İZİNLİ olarak, annelerden ve yeni doğan çocuğun göbek bağından 104 kan örneği alınmış…
Bunun nedeni anneye ve çocuğa ambalajlarda yer alan kimyasalların hangi oranda geçtiğinin tespiti…
Tez çalışmasını yapan da Hacettepe Üniversitesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı öğrencileri ve onların tez hocaları…
Bölümün Çevre Sağlığı Bilim dalı Başkanı Doç. Dr. Cavit Işık Yavuz dün ambalajların insan vücudunda yarattığı olumsuz etkilere ilişkin bir makale konusunu danışmak için aradığımda bu araştırmadan söz etti.
Ardından şu soruyu ekledi:
“Muharrem hocam, 104 kan örneğinden kaçında size göre Bisphenol-A ile karşılaşmış olabiliriz…”
Ben hepsinde diye yanıt verdim…
Ancak sonuç biraz daha iyimser çıkmış, 104 örnek içinden 100 çocuğun göbek bağı kanında da Biphenol-A’ya (BPA) rastlanmış…
HORMON BOZUKLUĞU YAPIYOR…
Adına bakmayın, aslında çok bildiğimiz bir ürün…
Hemen her gün kullandığımız bir kimyasal…
Örneğin, karton bardakların içinde bol miktarda bulunuyor…
Veya ince metal içeceklerin iç çeperlerinin kaplamasından, plastik yemek kaplarına, su şişelerine, oyuncaklara, teflon kaplamalara, yazar kasa fişlerine kadar her bir yerde yaşamımızın ayrılmaz parçası olmuş…
Doç. Dr. Yavuz, yapılan araştırmalarda BPA’nın özellikle hormon bozukluklarına neden olduğunun altını çizdi.
Bebeklerde ise beyin gelişimini etkilediğinin araştırmalarla ortaya çıkarıldığını belirtti.
Burada da kalmayıp, yetişkinlerde de prostat, meme hücrelerinde kanserojen gelişmenin yanında şişmanlığa da yol açtığının belirlendiğinin de altını çizdi.
Erken ergenlik gelişiminin de önemli bir nedeni olduğuna da vurgu yaptı.
Bu aşamada ABD’deki 6 yaş ve üzerindeki insanların %93’ünün kanında BPA’nın bulunduğunun ortaya çıkarıldığını da belirtti.
Turpun büyüğünün bir başka alanda, Sonsuz Kimyasallarda (Forever Camical) yattığına işaret etti.
“Bunlar hiçbir şekilde doğada kaybolmuyor ve sürekli olarak varlığını sürdürüyor” diye de ekledi.
Okuduğum bilimsel araştırmada bu duruma da dikkat çekildiğinden söz ettim.
Prof. Dr. Çağatay Güler ile birlikte çıkardıkları “Çevre Sağlığı” isimli internet sitesinde yayınladıkları makalelerden örnekler yolladı.
Son 20 yılda Sonsuz Kimyasalların oranı yaşamamızda çok daha fazla yer almaya başlamış.
21.YÜZYILIN EN BÜYÜK KİMYASAL TEHDİDİ…
Örneğin 45 bin su numunesi alınmış, yer altı sularının %31’inde, yüzey sularının da %16’sında Sonsuz Kimyasallara rastlanmış.
Avrupa Kimyasallar Ajansı tarafından “21. Yüzyılın en büyük kimyasal tehdidi” olarak görüldüğünün de altını çizdi.
Kısa adı PFAS olarak geçen bu kimyasallar, giysiler, yapışmaz pişirme kapları, su geçirmez kumaşlar, yangın söndürme köpükleri, leke tutmayan halılar, kozmetikler, elektrik kabloları dahil birçok alanda kullanılıyor.
Araştırmalar büyüme ve gelişmeyi, üreme sistemini, troid fonksiyonlarını, bağışıklık sistemini olumsuz etkilediğini bilimsel olarak ortaya koymuş.
PFAS ile yoğun muhatap olanların kolesterol seviyelerinde artış olduğu, karaciğer enzimlerinde de ciddi değişikliklere tanıklık edildiği görülmüş; böbrek ve testis kanserlerine yol açtığına da tanıklık edildiği için Grup 2B, yani olası kanserojen olarak tanımlanmış.
STREÇ FİLMLERİN TAŞIDIĞI TEHLİKE
Gelelim, Doç. Dr. Cavit Işık Yavuz’u aramama konu olan nedene…
Batılı iki gazetede birden dün önemli bir araştırmanın sonuçları yer alıyordu.
Baktım, bazı internet siteleri de alıntı yapmış; birinci sayfalarında yer vermiş.
Araştırmaya atıf yapılan kaynak İsviçre merkezli Journal of Exposure Science and Environmental Epidemiology…
Aslında Hacettepe Üniversitesi’nin yaptığı araştırmaları da teyit eder nitelikte.
İsviçre ve diğer ülkelerden araştırmacılar, gıda ambalajlarında bilinen 14 bin kimyasalın 3 bin 601’ine, yani %25’ine insan bedeninde rastlamış.
Kan, saç ve anne sütü örneklerinde bulunduğunu da keşfetmiş.
Sonsuz Kimyasallar olarak nitelenen PFAS’ların yanında, BPA’larla da karşılaşılmış…
Araştırma sonucunda endokrin sistemini bozduğu, kansere neden olduğu kesinleşmiş…
Ağırlıklı olarak da yaşamımızın her anında bir şekilde kullandığımız, karpuzu kestikten sonra buzdolabına koyarken dahi üzerini sardığımız streç filmlerin insan sağlığını olumsuz etkilediği, tehlikeli kimyasalları ürünlerin içine aktardığı sonucuna varılmış.
Daha ilerisi yüksek sıcaklıklarda bunların etkilerinin çok daha yüksek olduğu da kayda geçirilmiş.
Özellikle de mikrodalga fırınlarda kullanılan tabakların geçirgenliği arttırdığı da belirlenmiş.
PLASTİK KAPTAKİ SOSLAR
Washington Post ve The Guardian’da yer alan araştırmaya atıf yapılan haberlerde uçaklarda verilen 15 mililitrelik plastik kaplar içindeki zeytinyağı ve soslara da dikkat çekiliyordu.
Ne denli zararlı olduğuna vurgu yapılıyordu.
Gıda ambalajında kullanılmak amacıyla dönüştürülen karton ve kağıtlardan gelen zararın büyüklüğüne de atıf yapılıyordu.
Aktardıklarına göre, içinde mürekkep de barındıran geri dönüştürülmüş kağıtlar, karton bardakların içine kaplanan kimyasalları da barındırıyor.
Araştırmaya konu edilen 3 bin 601 gıdanın içinde bulunan 79 kimyasalın tehlikeli özellik içerdiğine de vurgu yapılıyor.
Araştırma her gün Biosfenoller ve Sonsuz Kimyasallar ile azar azar zehirlendiğimizi de kanıtlıyor.
İşin ilginç tarafı, GNİTİVE’in 2024 Gıda Ambalaj Pazar Raporu’na göre de bu kimyasalların kullandığı ambalaj paketlerinde azalma yerine, gittikçe artış olduğunu da sergiliyor.
Sağlık açısından daha faydalı olan cam ambalaja yönelimin, plastik, kağıt ve metalin yanında istenilen seviyeye henüz ulaşmadığını da gözler önüne seriyor…
***
ÇERÇEVEDEKİ SÜLÜETİ HER DAİM YAŞAYACAK
SANAT muhabiri arkadaşım röportajdan elinde bir tablo ile döndü…
“Ressam size yolladı…” deyip masama bıraktı.
Üzerindeki kağıdı açtığımda, tablonun arka tarafına pembe yanaklı sanat muhabiri arkadaşımın kulağına bir şeyler söyleyen karikatürünü çizmişti…
Hemen altına da “Özledim…” anlamına gelecek, ellerini kocaman açmış kendi karikatürünü koymuştu.
Tablonun kendisi ise özlemin bütün boyutlarını sergiliyordu.
Odamda on yılı aşkın süredir o tablosu aynı yerde durur; her tablosuna yerleştirdiği içindeki Mustafa Ayaz ile hemen her gün birbirinize bakar gülümseriz…
Sadece iş yerimde değil, evimdeki duvarda da göz göze gelirim…
Kırmızılar, maviler içindeki kızların arasından başını gösterip muzipçe gülümsemesinin getirdiği huzuru tadarım…
Gece Hak yoluna yürüdüğü haberini aldığımda içimde boşluk oluştu…
En son ne zaman sohbet ettiğimi anımsamaya çalıştım, cep telefonumu açıp baktım, iki yıla yakın zaman geçmiş.
Kızı Nilay Ayaz, büyük uğraşla kurup yaşattığı Müze’nin bahçesindeki derin sohbetimizi fotoğraflayıp yollamıştı.
Sanatın gittikçe mevzi kaybetmesinden yakınıyor, gençlerin sanata olan ilgisinin azalıyor olmasından duyduğu kaygıyı dile getiriyordu.
Resim öğrenmek için gelen çocukların arasında çok yetenekli olanların bulunduğundan söz etmişti.
Bu kadar yetenekli olanların ekonomik nedenlerle başka alanlara yöneliyor olmasından yakınıyordu.
Nilay’ın çektiği resimlerimize bakarken gözyaşlarımı tutamadığımı fark ettim.
Sosyal medyadan bir seveni, “Endemik bir çınarı kaybettik…” diye yazmış.
Mustafa Ayaz için söylenecek en güzel betimlemede bulunmuş.
Ayaz, bir ressamın ötesinde, öğrencilerine hayatı da öğreten yol gösterici, eğitimci, arkadaş, dost ve ağabeydi…
Sadece resimde yarattığı kendine özgü anlayışının ötesinde Mustafa Ayaz, Ankara idi…
Başkent’in en merkezi noktasına apartman dikip para kazanmak yerine, sanatı yaşatmak için kurduğu Mustafa Ayaz Müze ve Plastik Sanatlar Merkezi’ni yaşatmak için ne mücadeleler verdiğinin bizzat tanığıyım…
Türkiye çok önemli bir sanatçısını yolcu etti…
Hak yolu açık, ruhu revan, devri daim olsun; tablolarında yaşasın…