Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        NEDENİ ve gerekçelerine ilişkin epey şey söylenebilir ama konunun özeti aynıdır…

        İkisi de Anadolu tarihinde, İstanbul’un fethi kadar önemlidir...

        Böyle olmasına karşın, toplum tarafından içselleştirilmesi çok güçlü değildir.

        Bunda öteden beri gelen eğitim sisteminin veya toplumsal öğretinin, kanaat önderlerinin tutumunun neden olduğu konusunda çok şey söylenebilir…

        Ama hiçbiri tarihin kayıtları kadar gerçek ve güçlü değildir…

        O kayıtlar da bize hep aynı sonuca götürür Ani de Troya da Anadolu’nundur; bu toprağa, özetle bize aittir…

        O denli ki bu topraklarda Türkiye’nin yükselmesinin de en önemli unsuru olmuştur.

        FATİH VE ATATÜRK'Ü BULUŞTURAN CÜMLE

        Belki bundan olsa gerek Fatih Sultan Mehmet de Mustafa Kemal Atatürk de savaştan zaferle çıktıklarında aynı cümleyi tekrar eder:

        “Troya’nın öcünü aldım…”

        Fatih Sultan Mehmet (II. Mehmet), 1453’te Bizans İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul’u ele geçirdikten 9 yıl sonra o zamanki ismiyle Troya’ya, yani Çanakkale’ye gitmeye karar verir.

        Çanakkale’ye 1462 yılında varır, Truva’nın kalıntılarının bulunduğu alanı gezer, Hektor ve diğer kahramanların mezarlarının olduğu yerleri araştırır.

        Arapça ve Farsça’nın yanında Yunanca ve İtalyanca da bildiği için , belli ki Homeros’un İlyada ve Odysseia eserlerini de okumuş olacak ki, ona da dayalı olarak bazı sorular yöneltir…

        II. Mehmet’in yanında olan tarihçisi Kritovulos’un kayıtlarına göre Truva harabelerine bir süre baktıktan sonra başını sallayarak şunları söyler:

        “Biz bu şehrin düşmanlarına galip geldik ve onların vatanlarını aldık. Burayı Yunanlar, Makedonyalılar, Teselyalılar ve Moralılar almışlardı. Bunların biz Asyalılara karşı defalarca yaptıkları kötü davranışların intikamını, aradan birçok devirler ve yıllar geçmesine rağmen onların torunlarından aldık…"

        Orada da kalmaz, bugün İstanbul’da Topkapı Sarayı’nda bulunan Homeros’un İlyada'nın üç cildini aldırıp kütüphanesine koydurur.

        ATATÜRK'ÜN HEKTOR TUTKUSU...

        Aradan 500 yıl geçtikten sonra bu kez Mustafa Kemal Atatürk, Sakarya Savaşı’nı kazandıktan sonra aynı sözü tekrar eder.

        “Hektor’un öcünü aldım…”

        Burada da kalmaz, Dumlupınar Zaferinin ardından da “Troya'nın öcünü aldım” sözünü, yanında bulunan arkadaşları not defterlerine düşer.

        Atatürk’ün de Homeros’un İlyada ve Odysseia eserlerini okuduğu atıflarından ve konuşmalarında yaptığı alıntılardan anlaşılır.

        Troya, o gün olduğu gibi bugün de iki büyük Anadolu kahramanının Fatih Sultan Mehmet ve Mustafa Kemal Atatürk’ün aynı bakışla buluştuğu yerdir…

        İkisi de Hektor'u akrabası görür, çünkü bir insan ancak ailesinden birinin öcünü alır...

        Her ikisi de Truva'yı Anadolu olarak görür…

        Ancak aradan geçen süre çarpık bir algının topluma yerleşmesinin de önüne geçemez…

        MALAZGİRT'TEN ÖNCE

        Sadece Truva da değil, Ani için de durum farklı değildir…

        Oysa Alp Arslan, İstanbul’un fethinden 4 asır önce Bizans’ı yener; hem de Malazgirt Meydan Muhaberesinden önce Ani’de bunu gerçekleştirir.

        Tarihin akışını değiştirir…

        Malazgirt için çok sayıda anma düzenlenir ama aynı durum nedendir bilinmez, Malazgirt'in kapısını açan Ani için kısa bir anma ile geçiştirilir...

        Oysa Ani, asırlardır her komutanının ele geçirmek için çaba gösterdiği rüyası olmuştur...

        İpek Yolu’nun en önemli geçiş noktasında yer aldığı için her dönem önemli bir nokta olma özelliğini gösterir.

        Öncesinde Ermeni, Rus, Moğol ve son olarak da Bizans yönetiminde kalır.

        Selçuklu İmparatoru Alp Arslan, Malazgirt Meydan Muharebesi’nden tam 7 yıl önce. ilk olarak Ani’de Bizans’a karşı zaferini kazanır.

        Ani’den Malazgirt’e doğru yürür…

        Malazgirt’te Bizans İmparatoru Romen Diyojen’i yendikten sonra Ani’ye önem verir, 1072 yılında Şeddadi emiri Menuçehr’in o meşhur camiyi yaptırmasına öncülük eder…

        Sonrasında Gürcü, Moğol, İlhanlılar’ın da ele geçirdiği bölge olmaya devam eder, ama uzun yıllar bu bölge imparatorların gözdesi olur.

        TİMUR DA YAKIP YIKAR

        Nitekim, Timur da 1319’daki depremden ağır hasar görmüş bu bölgeye gelir ve her yeri bir daha yaşam sürülmeyecek şekilde tahrip eder…

        Ancak başarılı olamaz, bölge tekrar ayağa kalkar ve Osmanlı-İran savaşında tamamen terk edilinceye kadar da Anadolu hakimiyetindeki kent olmayı sürdürür.

        Anadolu hoşgörüsünün de en önemli merkezi olur…

        Tavanı Selçuklu motifleri ile dolu Ebul Şuca Manuçehr tarafından yaptırılan üç nefli camisi, Gagik Aziz Prkicth veya diğer adıyla Keçeli Kilisesi de bunun en önemli göstergeleri arasında yer alır…

        Yine Abughamrents (Poladoğlu) Kilisesi, Tigran Honents Kilisesi, Genç Kızlar Kilisesi, Rahibeler Manastırı ve Kaya Kilisesi de bugün hala ayakta kalmayı başarmış yapıları arasında yerini alır…

        Bazen kilise camiye,bazen de cami kiliseye dönüşerek hoşgörü içinde bugüne kadar özelliğini koruya devam eder…

        Özetle Troya da Ani de öteki değildir, has be has Anadolu’nun bizzat kendisidir…

        Alp Arslan’dır, Fatih’tir, Mustafa Kemal’dir…