER
(Boileau-Narcejac)
Pierre Boileau ve Thomas Narcejac ikilisinin 1954’te Ölüler Arasından başlığıyla yayımlanan bu klasik kara romanı, gerilim filmlerinin büyük ustası Alfred Hitchcock’un unutulmaz filmi Vertigo’ya esin vermiştir. 1958 tarihli filmin vizyona girmesinin ardından Soğuk Ter başlığıyla yeniden yayımlanan roman, iki yazarın işbirliğinin en dikkate değer örneklerinden biridir. İş Bankası Kültür Yayınları'ndan çıkan saplantı, manipülasyon, tamahkârlık ve ahlaki çürümüşlük üzerine yazılmış bu zamansız hikâye, gizemli olay örgüsü ve sarsıcı finaliyle dikkat çeker.
CANBAZ DUASI
(Barış Pirhasan)
Ayrıntı Yayınları'ndan çıkan Canbaz Duası, Barış Pirhasan’ın tuhaflıklarla dolu bu dünya üzerine yakın yıllar içinde yazdığı şiirleri bir araya getiriyor. Evrensel umudun zor ağırlığını omuzlamaktan kaçınmayan, hep “kötü olan tarih”in acılı, kederli öznelerinin serüvenlerini dile geçiren, yine de alttan alta humor duygusuyla devinen bahanesiz şiirler. Yaşanmış hakiki hayatlara dokunan, isteyenin anlam izlerini alçak sesle izlemeyi tercih edeceği, isteyenin merakla senaryonun içine gireceği gerçek “arkadaş hikâyeleri”… “Korkuları ezip geçerken yorulmuş” olsa da “mutsuz bekleyişlerin, içe akıtılan gözyaşlarının, geride kalanların” yalnızlığında bile “denemeye değer bir isyan”ı öneren, “hayatın armağan ettiği yemyeşil orman”ı beklemek ısrarından vazgeçmeyen içtenlikli bir söyleşi. “Aralık ortasındayız aynen şiirdeki gibi. / Soğuk. Gölgeler bile pusmuş, zifiri karanlık…” Ve şairin şiire “Öyle bir bulut keşfet ki korkalım. / Salgıla, zehirle, yeniden doğsun dünya” diyeceği zamandır!..
O SONBAHAR, O KIŞ
(Kamil Erdem)
Varışsız yollar, yok yolcular, yarım kalan yarınlar, kırık segâhlar, acı ve kahır dolu bir geçmişten süzülerek gelen zamanın ağır aktığı deltalar... Kâmil Erdem her öyküsüyle, anlatılması zor bir tarihe şerh düşüyor; bir ülkenin tarihinin, akıntıya direnirken parçalanan hayatların, unutturulmak istenenlerin kaydını tutuyor. Dil bu anlatılarda safını hiç terk etmiyor; tanımlanması zor olanın dile gelmesi için kendine has çağıltısıyla akarken okurlara bellek, dil ve edebiyat arasındaki ilişkiye dair de verimli düşünme alanları açıyor. Şu Yağmur Bir Yağsa, Bir Kırık Segah ve Yok Yolcu adlı kitaplarıyla Antalya Edebiyat Günleri İlk Öykü Ödülü, Haldun Taner Öykü Ödülü, Sait Faik Hikâye Armağanı ve Yunus Nadi Öykü Ödülü'ne layık görülen Kâmil Erdem, Sel Yayınevi'nden çıkan yeni öykü kitabı O Sonbahar, O Kış ile edebiyatta açtığı derin yatakta akmaya devam ediyor.
AŞKIN ONTOLOJİSİ
(Sevinç Türkmen)
Sevinç Türkmen’in Ethica’yı rehber edinerek yazdığı Aşkın Ontolojisi de öncelikle Spinoza’nın mesajlarından birini hatırlatmaya çalışıyor: Temel meselemiz özgürlükse ontolojiden yani doğadan başlamak zorundayız. Bu açıdan hikâye ortaktır: “Felsefenin büyük kitaplarının harikulade bir özelliği, hem ‘sokaktaki insanın’ okuyup anlayabileceği, hem de yalnızca işin ‘jargonundan’ haberdar olan uzmanların, felsefecilerin deşifre edebilecekleri iki ayrı anahtarda, iki ayrı düzlemde yazılmış olmalarıdır. Spinoza’nın Ethica‘sı işte bu tür kitaplar arasında yer alıyor. Onu sokaktaki insanın okuyup anlayabilmesi, bütün teknik okuma ve takip etme zorluklarına rağmen, yalnızca mümkün değildir, zorunludur. Marx’ın kendi eseri için söyledikleri, özellikle Spinoza’nın Ethica‘sı için de tekrar edilebilir – de te fabula narratur, senin hikâyeni anlatıyorlar.” (Ulus Baker)
OYUNCAKLI ALFABE
(Aslı Tohumcu)
Öykü ve anlatılarıyla her yaştan okura ulaşan Aslı Tohumcu, karikatür tadında resimleri ve renkli karakterleriyle sevilen Cansu Erkan'la birlikte, çocukların hayata dair sorularını, kimi zaman göz ardı edilen beklentilerini, gündelik gözlem ve hayallerini, sessiz monologlarını eğlenceli bir dille seslendiriyor.